Kaç kez çiynendiğini bilmiyordu Aslı. Aşkın küçük kızıydı o... İstanbul'un dar sokaklarında az önce öğrendiği acı gerçeğin yıkımına yapa vuruyordu. Yanındakiyle birliktelik kişilik yanlızlıktı artık onların ki... Ayakları yürüyordu sadece kendisi geride kalmıştı çoktan. Akşamdı biraz önceki konuşmalar kafasının içinde tekrarlanım duruyordu. Sitem dolu nefesiyle soluğunu tüketircesinehaykırmıştı terk edenine..."En acısı da ne biliyor musun?" Demişti."Aslında sana hiç sahip olmadığımı seni kaybettiğimde anlamış olmam!"hırsı soluğun eş çıkıyordu göğsünden. Devam etti öfkeyle "Meğer her şeyimi gibi davranan hiç bir şeyimmişsin sen!Aslında hiçbir şeyimi kaybettim ben! " ve akşam ağlamak için iyi bir sebepti kızıyordu aslı kendine her şeye, herkese en çok da kendine... Hayat ne garipti inanmadan güldüğümüz bir şaka gibiydi. Aslı karşılıksız sevmişti ve bunun karşılığı karşılık alamamak olmuştu ama olsun. O sevilmemeyede razıydım severken... sesizliğe gömülmüştü uzun zaman. Elinden gelmeyen dilinden gelmiyordu ve şimdi beklediği onu terk ediyordu belkide çok tan gimişti... Belkide hiç gelmemişti... Ama şimdi o "Gelmeyen" hem suçlu hemde yolcuydu bir başkasını seçmişti özür dilemişti. "Ben seçilmeyenim! Bunun için benden özürlü diliyorsun?" diye haykırmıştı aslı