Sehun bir tür transa girmiş gibiydi. Tek fark ruhu yerine bedenini terk eden mantığı ve doğrularıydı. Düşünmek ne demek, onu bile ifade edemeyecek düzeydeydi. Gözleri hapsolduğu ve bir anda sudan hayat bulmuş gibi beliren gence bakıp kamıştı öylece.
Çıplaklığını sergilemekten sakınmayan hatta normali buymuş gibi davranan bu gencin yaydığı aura fazla kuvvetliydi. İnsan olduğu bile mechuldü daha doğrusu ki, Su Tanrısına insan demek ne kadar doğru olurdu.
Suyun ışıltısını taşıyan parlak canlı ten tüm gösterişiyle Sehun'a doğru yürürken, tüm gözler donuktu. Yaşam kıpırtılarını yitirmişti bedenler sanki ve yaşananların yoğun baskısından kurtulamıyordu zihinleri. Kurtula bilen yoktu.
Lay hiç ıslanmamış gibi görünen ama oluşumu su olan teninde oynaşan küçük ışıklarla emin adımlarla ilerledi sunağa. Olanları ilk kavrayan Kral oldu. Tanrının yaklaştığı oğluna doğru attı bedenini. Karısının ellerinden sıyrılıp aklındaki düşüncelere meydan okudu. Sehun asla değersiz bir adak olmayacaktı. Sevimli peltekliğiyle kendisine şarkı söyleyen oğlu kurban niyetine can verip ülkesini kurtarmayacaktı.
Suho babasının yüzündeki ifadeyi görünce canlandı. Evet, şuan bir mucizeyi görüyordu gözleri ama hiçbir mucize durduk yere gerçekleşmezdi. İşte tam olarak bunun kanıtı gibiydi, babasının kireç beyazı olmuş yüzü. Sunağa doğru ilerleyen büyüleyici bedenin hapsinden sıyrıldı. Bu derece güzel bir varlığın insan olmadığını kabullendi zihni. Kanı damarlarında oynuyor gibiydi. Kalbi düzensiz bir ritimle dans ediyor ve saldırı komutunu bekleyen savaşçı misali kendi duvarlarını dövüyordu. Kaburga kemikleri bu baskıya ne kadar dayana bilirdi? Kesik nefesleri ciğerlerine ve beynine yaptığı işkenceye son verir miydi? Suho ilk kez tattığı bu garip sarsıntıyı es geçmeyi denedi. Aklında beliren tek soru ' İnsan vücudunun bozulması yada deprem gibi kısa çaplı sarsıntı geçirmesinin olasılığıydı'
Işıldayan tenin bıraktığı su birikintilerinden yeşeren çimenler mantığın kilitli kalmış kapılarını da arşınlıyordu. Suho çıplak figürun geçtiği yerlerde oluşan çimenlerin içinde oluşmaya başadığına yemin edebilirdi. Bir Tanrıyı görmek belki de bu yüzden imkansızdı. İnsan bedeni mükemmele kayıtsız kalamıyordu belli ki.
Suho kardeşine baktı, Sehun'un yüzündeki ifade ve zorlanan nefesleriyle kendine geldi. Kardeşinin yanına geçip ona sarılamasa dahızla önüne geçip kollarını açtı. Kardeşine ulaşmak isteyen Tanrıya bir nevi barikat kurup önce kendisini geçmesi gerektiğini söylüyordu.
Lay, ne tüm öfkesiyle hareketlenen Kralı ne de kendisine bedeniyle set kuran Suho'yu görüyordu. Onun gördüğü tek şey nefes almakta zorlanan rengini kaybeden Sehun'du.
Sehun boğazını kavrayan bir elin hışmına uğramış gibi görünüyordu. Burun delikleri ya da dudakları nefes alması için gerekeni yapmıyordu. Rüzgar sanki karbondioksitten oluşan bir esintiyle Sehun'u esir etmişti. Beyaz teni oksijensizlikten pembeleşmiş ve vücudu halsizleşmişti. Tüm yaşananların birer kurgu, kabus olmasını o kadar çok isterdi ki. Ne yazık ki herşey gerçekti.
Sehun artık emindi, tüm olanların sorumlusu oydu. Bilmeden yaptığı bir şey yüzünden bunları yaşıyorlardı. Avcı onun yüzünden acı çekiyor, kendi hatası yüzünden sunakta esir tutuluyor ve halkı korkuyu iliklerine kadar tadıyordu. Avcıya baktı. Gözlerinde derin hüzün ve çaresizlik kol geziyordu. Pişmandı her ne yaptıysa ölesiye pişmandı.
Lay nefes almakta zorlanan gencin gözlerindeki hüznü gördü. Kalbini kavuran pişmanlık duygusunu hissetti. Genç kendini suçlayıp acı çekiyordu. Masumiyetine rağmen belki de vicdanı son nefesinde bile kavuracak gibi duruyordu. Kıyamadı. Böylesine eşsiz bir kalbin isteğini kıramadı. En içten duasını duydu. Hafifçe süzüldü eli havada. Parmakları minik dalgalar oluşturdu. Avcının ayağını serin sular ve yosunlar sardı. Aynı anda dindi acı iniltiler. Avcı geçen acısıyla şaşkınca olanları izledi. İrileşmiş gözleri ve kolları arasına aldığı eşiyle.
Lay sadece karşısındaki güzele gülümsedi. Onun şaşkınlıkla parlayan hallerini izledi. Kral Su Tanrısının avcıyı iyileştirmesiyle afalladı. Öfkeyle attığı adımları savsakladı işini. Kafası karışmıştı. Kurban için gelen Tanrı neden avcıya yardım etmişti ki.
Sehun kendisine gülümseyen genç Tanrıya baktı. Gülümsemesin de oluşan yakamozlarla, nefessiz kalan çiğerlerine rağmen rahatladı. En azından yaptığı hatanın cezasını sadece kendi çekecekti. Gülümsedi. Her ne kadar yarı baygın olsa da gülümsedi. Teşekkür etti içinden tüm kalbiyle.
Lay bu eşsiz teşekkürü duydu. Tüm içtenliği ve samimiyetiyle söylenmiş bu sözler Lay'in gücüne güç kattı ve kalbine de umut.
Tanrılar içten yapılan dualarla gücünü arttıra biliyordu. Lay az önce gerçekten güçlü bir duayla içinde filizlenen yeni gücünü hissedebiliyordu. Bu tarifsiz hissin sebebinin yüzündeki masum tebessümse yüzyıllara bedeldi. Bu tebessüm Lay'ı belki de yeni kazandığı güçten bile daha fazla etkiledi.
Sehun bulanıklaşan görüntüleri izlemeyi bıraktı. Gözlerini kendi karanlığına açtı. Göz kapakları usulca kapandı. Suçluluk duygusuna teslim oldu. Oysa tek suçu Tanrıları cezbeden güzelliğiydi ve duru çekiciliği. Yaprak gibi titreyen bedeni gevşedi. Bir insan için oksijensiz kalmak ne demek öğrendi. Ölmek değildi bu. Arafta kalmak gibiydi. Her saniyesi sarsıcı ve acı doluydu. Çırpınan ciğerleri, bilincini yitirme evresine girmiş beyni ve oksijensizliğe direnmeye çalışan organları.
Burnunun kanamaya başladığının bile farkında değildi. Üzerinde sanki basınç farkı uyguluyorlardı. Sehun bunu kavraya bilecek kadar kendinde değildi. Kesik, zayıf bir nefes verdi ciğerlerinden havaya.
Açılan aralık ağzı, morarmaya başlayan dudakları, genişleyen burun kanatları tehlike çanlarını çalıyordu artık. Hatta ölümün sessiz şarkısını söylüyorlardı.
Lay tebessümün ve yeni gücünün etkisinden çıkıp baktı Sehun'a. Zayıf kalp atışları ve sönen ciğerler Sehun'un güzelliğiyle dağılan dikkatini toparlmasını sağladı. Hızla değiştirdi şeklini. Eğer birkaç saniye daha geçseydi, Sehun'un günahı tatmamış ruhu bedenini terk edebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrıların Aşığı
FanfictionKüçük prens Sehun bir Şenlik dansıyla kimsenin tahmin edemeyeceği bir şeyi başardı. İki tanrıyı kendine aşık etti. Ülkesini ve insanlarını soktuğu bu durumun farkına vardığında ise onun için tüm kaçış yolları çoktan tükenmişti. Böyle olacağını bils...