#VI • Beni siz delirttiniz

1K 153 104
                                    

Arada bahsi açılan kol saati ektedir.


*

"Hayır, Junmyeon gelemem. Kabız olmuşum. Ne, dün regl oldum mu demiştim? Doğru, regl de oldum ben. Hem regl hem kabız oldum. Yok, dalga geçmiyorum. Yalan da söylemiyorum, bilmiyor musun regl olduğumu, nasıl abisin sen, ne çabuk unuttun? Junmyeon gelmeyeceğim işte, neden çağırıyorsun ki öyle durduk yere? Biriyle mi görüştüreceksin yoksa? Ortak tanıdığımız kimse de yok, derdin ne senin? Regl ve kabız oldum diyorum, halden anla biraz."

Vardı, iki gün önce mesai bitimine iki saat kala odasında tenime dudaklarını anlatan bir adam vardı ortak tanıdığımız. Çocukken yüzlerini bile hatırlamadığımız arkadaşlarımız ortaktı bir de, başka da kimsemiz yoktu.

Çalıştığı bardan gelen gürültüyü bastırmak için bağırarak konuşuyordu, telefonun sesini kıstım. İki gündür ruh halimin iniş çıkışlıları onu şüpheye düşürmüştü tahminen, sürekli beni kontrol edip yanında bulundurma ihtiyacı hissediyordu. Dün yanına regl sancılarımı bahane ederek gitmememe sinirlenmiş, sinirini de sürekli ve durmaksızın yakama yapışarak çıkarıyordu. Sanki yeterince yakamda kimse yokmuş gibi bir de onu silkelemekle uğraşıyordum. Evden, örtümün altından ve düşüncesiz geçirdiğim uykularımın içinden çıkasım yoktu işte, anlaması çok zor bir şey de değildi.

İş yerinin mutfağında oturmuş işten çıkma vaktinin gelmesini bekliyordum Junmyeon aradığında. Sabahtan beri Kim Jongin seni neden niçin çağırdı içerikli, farklı soru ekleriyle süslenmiş cümleleri cevapsız bırakmaktan yorulduğum için başka bir yerlerden çağırılıyormuş oyunu döndürmek zorunda kalmıştım. Dün işe gelmeyince departmandakilerin merakları katlanıp boyunlarını aşmıştı. Neyse ki hasta olduğum yalanına gözaltlarımın morlukları, keyifsiz ve asık suratım sayesinde inanmışlardı. Günün son kaçışı yarım saat kadar önce oldu, 'muhasebe şefi beni istetiyormuş, herhalde göbeğinin üstünde fare neden oynamıyor diye soracaktır' deyip kaçmıştım. Ve o zamandan beri boş boş oturup dolaptaki tüm vişne sularını hüpletiyordum. Sesimin duyulabileceği ihtimali olmadığı için rahattım.

"İşteyim evet. Yok, tek başımayım, mutfağa geçtim. Vişne suyu içiyorum, onu bile mi duydun? Hiçte bile ses çıkararak içmiyorum. Sensin ses çıkararak içiyorsun. Neyse, konuşma. Sordular, regl oldum diyemeyeceğim için hastaydım dedim. Tamam bir daha devamsızlık yapmam."

Bende kalıcı olarak bıraktığı anılar daha tazeyken nasıl gidecektim ki işe? Jongin şirkette olmasa bile adım atamadım her yanı tanıdık gelen binaya. Evdeyken dahi bırakmıyordu dudakları peşimi. Kokusu mu sinmişti üstüme bilmiyorum, o da bırakmadı peşimi. Burnumun ucunda asılı kalmıştı, nereye gitsem onu kokluyordum sanki. Çaresizliğim ve sen bu hallere nasıl düştün be Sehun soruları da beynimi kıyısından köşesinden dürtüyordu. Ben bu hallere nasıl düşmüştüm sahi? O kimdi ki beni bu hallere düşürmüştü? Bu soruların cevabı zihnimde asılı kaldı. Kendime cevap olamadığımdan bedenimi yataktan çıkarmadım tüm gün, sürekli uyudum. Uyanınca aklıma düşen hayalinden ve hayalinin getirdiği benli sorulardan korktuğum için ne yaptım ettim tekrar uyuttum kendimi.

"Ne yapacağımı bilmiyorum." İçimden geçen düşüncelerin çaresizliğini yansıttı dudaklarım. Neden dudakları düşüyordu sürekli bana? Kendime anlam veremiyordum bazı yerlerde, etkilenmesi ve düşürülmesi kolay biriydim–günde on tane zevkime uygun beden görsem, onuna da düşebilirdim, evet- ama bana dokunduklarında, değdiklerinde, okşadıklarında, ah tanrım okşadıklarında, böylesine yıkılmazdım.

"Kendi kendime konuşuyordum." dedim yağlanmış saçlarımı kaşırken.

Sabah alarmdan çok önce uyanmış, etrafımda cirit atan düşüncelerimi salmak için duş alacağım sırada çenemi, boynumu ve omzumu süsleyen morlukları görünce çöküp kalmıştım banyonun zeminine. Ben kokusundan kurtulamıyorum diye çaresizdim, şimdi tenime sakladığı izlerle ne yapacaktım? Deşecek miydim tenimi? Peki ya kaybettiğim kendimi ne yapacaktım? Buna da cevapsızdım, hiç olmadığım kadar dört duvarlı bir çaresizlik içindeydim. Ne oluyordu bana, anlam veremiyordum. Kendi kendimi rahat bırakamıyordum. Bir yanım öpücüklerini hatırlayıp sızlarken diğer yanım nasıl bu hale getirildin, ne yaptın kendine diyordu. Her tarafımdan sarıyordu bin bir türlü düşünceler. Çaresizce dinliyordum, bir de üstüne cevap bulup kendimi tatmin etmeye çalışıyordum. Fakat bir tanesini bile cevabıyla kavuşturamadım, kendimi de bulamadım. Yarattığım karmaşada kayboldum. Bu sabah oturup kaldığım yerde, gözlerimi boşlukta dolanırken karar vermiştim Junmyeon'un yanına gitmeye. Kanıma, beni etkisiz hale getirecek bir şeyler girmeliydi. Demek ki böyle günlerde ihtiyaç duyuluyordu içmeye, böyle günler içindi sarhoşluğun verdiği haz, mutluluk. Belki de daha fazlasını verirdi bana, bu düşünceye tutundum bende.

Poem  || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin