Paralel Evren

391 81 210
                                    

   Uzun süredir yazmıyordum ama 2 yıllık bir kurgudur. Hadi Bismillah
   Kocaman güneşin tüm yeryüzünü aydınlatıp da içinde bulunduğum bu karanlık dünyayı aydınlatamadığı yeni bir güne daha başladım. Normalde bu saatte okula gitmem gerekirdi. Fakat bugün okula gitmeyi pek düşünmüyorum. Çünkü Şafak'ın yanına gidip ona veda etmem gerekiyor. Neden mi ? O zaman hikayeyi anlatmaya biraz daha geriden başlamak  gerekiyor.
Evet benim dünyam karanlık, zehirleyici, sıkıcı ve öldürücü... Çünkü benim dünyam 1 yıl önce o haberi almama yıkıldı. Şafak bir trafik kazasında ağır yaralanmıştı. Ve artık ben onun gülüşünü, gözlerini göremiyor sesini duyamıyordum.  Bitkisel hayattaydı ve 1 yıldır uyanamamıştı. Bana 'Seni seviyorum' demesini bile  o kadar çok özlüyorum ki... Zaten benim bir ailem yoktu. Ama Şafak bana hiç beklemediğim anda gelip ailem, sırdaşım, yoldaşım  olmuştu. Onsuz kendimi çok eksik hissediyordum. Şafak benim küçük dünyamı aydınlatan güneşimdi.   Evet sönmüştü,  karanlıklar içindeydim ve ne yapacağımı bilmiyordum. Bu küçük dünyamı yeniden aydınlığa kavuşturmak için herşeyi denedim. Hastane hastane dolaştım, en iyi doktorlarla görüştüm. Hatta büyücülere gitmeyi denedim. Fakat Şafak bir türlü uyanamamıştı. En sonunda kendimi internetin karanlık sitelerinde dolaşırken buldum. Ve orda biriyle tanıştım. Bana bir çaresi olduğunu fakat pek de kolay olmadığını söyledi.
   İçinde yaşadığımız dünyaya paralel olan milyonlarca evren varmış. Ve bu evrenlerde bizim kopyalarımız bulunuyordu. Ama ordaki bazı kopyalar ölmüş olabilir. Şafak'ın uyanması için yapmam gereken bu evrenlerde birine gidip Şafak'ın kopyasını hayatında en değerli bulduğu şeyi almak. Ee tabi bunun için de kopya Şafak'ı yeterince tanımam gerekiyor. Tanıştığım kişinin anlattıklarına göre oraya kopya Şafak'ın okuluna burslu bir öğrenci olarak gidecekmişim. Ve gittiğim okuldaki yüzlerin çoğu tanıdık olacakmış fakat onlar beni tanımayacaklarmış. Ne kadar kulağa pek sevimli gelmesede denemekten zarar gelmezdi. Fakat biraz uzun sürecek bir göreve benziyordu. Bu yüzden şimdi veda etmem gerekiyor.
   Hazırlanıp Şafak'ın bulunduğu hastaneye gittim.
               ~~~~~~~~~~~~~~~~~~
   Her zaman ki gibi yatağında gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu.  Bir gün yanına gidince kapıyı açtığında onu uyanık bir şekilde görmek her saniye kurduğum hayallerden biriydi. Fakat yine uyuyordu. Yanındaki sandalyeye her zaman ki yerime oturdum. Ellerini sıkıca tuttum. Bu hastanede yattığı 1 yıldan beri o bırakmadığım ellerini bugün son kez tutuyor olma ihtimalim aklımdan geçince gözyaşlarım daha fazla beklemediler yüzümden süzülmek için. Bugün daha da sıkı tuttum ellerini ve konuşmaya başladım Şafak'la. Vedalar hiç sevmezdim. Vedalar zor iştir , zor iştir güzel olan anıları geride bırakmak .
"Bugün biraz erken geldim yanına normalde okul çıkışları burda olurdum ama bugün okula gitmeyeceğim. Biliyor musun ? Uyanıp tekrar yanımda olabilirmişsin bunun bir yöntemi varmış ama kısa süreliğine ayrılmamız gerekiyor. Biliyorum seni hiç bırakmayacaktım ama senin uyanabilmen için bunu yapmam gerekiyor. Ben seni daha yanındayken özlüyorum. Bu evrene paralel olan evrenler varmış. Ve orda bizim kopyalarımız. Senin uyanman için başka bir evrene gidip başka bir senle tanışmam gerekiyor. Eğer başka bir senin hayatında en değer verdiği şeyi öğrenebilirsem uyanabilirsin Şafak. Bugün sanada kısa bir süreliğine veda etmeye geldim. Birazdan internette tanıştığım kişinin yanına gidip beni paralel evrene gönderecek olan ilacı alacağım." Dedikten sonra gözümden akan yaşları silme gereğinden bulundum yüzümü sildikten sonra devam ettim. "Biliyor musun ? İkimizin fotoğrafını sol cebime kattım. Sol yanımdan hiç ayırmam bu fotoğrafı. Biliyorsun zaten sağ bileğimde adın yazılı dövme var. Yani oraya sol cebimde resmin sağ kolumda ismin ha bir de kalbimde bahçenle gidiyorum. Hani hatırlıyor musun ? 3 yıl önce daha yeni sevgili olmuştuk ve ben sana kalbimde bir bahçe açtığını söylemiştim. İçinde senin çiçeklerin sana ait bir bahçe. O bahçede eskisi kadar canlı değil belki çiçekler ama o bahçenin eski haline gelmesi için herşeyi yaparım. Eğer gideceğim yerde seni unutursam Kalbimdeki bahçede olan çiçeklerin solsun bir daha hiç açmamak üzere. " Diye konuşurken bir ses sözümü kesti.
"Sürekli bahsettiğin kalbindeki bahçeden vazgeç artık Mira." Bu Çağkan'ın sesiydi.
"Sen ne zamandan beri burdasın ? " dedim ona dönerek.
"Ne zamandan beri burada bulunduğumun bir önemi yok. Senin kalbindeki bahçede yangınlar çıktı kızım anla artık şunu. Gözyaşlarınla o yangınları söndürme çalışmaktan vazgeç, çünkü gözyaşın yetişmeyecek. " her zaman ki gibi sinirleri bozuyor.  "Yeter" diyerek sözünü kestim.
   Çağkan bana platonik olarak aşıktı. Ama platonik olmaya kendini kendi itmişti bir nevi. Çağkan o lise filmlerinde olan abartısız okulun en yakışıklı çocuğuydu. Tüm kızlar ona bakardı. Ama ben onda takıntı haline gelmiştim.
   Belli ki o da sinirlenmişti.Gözleri dolmuştu ve ağzından şu sözler döküldü   " Sürekli kalbindeki bahçeden bahsediyorsun. Kalbinde neden hiç benim için bir bahçen olmadı. Ben fazla mı suladım soldular mı ki o çiçekler de kalbinde bana ait tek bi çiçek yok. Neden Mira oysa ki Omzumda ağladığında kürek kemiğime dolan gözyaşlarınla suladım ben kalbimde ki bahçeni kalbimde çiçeklerin açtı oysa sen kendi bahçede ki başkasına ait çiçekler için dökmüşsün yaşını. Benim kalbimde sana ait bahçeler varken neden hala ölmüş bir bahçeyi suluyorsun ? "  ve sustu. Bir cevap beklermişçesine yüzüme baktı . Çağkan dedim ve devam ettim "Bu konuyu defalarca konuştuk tekrar açmaya gerek yok. Kafasını yana çevirip "of" dedi. " Peki nereye gidiyorsun " diye konuyu değiştirdi. "Bu seni ilgilendirmez. " dedim ve çantamıda alarak odadan çıktım. Zaten saat 9' a geliyordu. Gitmem gereken yere geç kalacaktım. Aklım Şafak kalarak da olsa hastaneden ayrılıp internette tanıştıştığım kişiyle buluşacağımız kafeye gittim.
    Biraz geç kalmıştım. Orda oturan kişi bana el işareti ile gel yaptı. Yanına gittim. Bu o kişi olmalıydı. "İlaç bu dedi" şişeye uzattı. Bende ona parasını uzattım. Ardından " İlacı içince hemen öyle diğer evrene ışınlanmayacaksın etkisi ne kadar sürede gerçekleşir bilemiyorum. " dedi. Bende "eğer beni kandırmış olursan İstanbul falan dinlemem hangi deliğe girersen bulur paramı alırım senden " dedim. 1.60 kızın ağzından dökülen bu sözler ne kadar korkutucu olabilirdi ki. En fazla bozdurduğum küçüklükten kalma altın küpelerimi kaybederdim. Karşımda ki 20'li yaşlarında olan genç çocuk güldü ve " peki iç bakalım o zaman. Ama unutma orda gerçek hayattan küçük farklılıklar olabilir. " dedi. İlacı içtim ağzımda bıraktığı iğrenç tat tarif edilmezdi. Daha sonra çocuğa aklımda ki birkaç takılan soruyu sorduktan sonra vedalaştık. Zor bir görev olabilirdi. Ama pes etmeyecektim.  Ne zaman pes etmeyi düşünsem kendime şunu söylerim .Pes edeceğin zaman niçin başladığını hatırla.
         ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
   Okula gitmeyi düşünmüyorum ama eve gitsem kafamı birçok soru kemireceğini bildiğimden okula gitmeye karar verdim . Zaten 12. sınıfta fazla ders işlenmiyordu. En azından oyalanırım  diye düşündüm.
    Okula varınca dersin matematik olduğu aklıma geldi. Ah en sevdiğim (!) diye içimden geçirdim. Zaten dersede geç kalmıştım. Girip en arka sırada ki yerime oturdum. Normalde en ön sıralarda otururdum. Fakat Şafak'ın yokluğu beni çok etkilemişti. Derslere de daha önceki kadar önem vermiyordum. Daha derse gireli 10 dakika bile olmamıştı ki fena halde midem bulamaya başladı. Hocadan izin alıp hemen lavaboya gittim. Normalde kusmazdım ama bu sefer kuşmuştum. Kafamı kaldırdığımda duvarın renkleri daha koyuymuş gibime geldi. Heralde bana öyle gelmişti.  Koridora gittiğimde zil çalmıştı. Orda Ayşe'yi gördüm. Saçlarını sarıya boyamıştı. Yanına gidip "aa Ayşe saçlarını sarıya mı boyadın ? Çok yakışmış. " dedim. Bana uzaylı görmüş gibi baktı ve "sen de kimsin ve adımı nerden biliyorsun ? " diye sordu. Bende " Aman sende bugün espri günündesin heralde "diyerek yanından uzaklaştım. Daha 2 adım atmamıştım ki karşımda Şafak 'ı eskisi gibi ayakta ve gülerken gördüm. Ama bu her zaman gördüğüm rüyaların biri olabilirdi. Ama bi rüya en fazla 7 saniye sürüyordu değil mi içimden 7 ye kadar saymaya başladım. 1,2,3,4,5,6,7... Evet bu bir rüya değildi gerçekti. Işık hızından daha hızlı bir şekilde koşarak Şafak'ın yanına gidip boynuna atladım. "Seni o kadar çok özlemi..." cümleyi tamamlamadan  beni kendinden sertçe itti. Yere düşmüştüm. "Sen kimsin ? " diye sordu. Yere düşmek ile birlikte bende  jetonda düşmüştü. Adamın dediği söz kafamda yankılandı. "Unutma orda gerçek hayattan küçük farklılıklar olabilir. "Duvarın renkleri , Ayşe'yi saçı ve Şafak ben paralel evrendeydim ve işin kötüsü rezil olmuştum.
  

Başka Bir SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin