Bölüm 8 Özlem

226 11 7
                                    

Şuan yine kendi küçük hapishanemdeydim. Ji Hu'nun neden bahsettiğini çözmeye çalışıyordum. Tek bildiğim son kozun ucu bana dokunacak olmasıydı. Ji Hu konuşmayı bitirdikten sonra tekneyi durdurdu. Sonra da kaptanı bot ile göndermişti. Tabi bu arada beni görmüş ve yine bu hapishaneye kapatmıştı.

Jisung... onu çok özlemiştim. Şimdi şu kapıyı açıp bana sarılmasını isterdim... onu sadece rüyalarımda değil gerçekte görmek isterdim...

Kendimi daha fazla tutamadım ve yatakta cenin pozisyonu alıp iki günün acısını göz yaşlarımdan çıkardım. Ağzımdan acı bir hıçkırık kaçtığında kendimi tutmadım. Çünkü biliyordum, sesimi bu duvarlardan başka kimse duyamazdı...

Ne kadar olduğunu bilmesem de uzun bir süre ağlamıştım...

Uyandığımda gözlerimi açamadım. Ağlamaktan gözlerim şişmişti ve başımda çatlıyordu.

Uzun bir süre duvarlara baktıktan sonra kapıdan kilit sesi geldi. Sonra da Ji Hu içeri girdi elinde bir kutu vardı.

"Bu ne ?"

"Hediye" dedi ve yatağın üstüne kutuyu bıraktı. Bir kutuya bir ona baktım.

"Açacak mısın ?"

"Senden gelen bir şeyi neden açmak için istekli olayım ki " dedim. Başım hala çatlıyordu. O ise oflayıp kutuyu eline aldı. Sonra sakince kutuyu açtı.

"Umarım bedenin olur. Güzel duracağına zaten kesin eminim." dedi ve kutuyu açtı...

Yarım saat sonra

Evet ben evleniyorum ! Ben Olivia bugün hayatımı karartmak için bir imza atacaktım...

Ne kadar ağladığımı bilmiyordum. Bir yandan ağlıyor bir yandan baş ağrısı çekiyordum. Bugün benim ölüm yıl dönümümdü, artık ruhen değil bedenen yaşayacaktım...

Kapı yeniden açıldığında içeri tanımadığım biri girdi. Ben onu incelerken o kendini tanıtmıştı. Adının Dae olduğunu öğrendiğim kadın bana bakıp şaşırmıştı. Nede olsa bugün benim en mutlu günümdü, aslında tek benim değil bütün kızların en mutlu günüydü... Ama sözde...

"Kızım bu halin ne ? Hem gelinsin sen senin ağlamak yerine mutlu olman lazım. Hem maşallah taş gibi çocuk. Senin için bu kadar müthiş bir yerde düğün yapmış. Hadi gel şimdi makyajını  ve saçını yapalım." Dedi ve yanındaki çantadan eşyalarını çıkardı.

"Hadi kızım artık ağlama hem sen ağladığında ne çirkin oluyorsun öyle."

"İstemiyorum, katlanamıyorum, yeter artık ! " dedim ve ayağa kalktım kadının yanına gittim.

"Ne sanıyorsun isteyerek evlendiğimi mi ! Ne sanıyorsun onu sevdiğimi mi ? Öyle mi gözüküyorum uzaktan ! Bak ! Bak bana belki daha yakından bakarsan anlarsın neler çektiğimi ! Senin o içerde gördüğün psikopat beni kaçırdı ! Ama şimdi yakalanmasına az kaldı diye beni nikahına alıyor ! Çok iyi biri değil mi !" dedim ve artık beni tutamayan ayaklarıma dinlenme hakkı verdim.

Kafamı kaldıracak gücüm  yoktu o yüzden kadının yüzüne bakamıyordum. Ne olduğunu anlamadığım bir anda bir el kafamı yukarı kaldırdı. Evet o da ağlıyordu artık, tek değildim...

10 dakika sonra

Adının Dae olduğunu öğrendiğim kadın. Benden özür dileyip gitti. Zaten başka ne yapabilirdi ki Ji Hu ya karşımı çıkacaktı. Daha ben yapamıyorum o kadın nasıl yapsın işinde gücünde bir kadın sonuçta.

Birazdan Ji Hu gelip beni yukarı götürecekti. Ve evlenecektik. Ne büyük mutluluk, şeytan diyor bir bıçak bul hepsini doğra, ama ben allah yolunda olduğum için bu fikir olmazdı hem zaten bıçak bulamam ben...

Bu saçma düşüncelerin arasında içeri Ji Hu girmişti.

"Zaman geldi prenses, artık benimsin, sadece benim, o imzadan sonra ne Jisung ne başkası seni kurtarabilir, merak etme sana hep iyi davranacağım, senin her istediğini yapıcağım, elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayacağım." Dediğinde onun ne kadar psikopat bir manyak olduğunu yeniden anladım.

"Ee sen gelinliğini giymemişsin, off vakit kalmadı bu imza işini halledelim. Sonra bir düğün daha yaparız  orada giyersin güzelim" dedi ve beni çekiştirmeye başladı. Sonunda yattın üst kısmına geldik her şey hazırdı. Nikâh şahidi, nikah memuru, hatta fotoğrafcı bile vardı.

Artık direnecek gücüm kalmamıştı. Ji Hu haklı çıkmıştı beni ne Jisung kurtarabilirdi ne başkası...

"Evet artık başlayalım. Siz Olivia (soyadı bulamadım) Ji Hu'yu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz ?" Dediğinde bütün hayatım önümden geçmeye başladı. Yağmur, Kardelen, annem, babam ve ne kadar inatlaşsak da sevdiğim kız kardeşim.... hepsi şuan gözümün önümden geçmişti...

"Evet Olivia Hanım ? Orada mısınız ? cevap vermediniz bir sıkıntı mı var ? " dediğinde nikah memuru kalbim hayır diyordu ama Ji Hu buna asla izin vermezdi onunla evlenecektik her şekilde.

"E-evet" dediğimde gözümden istemsizce bir damla düştü.

Ne zaman olduğunu anlamasam da Ji Hu da evet demişti be şuan defteri imzalıyorlardı, Ji Hu özellikle beni sona bırakmıştı. Ve evet o an defter artık benim önümde beni bekliyordu... Kalemi aldım ve hayatım gözümün önünden geçmeye başladı...

Artık ben ölmüştüm. Ruhum bedenimi terk etmişti artık, o özgür olan kuş kafese girmişti....

Bir an annem aklıma geldi bana söylediği ninniler, saçımı okşaması, sonra Yağmur ve Kardelen geldi aklıma yağmurun salak saçma soruları, kardelenin bizi hep düzeltmesi... onları özlüyordum artık, ya Jisung o artık bir rüya oldu, tıpkı eskiden olduğu gibi...

"Oliviaaaa ! diye bağıran ve bana o kadar tanıdık gelen sese döndüm başımı , belki son şansımdı bu...

Onu gördüğüm an ayağa kalktım ve koştum son gücüm ile kalbimin sahibine koştum, evet o gelmişti ne kadar geç olsa da beni kurtarmıştı...

Nasıl olduğunu anlamasam da artık kendimi onun kollarına attım. Özlem, onun kollarında bulduğum tek duygu oldu...

Bölüm sonu...

Yazar geri döndü, umarım bölümü beğenirsiniz

Sizi seviyorum 💙

24.06.19

Düzenleme tarihi: 11.06.21

Kitaptaki saçma yerleri en aza indirmeye çalışıyorum artık elimden ne gelirse...

Park JisungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin