Hymn For The Missing - Red*
•
Part 1
Oyuncakları sever misiniz?
Oyuncak arabaları, bebekleri, tetrisleri, topları, kartları, peluşları...
Ben çoğunu sevmezdim çünkü oyuncağım yoktu.
Okul parkına gittiğimde veya okulda diğer çocukların elinde görürdüm oyuncakları. Parka oynamaya götürülmezdim, arkadaşlarıma yeni aldığım oyuncakla hava atamazdım.
Yeni yıla girecektik. Henüz ilkokula gidiyordum. Tüm sınıf yeni yıl için çekiliş yapıyordu. Sayımız tam olmadığından öğretmenimiz de çekilişe katılmıştı. Aklım erse ben de katılmazdım ya, o ayrı konu. Her neyse, yeni yıl çekilişinde bana hediye alacak kişi öğretmendi.
Ve bana peluş bir tavşan oyuncağı almıştı. Dişlerimden olsa gerek tavşanlı bir oyuncak seçmişti.
Oyuncak. İlk oyuncağım.
Her gece ona sarılarak uyuduğumu, her hafta özenle yıkadığımı hatırlarım. Ailemin bana hiçbir zaman almadığı o küçük ama bir çocuk için çok önemli olan saçma nesneyle bağ kuruyordum.
Kurmamam gerekiyormuş.
Anlamışsınızdır zaten. O tek oyuncağım da elimden alındı. O kadar hiçlikte büyüdüm, o kadar duyguları kendi kendimde yarattım ki aşık olabileceğim aklıma bile gelmezdi.
Sonuçta ben bir oyuncağa bile layık değildim.
Kısacası ben oyuncakları sevmezdim.
Bir gün birinin elinde oyuncak olacağımı da bilmezdim.
•
2 Şubat 2017
01:08"Sürpriz."
Etrafta dolanan ürkek bakışlarımı arkama çevirdim. Gülerek ortamı inceliyordu. Bir elinde kova diğer elinde küçük bir tepsi vardı.
Çatıya çıktığım an karşımda iki tuvalle etrafa saçılmış boyalar ve fırçalarla karşılaştım. Bu ne demek oluyordu?
"Her şeyi açıklayacağım. Ama önce bir şeyler yiyip içmen gerekiyor." Ellerimi önümde kenetledim. Açlık ve susuzlukla saatlerdir sınanıyordum. Gerçekten ikisine de ihtiyacım vardı. Elindeki tepsiyi bana uzattı. Ani hareketinden ürküp refleksle arkaya adımladığımda kıkırdadı.
"Şimdilik sorun yok Jeongguk. Al bunları." Tekrar uzattığında tereddüt etmeden elindeki tepsiyi aldım. "Otur ve ye."
İkiletmeden koltuğa oturdum. Küçük pet şişedeki suyu tek dikişte içtiğimde içim ferahladı. Sonra hemen yanında duran küçük sandviçi ısırdım.
Ölmeyecek kadar yemek yemeliyiz.
Ben yediğim sürece kapının önünde elinde kovayla bekledi. Bakışlarındaki baskıyı üzerimde oldukça fazla hissediyordum. Ağzımdaki lokmayı yutmadan ayaklanıp karşısına geçtim. Başım yere eğikti. Bundan sonda ne olacağını asla tahmin edemiyorum. Sadece korkuyorum. Konuşmasını bekledim. Konuşmadı. Onun yerine elindeki kovayı kaldırıp başımdan aşağı buzlarla dolu soğuk suyu boşalttı.
Hem şokla hem asla gecikmeyen üşüme hissiyle olduğum yerde çırpındım.
"Kendine gelmen gerekiyordu Jeon." Bileğimden tutup beni çekiştirdi. Tavandan sarkan iki zincirin altına getirip iki elimi yukarıdan kelepçeledi. Ben de bu süre zarfında ona karşı çıkacak en ufak bir hareket yapmadım. O odadan çıkmak için ona muhtaçtım. Unutuyordum beni o odaya kapatananın da kendisi olduğunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STIGMA ⁷ Taekook
Fanfiction"Antik Yunanlılar'ın bir inancı varmış." Elleriyle oynamaya başladı. Masum. "Onlara göre, kuğular hayatları boyunca şarkı söyleseler de en güzel şarkılarını ölümlerinden hemen öncesine saklarlarmış." Aynı masumlukla yüzüme baktı. O masum bakışların...