3: Sonra bir bakarsın tatlı da yeriz, odamızda.

7.8K 882 353
                                    

Not: Yazım yanlışları olabilir, düzenleyemeyeceğim, fena uykum geldi. Daha sonradan hallederim ben onu ❤️ Yorumlarınızı bekliyorummm ❤️

__

Hastane odalarına mahkum kalmadan önce birçok şehri, birçok ülkeyi Jungkookla birlikte gezmiştim. İtalyanların pizzasını, Avusturya'nın schnitzelini, Türklerin özel kebaplarını, Almanların ekmeğini, eh, Fransızların da öpücüğünü meşhur olduğu yani ana vatanlarında, Jungkookla birlikte denemiştim. Haliyle fazlaca birikmiş anım vardı. Bunun getirisi olarak da bir sürü fotoğrafımız ve videomuz da vardı.

Bazı kesitlerini filmime eklemiştim ama elbette her zaman sadece bize özel kalacak olan kısımlar da vardı.

Canım sıkıldıkça, bu odadan bunaldıkça eğer Jungkook yanımda yoksa açıp baktığım fotoğraflar bunlardı işte. Bilgisayar kullanmama izin vermiyorlardı fakat bazen çok kötü hissettiğimde tek kalırsam videolarımızı izlememe izin veriyorlardı.

Yine o daraldığım anlardan birini yaşıyordum.

Jungkook işteydi, hemşireler yoktu, televizyonum bozuktu, hava kapalıydı ve ben de yorgundum. Şu an oda gözüme olduğundan daha küçük geliyordu. Camlar kilitliymiş gibiydi. Özlem ve pişmanlık duygularım ağır basıyordu.

Eski zamanlarımı özlüyordum. Jungkooku özlüyordum. Ama onunla tanıştığım ve onu da bu sorunlu hayata dahil ettiğim, onu kısıtladığım için pişmandım. Geçmişteki her bir küs anımıza, saçma triplerime katlanması gereken süreler için pişmandım. Birbirimizi gereksizce kırdığımız süreler için pişmandım. Hayatın kısa olduğunu bile bile saçmaladığım için pişmandım. Sanki hiç ölmeyecekmişim, hiçbir sorun çıkmayacakmış gibi düşündüğüm ve hareket ettiğim için pişmandım. Ama aynı zamanda o zamanlarımı da özlüyordum.

Bipolar olmak üzereydim. Psikolojim çökmek üzereydi.

Titreyen ellerimle yanaklarımı sildikten sonra yavaşça doğrulmuş ve fotoğraf albümümüzü her zamanki yerinden alıp serumumla birlikte kendimi dışarı atmıştım. Bana dönen bakışları hissetsem de umursamadan gidip puf koltuklardan birini zorlukla cam kenarına çekmiştim. Üzerine yavaşça oturduktan sonra fotoğraf albümümüzü usulca açmıştım. Daha ilk sayfadan Jungkook bana kocaman gülümserken gözlerimden düşen yaşları silmiştim tekrar. Parmaklarım yakından çekilmiş olan fotoğrafın üzerinden Jungkookun yüzünde dolaşırken yüzümde oluşan buruk gülümsemeyi engelleyememiştim.

"Çok güzelsin" demiştim zorlukla. Boğazımdaki düğüm asla geçmiyordu. "Çok, çok güzelsin Jungkook"

Sonra diğer bir fotoğrafa geçmiştim. İkimiz birlikte kameraya poz veriyorduk. Kolumu Jungkookun boynuna sarıp kocaman gülümsüyordum. Jungkooksa komik komik pozlar veriyordu. Tatlıydı. Çok tatlıydı.

Sonra diğerine geçmiştim. Burada tektim. Fotoğrafı çeken elbette Jungkooktu. Bir sokak lambasının direğine yaslanmıştım. Yakışıklıydım. Saçlarım oldukça güzeldi. Tenim tam da Jungkookun aşık olduğu gibi hafifçe bronzdu. Dudaklarım canlı ve renkliydi. Yani şu anki halimin tam tersiydim. Ama üzülmemiştim çok. Çünkü Jungkook beni bu halimle de çok seviyordu. Evet, buna inanıyordum.

"Bebeğim beni korkutmayı çok seviyor galiba?"

Duyduğum sesle birlikte irkilmiştim ve şaşkın bakışlarım hemen sesin sahibini bulmuştu.

"Ayrıca sürpriz yapmak için odana çok sevimli bir şekilde girmiştim ama üzgünüm, artık şansını kaybettin" diyerek yanıma gelmiş ve önümde durup yere oturmuştu.

"İşte olman gerekmiyor muydu senin?" Demiştim gözlerimi kaçırıp albümün kapağını kapatırken. Bugün biraz yaramazlık yapmıştım ve tam da şu an bundan pişmandım. "Neden geldin ki?"

Record! :taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin