"Sehun! Sehun sikeyim, uyan artık!"
Tek gözümü araladım sabırsız bedeni üstümde dikilirken görmek için. Salonun rahatsız koltuğunda kendime büzüşerek yatmıştım dün gece. Junmyeon'u yatağına serdikten sonra odama gidip düşüncelerimle baş başa kalmaya korktuğumdan televizyonda bulmuştum çareyi. Uykusuzluktan ölsem dahi uyutmamıştı düşünceler. En sonunda sızdığımda güneş doğmak üzereydi.
"Ne oluyor?" dedim yeni bulduğum sesimle.
"Zarfı verdin mi?"
Sorusu zihnimde süzgeçten geçtiği an kaldırdım bedenimi koltuktan. Rüya olduğunu sandığım, rüya olmasını umduğum tüm anılar yüklendi bir anda. Avuç içlerimi bastırdım yüzüme, inlemelerim boğuklaştı tenimde. Yanımda olmasa ağlayacaktım tepine tepine. Çünkü hala ne yapacağımı bilmiyordum, şaşkındım.
"Verdin mi diyorum Sehun?"
Alnıma gelen saçları hışımla geriye yatırdım. Başıma gelen her şeyin sorumlusu bendim, ama bu sorumluluğu kendimden atmak için suçlarcasına baktım abime.
"Lanet olsun sana, verdim! Verdim aşk mektubunu sevgiline! Rahatladın mı?"
"Bir şey dedi mi?"
"Ayıldıktan sonra kollarıma gelsin dedi."
Üstüme örtü niyetine sardığım ceketimi alıp yere fırlattım. Şaşkınlıkla bakıyordu bana. Onun gibi şiddetli tepkiler veren, içimde kasırgalar dönüp dursa bile dışa bunu yansıtmayıp sadece kelimelerle dillendiren biriydim ben. Junmyeon defalarca dalga geçerdi bu halimle. 'Bir gün sinirlenmemek için kasılıp durmaktan böbreğini sıçacaksın.' derdi. Düşürmüştüm herhalde böbreğimi sonunda. Çünkü şu kadarcık takatim yoktu normal Sehun'u oynamaya.
"Ne diyorsun Sehun?"
"Seni çağırdı diyorum Junmyeon."
"Başka bir şey demedi mi? Hem sen nasıl girdin içeri? Nasıl buldun onu?"
Derin bir nefes verip koltuğun üzerinde duran yastığa sıkı sıkı sarındım. Çenemi yastığın üzerine koyup bakışlarımı halının açıkta bıraktığı parke zemine sabitledim. Anlattım her şeyi, eve nasıl girdiğimi, Chanyeol ve kardeşim dediği heriflerle nasıl karşılaştığımı. Kai'yi nasıl bulduğumu, her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattım. Jongin'i anlatmadım ama. Onun karşısında nasıl nefessiz kaldığımı, teninin tenime nasıl değdiğini anlatmadım. Ağzımdan başka şeyler dökülürken hayalimde tekrar canlandı yaşadıklarım. Dünden parça parça olup kabuklanan dudaklarımı yaladım gerginlikle. Gözlerine bakamıyordum yalan söylerken. Hiç yorum yapmadan dinledi anlattıklarımı. Sonra ondan ilk defa duyduğum bir soru sordu.
"İyi misin?" Başımı anında olumlu anlamda salladım ama sanki bu soru için hazırda bekliyormuş gibi terk etti gözyaşlarım gözümü. Hepsi yanağımdan yastığa indi. Bir iyi misin sorusuna mı ihtiyacım vardı ki döküyordum bu yaşları bilmiyorum. En son üniversitede ağlamıştım ben. Daha ilk yılımdı, her ders ve ödev için alnıma bez bağlayıp sabahlara kadar çalışırdım. Kahvelerle doyururdum karnımı o sıralar. Ama bu sefer günlerce uykusuz kalmıştım, projenin verildiği ay toplasam birkaç gün anca uyuyabildiğim bir dönemdi. Ruhumu yatakta bırakıp gidiyordum okula. Hazırladığım projeden geçer not almadığımı öğrendiğimde, okulun tuvaletine kapanmış, hıçkırarak ağlamıştım. Sonra daha çok çalıştım, bölümün ikincisi olarak bitirdim okulu. Bir daha da hiç ağlamadım.
Ağlamamıştım daha doğrusu. Şimdi ağlıyordum işte. Ne diye ağlıyordum ben? Korkumu mu yoksa hayranı olduğum insanın gerçek yüzünü görmenin kırıklığını mı atıyordum üstümden?
![](https://img.wattpad.com/cover/154930944-288-k794930.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poem || sekai
Teen Fictionİlgilenenlere çalma listesi: spotify:playlist:3mCAtBjxFBReSqRj85o8HT ♠️ Şirket sahibi Jongin ve bölgenin en büyük mafya organizasyonunun ilk varisi Kai. Tek bedenin oluşturduğu iki ayrı kişi. Bir de bu şirkette çalışan, ne hobisi ne fobisi ne de büy...