bölüm³

1K 63 12
                                    

Başka, bu coşkulu şehre ait olan başka ne var?

Zafer algısı, elbette, cesaretin kutlaması. Ama ruhban sınıfı olmadan yaptığımız gibi, askerler de olmasın. Başarılı bir katliam üzerine inşa edilmiş bir coşku doğru türden bir coşku değildir; olmayacaktır; bu korku dolu ve önemsizdir. Sonsuz ve cömert bir gönül rahatlığı; yalnızca dış düşmanlara karşı değil, her yerde bulunan adamların en iyi ve en adil ruhlarının oluşturduğu düşünce birliklerine hissettirilen bağışlayıcı zafer ve Dünya'nın yazına ait ihtişam; Omelas insanlarının kalbini kabartan ve kutladıkları zafer bu hayatın kendisidir. Çoğunun drooz almasına gerek olduğunu sanmam.

Şu anda çoğu kafile Yeşil Tarlalar'a ulaştı. Yiyecek satışının yapıldığı kırmızı ve mavi tentelerden etrafa fevkalade kokular yayılıyor. Küçük çocukların yüzü sevimli bir şekilde yapış yapış olmuş; iyi huylu bir adamın gri sakalındaki zengin hamur işi kırıntıları ise karmakarışık durumda. Gençler ve kızlar ise atlarına binmişler ve parkurun başlangıç çizgisine ilerliyorlar. Küçük, şişman ve yaşlı bir kadın gülerek bir sepetin içerisinde toplanmış çiçekleri uzatıyor ve uzun, genç adamlar da kadının çiçeklerini ışıldayan saçlarına yerleştiriyorlar. Dokuz – on yaşlarında bir çocuk kalabalığın ucunda tek başına oturuyor, ahşap bir flütü çalıyor. İnsanlar dinlemek için duruyor ve gülümsüyorlar; kendilerini görüp de çalmayı kesmesin diye onunla konuşmuyorlar, çocuğun koyu gözleri ise ezginin ince ve tatlı büyüsünde tamamen mest olmuş durumda.

Çalmayı bitiriyor ve ahşap flütü tutmakta olan ellerini yavaşça aşağıya indiriyor.

Bu küçük sessizlik anı bir sinyalmişçesine, birden başlangıç çizgisinin yakınındaki büyük çadırdan trompet sesleri geliyor: buyurgan, melankolik ve içe işleyen. Atlar ince, uzun ayakları üzerinde şaha kalkıyor ve bazıları cevap verir gibi kişniyor. Ciddi yüzlü genç biniciler atlarının boyunlarını okşuyor ve onları sakinleştirmek için ''Sessiz, sessiz, işte benim güzelim, benim umudum,'' diye fısıldıyorlar. Başlangıç çizgisinde bir derecelendirmeye göre dizilmeye başlıyorlar. Parkur alanındaki kalabalık adeta bir çimen tarlasına ya da rüzgardaki çiçeklere benziyor. Yaz Festivali başladı.

İnanıyor musunuz? Festivali, şehri, neşeyi kabul ediyor musunuz? Hayır mı? O zaman bir şeyi daha tasvir edeyim.

Omelas'taki güzel kamu binalarının birinin bodrumunda; ya da geniş, müstakil evlerden birinin mahzeninde, bir oda var. Kilitli bir kapısı var, ancak hiç camı yok. Mahzenin karşısından bir yerdeki örümcek ağıyla kaplı pencereden, dolaylı olarak da tahtaların arasındaki çatlaklardan tozlu bir şekilde azıcık ışık sızıyor. Küçük odanın bir köşesinde uzun, pıhtılaşmış ve pis kokan kafalarıyla bir çift temizlik paspası var, paslanmış bir kovanın yanında duruyorlar. Zeminin kendisi tamamen kirden ibaret, mahzenlerin genel durumu olarak rutubetli de. Oda yaklaşık üç adım uzunluğunda ve iki adım genişliğinde: ya önemsiz bir süpürge dolabı ya da kullanılmayan bir alet odası.

Odada bir çocuk oturuyor; kız da olabilir, erkek de. Altı yaşındaymış gibi görünüyor ama aslında on civarında, biraz eksik akıllı. Belki doğuştan böyle ya da korkudan, yetersiz beslenmeden ve ihmalden dolayı bir aptala dönüşmüş. Burnunu çekiyor ve iki paspas ile paslı kovadan en uzaktaki köşenin dibinde otururken, zaman zaman, belli etmeden ayak parmaklarını ya da cinsel organlarını yokluyor. Paspaslardan korkuyor ve onları korkunç buluyor.

Gözlerini sıkıca yumsa da paspasların hala orada olduğunu biliyor; kapının kilitli olduğunu ve kimsenin gelmeyeceğini de.

Omelas'ı Bırakıp GidenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin