Tutulamayan sözler, sonu getirilemeyen kitaplar, yarıda kesilen ve her zaman devam ettirilmeyi bekleyen küçük çaplı melodiler... Bunlar hep yarım bırakılan hikayelerden küçük kesitler... Küçükken ne çok isterdim, Avukat olabilmeyi... Sırf annem olmayı istedi ve olamadı diye... Küçücük bedenim, küçücük aklım ama bir o kadar da koskocaman kalbim vardı. Hep ''Annemin istediğini ben yerine getireceğim.'' derdim... Şimdi büyüdüm ve psikolog olmayı istiyorum... Bu seferde insanları iyileştirmek için... Bir şeyleri her zaman kendim istiyorum diye değilde diğer insanlar mutlu olsun diye yapmayı istedim ve belkide hep bu yüzden kaybettim...
Küçükken ne çok severdim maviyi... Daha henüz 7-8 yaşlarımdayım... Her küçük kızın dünyası toz pembeydi benimkisiyse mavi... Mavi ve mavinin her tonu... O zamanlardan beri aşığıyım mavinin de gökyüzünün de... Hatta bazen bir güvercin olup gökyüzünde süzülmek istiyorum... Bir sonbahar sabahı rüzgar ağaçlardan rengarenk yaprakları gökyüzüne doğru süzerken bir güvercin olmak istiyorum... Yapraklarla beraber açsam kanatlarımı süzülsem gökyüzüne kim bana dur diyebilir ki? Hatta güvercin de değil, gökyüzü olsam. Bütün insanları alsam göğümün altına... Birbirine uzak insanlar aynı gökyüzünü paylaştıkları için sevinseler... Sonra belki insanlarla beraber ağlasam, döksem yağmur damlalarımı. Kimisi dans etse kimisi ağlasa... Kimisi taksa kulaklığını yağmur damlalarının ezgisine melodileriyle eşlik etse... Belki insanlarla beraber gülsem, çeksem bulutlarımı kenara açsam güneşimi. Kimisi sıcaktan kavrulsa kimisi denize girip sevinçli sevinçli güneşimin tadını çıkarsa... Ya da belki insanlarla beraber sinirlensem, aniden çaksam şimşeklerimi. Kimisi korksa kimisi sinirlense... Kimisi çakan şimşeklerin görüntüsüyle tebessümler etse... Öyle değil mi? Ben hiçbir zaman olamayacağım o gökyüzünün yansımasıyım...