Aslı arkasını döndü. Gelen selim'di.
"Özür dilerim dalmıştın, çıkmanı bekleyemezdim" dedi. Selim
"Ödümü kopardın selim insan bi haber verir."
Gülümseyerek cevap verdi Selim" Aslı , insan gelirken geldiğini nasıl haber verebilir Allah aşkına?"
Küser gibi yaptı aslı. Selim'e neden geç kaldığını sordu.
"Adamlara yemekte ben eşlik ettim. O yüzden geç kaldım. Doymak nedir bilmediler. Hele içlerinde bir zenci vardı ki. En çok o yedi. E tabii adamda zenci gırtlağı var!"
Gülümseyerek cevap verdi aslı" yani araya şu ince esprilerinden sıkıştırmasan olmaz dağil mi?"
Konuşmasına devem etti selim" paramı da eksik verdiler zaten. Gerçi çok kesmemişler ama yine de hesap sordum muhasebeciden. Anlamsızca baktı yüzüme. Hiçbir şey söylemedi."
Aslı araya girdi" ne yani vermedilermi eksik parayı?"
" ne kadar diye sordu, boş boş baktı. Cevap vermedim."
"Ne yaptın peki?"
"Boş verdim."
"İlahi Kuzu"
Keyiflerine diyecek yoktu. Aslı aperatif bir şeyler söyledi kendine. Bir yandan da konuşuyorlardı. Konuşacaklar tükendikçe.etrafla veya telefonlarıyla ilgilendiler sonra biraz daha ağır konulara girdiler. Gündelik konuşmalar tükenince daha derin şeyler konuşmaya başladılar. Ve söz dolanır durur, en sonunda içsellikte son bulur. Bugünlerde ikisinin de derdi olan " Mutluluk olmak"tan konuşmaya başladılar. Daha doğrusu mutlu olmamaktan... ikisinin de ortak yanı, yanlızlıklarıydı. İnsanların onları anlayamamlarıydı... Belkide onlar bu dünyayı anlamıyorlardı. Hep sorguluyorlardı ama vardıkları yer çeşitli çıkarımlarla yaklaşık sonuçlar elde etmekten öteye geçmiyordu.
Selim " Mutlu olmak her şeye sahip olmak değil, sahip olduğun kadarını her şey yapabilmektir."
Bu bakış açısı çok hoşuna gitmişti. Selim'in " Geçmişini bir düşünelim şimdi." Dedi selim.
" Bak selim! Eğer silmiyeceksen geçmişin tozlu raflarına üfleme. Sonra sen gidiyorsun, ben boğuluyorum o tozların içinde."
Selim gülümseyerek. İşte aslı'yla uğraşacak bir şey daha bulmuştu "Teleşlanma yavru kuşum dertleşiyoruz işte."
Sürekli başkalarına ihtiyaç duymak niye selim? Yani neden hep çift kişi olma arzusu taşıyoruz? Yüz kere yemin etsekte de bir daha kapılmamaya, acısını biraz unuttuktan sonra yine yeni bir eş arama ihtiyacı hissediyoruz. Oysa ben yanlız kalamayı seven biriyim. Acaba aradığımız kişi sevilmek arzumdan mı kaynaklı oluyor yoksa kalbimizin pansumanı için mi?"
"Bak Aslı" diye söze başladı selim. Sosyal varlıklar olsak da zaman zaman yanlız kalmak isteyebiliriz. Ama bu yanlız yaşayabileceğimiz anlamına gelmez. Sevmek, sevilmek... bunlar çok güzel duygular elbette. Herkes bizim gibi şanssız değil ki aşktan yana... öyle uyumlu, öyle mutlu insanlar var ki... bir ömür el ele tüketenler biliyorum ben. Bakma sen bizim kadersizliğimize. Ben Bir gün şansımızı döneceğine ve aradığımız aşkı bulacağımıza inanıyorum. O zaman biz değilde bize gelen kişi pansuman için mi yoksa aşk için mi geldiğini kanıtlayacak. Ve o kişi aynı zamana doğru kişi olup olmadığını da ispatlamış olacak."
"Öyle sanıyorum ki kuzu, eğer geçmişteki acılarının karşılığı karşımdaki insanda sonlanmıyorsa , o kişi benim mutluluğumun başlangıcı olamaz. Hayatıma girecek insanın beni sadece mutlu etmesi yetmez, geçmişimdeki acılarına bana unutturması gerekir. Yoksa bu bir başlangıç değil geriye doğru görünmez bir kalemle silmektir içini karartan her şeyi... Ve bilirsin bir gün tekrar gün yüzüne çıkacağını onların" sonra selimin yüzüne baktı aslı. Yorumunu merak ediyordu
"Bazen büyük beklentiler yüklüyorsun aşka" diyerek söze başladı selim tabi bu cevaba Aslı şaşırmıştı selim devam etti " sen senin gibi seven birini istiyorsun yavru kuşum. Ama kimse aynı sevmez, sevemez. Sen sevenin gibi seven birini bulduğunda gerçekten mutlu olabileceğini mi sanıyorsun? Mesela ben, bir bana daha katlanamam. Hem aynı senin gibi biriyle hiç mi kavga etmeyeceksin? Senin gibi biriyle kavgaya tutuşman, kendinle kavga etmen olmuyormu biraz da? Hani birbiri için yaratılmış insanlar deyimi vardır ya... hatta öyle birini bulduğunda mucizeler falan olacağını sanılır ya... ben inanamam böyle şeylere. Birbiri için yaratılmış insanların birbirini bulmuş olmasının bir mucizevi yanı olabilirki? Olması gereken olmuştur sadece. Bence asıl mucizevi birbiri için yaratılmış insanların birbirine dönüşebilmesidir..."
"Haklısın selim. Başkalarının doruklarında büyümek yerine kendi yanlışlarımızda yok olmayı tercih ediyoruz.
"Ah be yavru kuşum tamda bunu anlatmaktı benimde derdim. Keşke bunu kendin anlayabilecek kadar zamanın olsaydı aşkta."
Aslı, anlamsızca baktı selim'in yüzüne. "Nasıl yani?" diye sordu
"Yani bunu anlamak zaman isterdi ama sen bütün aşkları koşar gibi yaşadın. Daha doğrusu yaşayamadın. Sana gelenler, erken açılmış bir yaranın geç sürülen merhemi gibi oldular bu yüzden. Sızılarını dindirmediler. Sadece yaranı kapattılar. O yüzden sen istediğin başlangıcı yapamadın."
Birazdaha düşündü Aslı. Kendini birkez daha gözden geçirdi. Elindeki peçeteyi ufalıyordu.
Aslı'nın sıkıldığını anladı. Bir espri bulmaya çalıştı. Ortamı biraz yumuşatmalıydı.
"Eee sanırım konuya eğilim derken içine düştüm."
Aslı ufaladığı peçeteyi elinden bırakarak Selim'e baktı yüzündeki düşünceli ifadeyi koruyarak.
"Biraz yürüyelim mi?" Diye sordu
"İstiklal caddesi'nin kalabalığına bıraktılar bedenlerini bir yığın insalar birlikte Tünel'e doğru akıyorlardı. İkiside sessizdi. Kalabalıkların kalın duvarlarında,ikisinin arasında ezilen bir sessizliği paylaşıyorlardı.
"Şu insanlara bak " dedi selim. "Dışarıdan hiçbir kederleri yokmuş gibi görünüyorlar. Hepsi bir oyunun figüranı gibi..."
Hiçbir yorumda bulunmadan başını iki yana sallayarak onayladı Aslı insanları seyretmeye devam etti.
"Amaan boş ver! Hayatın hep acı yanlarını konuşacak değiliz ya... acıyı unutmadan mutluluğu da yaşayabiliriz doya doya... duyarlılığımızı kaybetmeden." Dedi selim. Bir makas aldı Aslı'nın yanağından. Mutlu etmişlerdi birbirlerini. Yağmur bastırmak üzereydi İstanbulda... Ama kimsenin kaçmaya niyeti yoktu bu rahmetten.
Yaz yağmurunda ıslanmak ruha en iyi gelen şeydi bu şehirde. Damlalar tek tek düşmeye başlamıştı. Derken daha da hızlanmıştı, sağanak halini aldı. İkisinde koşuyordu istiklal caddesinde. Kalabalığa çarpa çarpa, kalabalığa aldırmadan. Üzerlerinde tek bir kuru nokta kalmamıştı kahkahalarla koşuyorlardı. Çocuklukrından beri ne zaman bir yaz yağmuru yağsa nerede olursa olsunlar bunu hep yaparlardı. Ve her defasında annelerinden azar işitirlerdi. Yine de vazgeçmezlerdi bu ritüellerinden. Kendilerini özgür hissediyorlerdı. Bunu yaparken de gerçekten mutlydular.