Big Pain

38 2 2
                                    

Han'ın ağzından

Ben gerçekten de acı çekmeyi hak ediyor muydum? Birkaç gündür kafamdan bu cümle çıkmıyordu. Bu cümleyi hak edecek kadar mı nefret ettirmiştim kendimden cidden? Bana kavga ettiğimiz anlarda bile böyle davranmamıştı.

Artık delirecek duruma gelmiştim bunları düşünürken. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Okula gitmem gerekiyordu zaten.

***

Okula vardıktan sonra direkt geçiş için işlemleri yaptırdım. Yarın da diğer işlemleri yaptırdığımda bitmiş olacaktı. Artık derslere girmeme de gerek yoktu ama teneffüs olduğu için son bir kez sınıfa girdim. Bir kişi dışında kimse yoktu. Zaten o da bizim sınıfın en sessiziydi.

Beni görünce biraz şaşırmışa benziyordu. Ama bir şey demeden telefonuna geri döndü. Ben de son kez Minhyuk ile beraber oturduğumuz sıraya geçtim. Çantası ve eşyaları masada duruyordu. Açık olan kalemliğine baktım. Yine gereksiz şeyler vardı. Açıp baktığımda ona verdiğim yüzüğü gördüm. Elime alıp son bir kez inceledim. Geri yerine koyduktan sonra ayağa kalkıp kapıya doğru yaklaştım. O sırada görmemem gereken kişiyi gördüm. Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım fakat kolumu sıkı bir şekilde tutmuştu. Elini sertçe savurdum.

"Bırak."

"Konuşmamız lazım."

"Dün her şeyi konuştuk. Şimdi sınıfına gir ve beni rahat bırak."

"Benimle geliyorsun Han."

"Jooheon seni bekliyor. Onun yanına git hemen!"

"Bana emir verme."

"Dün beni dinlemeden ağzıma sıçtın ve şimdi kalkmış bana nasıl davranacağımı söylüyorsun."

"Hyung onunla böyle konuşamazsın."

Araya Jooheon girmişti. Ve bu benim daha fazla delirmeme sebep olmuştu.

"Özellikle de sen kapa çeneni."

"Han haddini aşıyorsun."

"Seni güzel bir şekilde anmak istiyorum Minhyuk. Merhametli davranıp okuldan gidiyorum. Bu iyiliğimi göz ardı edip bana ters davranma."

"Az önce ne dedin sen?"

"Bunu ikinci kere duyuyorsun zaten, bir daha tekrarlatma."

"Ben şaka yaptığını zannetmiştim."

"Şaka mı?"

Acı acı gülmeye başladım. Şu an cidden delirmek üzereydim. Onca şey söyledim ve şimdi hiçbir şey hatırlamıyor muydu? Bu kadar mıydı ya? Cidden bu kadar mı?

"Minhyuk bana kafayı yedirtmeden bir an önce sınıfa gir."

Kolumdan tuttuğu gibi beni sürükleyerek dışarı çıkarttı.

"Han niye bana düzgünce söylemedin?"

"Minhyuk sen şaka mısın ya?"

Gülerken bir yandanda ağlıyordum.

"Sen beni öldürmek mi istiyorsun?"

"Han..."

"Bak. Ben sana mesajda da, yüz yüzeyken de bunu söyledim. Madem ki beni umursamıyorsun ben daha fazla kafayı yemeden siktir git."

"Han özür dilerim."

"Ben gideceğim zaman mı aklına geliyorum lan senin. Onca şey söylememe rağmen sikine bile takmadın. Benden gider ayak mı özür diliyorsun?"

"Han yalvarıyorum gitme."

"O gün tek bir şey istemiştim ya, tek bir şey. Son günümde tüm yaşanmışlıkları bir kenara bırakıp birlikte güzelce vakit geçirecektik. Aklımda seninle yapamadığım bir çok şeyin listesi vardı. Okuldan kaçıp o planladığım şeyleri yapacaktık. Ama sen her şeyi alt üst ettin ve benim acı çekmeyi hak ettiğimi söyledin. Ya lanet olası çeneni bir kere kapalı tutacaktın. Bu kadar zor muydu bunu yapmak Minhyuk? Son mutluluğumu da elimden aldın. Hatta elimde ne varsa hepsini tek cümlenle alıp gittin."

Yere çöktüm ve daha çok ağlamaya başladım.

"Ne annem ne de babam.. Senden başka hiç kimsem yoktu. Hayatıma girdiğin andan itibaren beni dünyanın en mutlu insanı yapmıştın. Herkes gibi beni sen de dışlamamıştın. Hep o anları hatırlardım. Ama şimdi onları hatırlasam bile bir önemi olmayacak. Çünkü benim "gün ışığım" geri dönmemek üzere gitti."

Ayağa kalktım ve Minhyuk'un varlığını umursamadan oradan uzaklaşmak istedim. Ama Minhyuk'un arkamdan sarılmasıyla öylece donup kalmıştım. O an tüm içtenliğiyle gitmememi söylemesini istedim.

"Seni çok özleyeceğim Han."

Bekledim ama başka bir şey söylemeden bedenimden ayrılıp okula doğru gitti. O an kalbime bıçaklar saplanıyormuş gibi hissetmiştim. Nefes alamayacak duruma gelmiştim ama bunu umursamadan delicesine koşmaya başladım.

When I See YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin