son yıldız demeti

514 88 143
                                    

avuçlarında sönen yıldızları vardı martin'in. gözlerini kaldırıp gökyüzünde dikilen aya ne zaman baksa gecenin kudretini düşünürdü. güneş gibi değildi ay, bencildi ve hırsızdı, en tepede dikilip sadece aydınlatmayı değil insanları takip etmeyi seçiyordu. her sokakta rastlanabilecek bir sokak lambası gibiydi, afilli bir cümle gibi.

her gece öpmek isterdi sevdiği adamı.

ama insanlar öyle kötüydüler ki, bir adam bir başka adamı öldürmek istese umursamaz; öpmek istese taşlarlardı.

aşk bedene sığar mıydı oysa? o hasta mıydı? hayır, normal bir insandı. gülebiliyor, ağlayabiliyor, sevebiliyordu. nefret etmek yerine sevmeyi seçtiği için miydi etine batan bunca diken?

o gün, saatlerce dans ettiler, birbirlerini öptüler, şarkılar söylediler, şiirler okudular birbirlerinin kulaklarına. nasıl güzeldi ama, juliet'in kanayan dizlerine yıllar öncesinde yapışması gereken yara bandı sonunda artık tüm tenini kaplayan yaranın üstünü kapatmıştı. romeo artık onun iyi olduğunu düşündü, bu onu da iyi yaptı, gülümsedi ve juliet'in kanayan dizlerine yattı. aynı gecenin sonunda ne olacağını bilmeksizin.

evin kapısını açtı martin, ilk defa tüm yüzünü kaplayan bir tebessümle. sarı saçlarını karıştırdı ve içeri girip kapıyı arkasından kapattı. güzel hissediyordu. ölmek için güzel bir geceydi. yıldızlar gökyüzünün tenine serpiştirilmiş simler gibiydi, ay sanki ilk kez bu kadar parlaktı. kar yağıyordu lapa lapa, zaten az önce romeo ile kar topu savaşı yapmışlardı. kendini koltuğa atıp bomboş evde derin bir nefes aldı, kollarını açıp koltukta yayıldı ve bir süre gözleri kapalı, öylece dinledi. neyi dinlediğini bilmeden.

birlikte yaşadığı anneannesi yoktu bu gece evde, birkaç günlüğüne bir yere gitmişti. gülümsemeye devam ederken odasına yürüdü ve günlüğünü çıkardı ranzanın altından. yüzünde asılı kalan o huzurlu ifadeyle, okumaya başladı son sayfayı.

güzel günlük,
sayfalarını hiçbir zaman güzel anılarla dolduramadım, bunu biliyorum. bunun için sanırım beni affetmen gerekiyor.

biliyor musun, insanlar nefret ediyor. neyden nefret ettiklerini bile bilmiyorlar ama. sadece nefret ediyorlar. hayır, bir insanın çocukluğunu, gençliğini ve geri kalan tüm hayatını çalmış bir tecavüzcüden, adaletsizlikten, gerçek kötülükten değil.

insanlar, sevgiden nefret ediyorlar.

'erkeklik' adı altında yozlaşmış cinayetler var. erkek olmak başlı başına nefret etmek, kan dökmekmiş gibi değil mi? herkes nasıl da sessiz kalıyor heba edilen onca hayata ve herkes nasıl kuyruğuna basılmış kaplan gibi bağırıyor iki insanın birbirine aşkla bakmasına.

üzgünüm. aslında bu günlüğe başka ne yazdım ki... ama üzgünüm işte. bir gün gerçekten mutlu olduğumda, şayet anlarsam mutlu kalamayacağımı, yüzümdeki koca tebessümle sallandıracağım boşluktan ayaklarımı. söz veriyorum, nefes için yalvarırken bile ciğerlerim son mutlu ânıma gülümseyecek dudaklarım.

martin dewsard.

gülümseyişi biraz daha genişledi martin'in. son sayfayı özellikle açık bırakıp ayağa kalktı, pantolonundaki kemeri kirişe astı ve düğümü attı. odasındaki tabureye çıkıp, kemeri boğazına geçirdiğinde, hâlâ gülümsüyordu.

tanrım,
juliet'in aksine, yüzümde bir gülümseme ve midemdeki canlı kelebeklerle ölmek istiyorum.

🌻

son.

umarım beğenmişsinizdir ve umarım içinizde bir yerlere dokunabilmiştir bu yazdıklarım. elinize temiz bir sayfa alın ve bir şeyler karalayın, insanların hayatlarını karalayan insanların aksine umut dolu şeyler yazın, mürekkebiniz ayçiçekleri gibi koksun. sizi seviyorum.

güzel kalın.
venin.

tanrı'nın işiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin