4.BÖLÜM

19 2 0
                                    

Emre'den;

Giyinip salona döndüm. Hayal, elinde nereden bulduğunu anlamadığım bir bezle televizyon ünitesinin raflarını siliyordu.

-Ne yapıyorsun?

-Evi bok götürmüş Emre! Bir yerden başlamak gerekiyordu.

Yanına yaklaştım ve bezi elinden çekip aldım. Arkasındaki deseni görünce bezi bir kenara attım.

-Bu da neydi şimdi?

-Bu bezi nerden buldun?

-İçerideki başka bir odada dolapta asılıydı. Sanırım temizlik pek tercihin olmadığı için malzemesini almaya da ihtiyaç duymuyorsun.

Ona gerçekten bağırmak istedim. Belki de evimden kovmak. Polisi arayıp "Ailesine söyleyin burada krep tavasında omlet yapmaya kalkan, reşit olmayan bir kız televizyon ünitemin raflarını siliyor. Çabuk olmazsanız bu kadar normal yaşamaktan akraba olacağız!" Ama hayır. En azından şimdi değil.

-Hadi ama! O sadece bir çocuk tişortü. İhtiyacın olmaz diye düşündüm.

-O annemin bana aldığı son şeydi tamam mı? Ayrıca neye ihtiyacım olup olmayacağını düşünmeni isteyen yok! Benim için düşünme. Evimin düzenini değiştirmeye kalkma! Bana kahvaltı hazırlama! Bana iyilik yapma!

Gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Her an ağlayacak gibiydi çünkü dudakları titriyordu. O an dünyanın en pislik insanı olduğumu düşündüm. En kötü, en zorba.

-Hayal. Ben öyle demek istemedim.

-Hayır, öyle demek istediğini biliyorum. Sonuçta aptal bir tişort parçası olarak düşündüğüm şeyin senin için manevi değeri vardı.

Kolunun tersiyle gözlerini sildi.

-Ve haklısın. Sana iyilik yapmamalıydım. Pislik içindeki düzenin yalnız seni ilgilendirirdi. Çünkü burası senin evin. Benim değil.

Normalde bir başkası olsa "Ha şunu bileydin be kızım." veya bu tarz kırıcı birşey derdim. Ama Hayal'e bunu sadece elimde olmadan yapıyordum.

Cevap vermedim. Hayal lavaboya gitti ve salonda bir başıma kaldım. Daha önce de isteyerek ya da istemeyerek insanları kırardım. Herkese hakkettiği gibi davranılması gerektiğini düşünürdüm. Veya bazılarının kalbinin olmadığını. Ama hayır, hepsinin bir kalbi, duyguları vardı. Hepsi birer insan. Hepimiz birer insanız. Kimse böyle davranılmayı haketmiyor. Hayal'in söyledikleri ve yüz ifadesi aklımdan çıkmıyordu. Bunları düşündüğüme inanamıyordum. Bunları gerçekten ben mi söylüyordum? Bunları bana bir kız mı söyletiyordu? Hayal hakkında en ufak bir şeyi neden bu kadar çok düşünüyordum? Ne özelliği vardı? Bana ne yapmıştı?

Mine'den ;

Hastaneye gittik ve güvenlik kamerasının olduğu odayı aradık. Duvarda hastanenin tüm bölümlerini gösteren bir kroki asılıydı. Koridorun sonunda bir güvenlik odası olduğunu gördük. Oraya gittik ama kapı kilitliydi.

-Harika. Şimdi ne yapacağız?

-Bir saniye, düşünüyorum.

Cem tekrar krokinin olduğu yere gitti. Parmağıyla işaret etti.

-Güvenlik görevlisi burada olmalı. Bu bir kuraldır. Bir güvenlik görevlisi ya işinin başındadır,ya da yemek yiyordur. Güvenlik görevlileri genelde şişmandır. Sence çok çalıştığından mı?

Şuan bu durumda olmasak bulduğu bu teori için onu pataklar ağzını burnunu kırardım. Çünkü hayatımda duyduğum en saçma fikirdi. Ve elimizde olan tek fikir.

-Hadi gidelim.

Yemekhaneye girdik. Ve Cem'in muhteşem güvenlik görevlisi teorisine dayanarak etrafta şişman bir güvenlik görevlisi aradık.

-Bak tam şurada, cam kenarında hamburger yiyor.

Evet adam şişmandı. Ve hamburger yiyordu. Her neyse. Kemerine asılı bir yığın anahtar olduğunu farkettim.

-Nasıl alacağız ki onları adamın götünden?

-Biraz sakin ol Mine. Buldum! Sen burada bekle ben hemen döneceğim.

-Çabuk ol.

Cem yemekhaneden çıktı. Dikkat çekmemek için bir masaya oturup bekledim. Bir kaç dakikanın ardından hayatımda görüp görebileceğim en inek tipli bir Doktor Cem girdi içeriye. Yanına koştum.

-Sen manyaksın! Bunları nasıl aldın?

-Şuanda tüm doktorlar öğle yemeğinde. Bu önlüğü bir hasta dosyaları odasındaki askılıkta buldum. Gözlük cebinden çıktı.

-Ne yapacaksın peki bu halde? Anahtarınızı muayene etmem gerek falan mı diyeceksin? Yoksa götünüzü muayene edebilmem için anahtarları almam gerek? Hangisi?

Önlüğünü düzeltti ve omzuma hafifçe vurdu.

-Sen merak etme. Bir planım var. Burada bekle.

Güvenlikçinin yanına gitti. Bir sandalye çekip karşısına oturdu. Güvenlikçi hamburgerini bıraktı ve sakince konuşmaya başladılar. Ardından Cem çok ciddi bir hal takındı. Konuşmaları uzun sürmüştü. En sonunda güvenlikçi kafasını salladı ve anahtarlardan birini çıkarıp Cem'e uzattı. Cem ayağa kalktı ve merdivenlere doğru giderken bana hadi anlamında başıyla işaret verdi.
Yerimden fırladım ve merdivenlerde buluştuk.

-Cem! Nasıl aldın anahtarları?

Sevinçten yerimde duramıyordum.

-Ona alzeimer bir hastamın kayıp olduğunu söyledim. Olayı büyütmeye kalktı. Ben de yaşlı kadıncağız nereye gidebilir en fazla diye onu ikna ettim ve kameralara bakmak istediğimi söyledim. Adam da bana odanın anahtarını verdi.

-Sence inandı mı?

-Öyle görünüyor.

Koşarak güvenlik odasına gittik. Cem kapıyı açtı. İçeri girdik. Raflarda birsürü kutular ve duvarlarda hastanenin tüm kısımlarını gösteren küçük televizyonlar vardı.

Cem kutulardan üzerinde 23 Haziran Çarşamba tarihi yazılı olan kutuyu çekip yere koydu. İçinde birkaç föy ve birden fazla CD vardı. Aniden ayak sesleri duyduk ve dışarı baktık. Güvenlikçi ve yanında birkaç polis hızlı adımlarla buraya geliyordu.

-Yakalayın onları! Doktor kılığına girmiş bir hırsız var içeride! Acele edin!

Cem kutuyu aldığı gibi odadan çıktık. Polisler arkamızda bize yetişmeye çalışıyordu. Alt kata inen bir merdivene koştuk ve başka bir odaya girdik. Kapıyı kapattık ve kilitledik. Yere çömelip oturduk.

Nefes nefese kalmıştık ve ancak kendimize geldiğimizde bir morgta olduğumuzu anladım.

-Cem, galiba bir morgtayız.

Cem cevap vermedi. Tüylerimin ürperdiğini farkettim. Hem buz gibi soğuk olduğu için, hemde içinde cesetle dolu olan bir yerde bulunduğumuz için. Sakin olmaya ve düşünmemeye çalıştım.

-Üşüyor musun?

-Biraz, evet.

Yaz dolayısıyla üzerinde mont, hırka benzeri bişey yoktu. Bu yüzden yavaşça kollarını omuzlarıma doladı ve ovalayarak ısıtmaya çalıştı.

-Bir sakıncası var mı?

-Ben-şey. Hayır yok.

Kalp atışlarım gittikçe hızlanmaya başladı. Neden bilmiyorum ama polisler bizi kovalarken bile bu kadar heyecanlanmamıştım. Yavaşça başımı ona yasladım. Orada, o soğukta gittiklerinden emin olana dek birkaç dakika bu şekilde bekledik.

DarmadağınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin