Medya: Ahmet
Keyifli okumalar...
Kaybolmuş küçük bir çocuk gibiyim. Kayıp olmuş ve annesini feryat figan ağlayarak arayan küçücük bir çocuk.
Cafeye işe girdiğim ilk zamanlar huysuz moruk olan patronla anlaşamıyorduk. Bu aylarca da devam etti. Ama ilk yılımı doldurunca o işten çıkmak gibi bir korkum olmadı hiç. Bunda Adem abi de yardımcı olmuş olabilir...
Adem abi, teyzemin oğluydu ve beni koruyup kolluyordu. Herkesten ve herşeyden bunu yapmak için baya çabalıyordu. Ama şuan uzaktaydı. Son üç yıldır olduğu gibi...
Ama her ne olursa olsun ben köpek gibi çalışıyor, aldığım her kuruşun hakkını sonuna kadar veriyordum.
Ne sorun yaşarsak yaşayalım, hiç bir zaman kesin hüküm vermemişti bana. Yeri gelir kavga eder, yeri gelir tartışırdık. Ama sonunda herkes kaldığı yerden devam ederdi işine.
Peki şimdi ne değişmişti?
Gerçekten bir müşteri meselesi miydi, yoksa başka bir şey mi vardı?
Beni kovmak için bahane mi arıyordu? Ona karşı her zaman ki gibiydim. Ne olmuş olabilir ki?
Düşünerek kafayı yiyeceğimi farkettiğimde sinirle önümde duran küçük çakıl taşına tekme atarak denizin içinde kaybolmasına sebep oldum. Sonra hâlâ belimde bağlı duran yakalığı çözüp onu da denize fırlattım.
Ağrımaya başlayan başıma elimi koyup, denize bakan banka oturdum. Korku tüm bedenimi sarmış, damarlarımda kan yerine geziyor gibiydi.
Kafamı ellerimin arasına alıp dirseklerimi dizime yasladım. Kafam ve gözlerim yere bakıyor ne yapmam gerektiğini düşünüyordum.
Üç tane beş yaşında çocuk vardı hayatımda. Ve şimdi de okul ihtiyaçları vardı. Belki anaokulu olabilir ama zamanla büyüyorlardı. Her çocuk gibi kendi ihtiyaçları varken, okul ihtiyaçlarıyla birlikte masrafları çoğalıyordu.
Eve girecek yemek, ekmek lazımdı bana. Bunlar içinde paraya. Şuanlık maaşımı yakın zamanda aldığım için hazır bir miktar para vardı ama nereye kadar? Hazıra dağ dayanmaz, demiş eskiler. Su gibi bitivermesi olası ihtimaldi.
Çaresizlikle dolan gözlerimi serbest bırakıp yaşlarımın akmasına izin verdim. Beynim bas bas bağırıyordu.
Ne olacak? Ne yapılacak?
"Ne yapacağım ben?" diye bir fısıltı döküldü dudaklarımdan. O an da üstüme bir gölge düştü. Ellerimle gözlerimi hızla kurulayıp kafamı kaldırdığımda güneşi arkasına almış, yüzü karanlıkta kalan biri vardı.
Elini bana doğru uzattığında çantamı farkedip şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Sonra aklıma Halil Bey beni yere ittikten sonra yanıma attığı çantayı almadan ayağa kalktığım gelince içimden kendime küfür ettim.
"Teşekkür ederim. Uğraştırdım sizi." dedim elinden alıp kucağıma koyarken.
"Rica ederim. Ama uğraşmak isteyen bendim. Bu yüzden sorun yok." Konuşurken önümden çekilmişti ve yanıma aramıza az bir mesafe bırakarak oturmuştu.
Yüzüne bakmak ve bu yabancının kim olduğunu anlamak istiyordum ama onun bakışları bende değilken bakmam doğru olmaz diye bakamıyordum.
"Sanırım sizde oradaydınız. Çantamı getirdiğinize göre." Mırıldanır şekilde konuşurken gözlerimi denizde ufacık görünen gemiden ayırmıyordum.
"Cafede oturuyordum. O an yaşanılanlara şahit oldum. Patronunuz, acımasız biriymiş. Kimse bu şekilde muameleyi haketmez."
Alayla gülümseyip benden izinsiz düşen tek damla göz yaşımı sertçe sildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş [Dreame'da]
Ficção GeralBir genç kız... Işığını vermesi gereken üç küçük kız... Ve kalbini isteyen üç adam... ... Biri geçmişten, Diğeri şimdiki zamandan, Sonuncusu ise gelecekten gelmişti... Peki genç kız sorumluluklarının arasındayken birine kalbini verebilecek miydi? **...