T A N I Ş M A

987 72 68
                                    

Herkese merhaba! Uzun zamandır aklımda olan bir hikayeyi sizinle paylaşıyorum, umarım beğenirsiniz! Yorumlarınızı bekliyorum, çünkü sizin düşünceleriniz benim için her şeyden önemli! Sihirle kalın, iyi okumalar! ♥️

- - - - - - - - - - - - -

"Bella uyan, erken kalkman lazım!"

Abartılı bir biçimde esnedim. Gözlerim nihayet açıldığında annemin tepeden bana bakan yüzünü ve ateş püskürten gözlerini gördüm. Bundan biraz tedirgin olarak uykulu halimi hemen terk ettim.

"Merlin aşkına anne!" dedim elimi göğsüme koyarak.

"Beni korkuttun!"

Annem gözlerini devirdi ve omuz silkmekle yetindi.

"Çantanı hazırlayıp giyinmek için on beş dakikan var!"

Bir kez daha yüksek sesle esnedim ve ellerimi karışık kumral saçlarımın arasından geçirdim.

"Her neyse, saat kaç?"

"Beşe geliyor"

"Beş mi?"

Annem odadan çıkarken inanamayarak arkasından bağırdım.

"Molly oraya varmanız için biraz yürümeniz gerekeceğini söyledi"

Göz bayılttım ve yatağımdan kalktım. Çantama ihtiyacım olabilecek şeyleri tıkıştırdım. Hermione, Harry ve Weasleyler ile Quidditch Dünya Kupası'na gidecektim.

Onlarla okula transfer olduğum ilk yıl tanışmıştım. Hermione'yi beraber aldığımız birkaç dersten tanıyordum. Ama onunla ve diğerleriyle asıl yakınlaşmam Ron Weasley'nin büyük siyah bir köpek tarafından -daha sonra onun Sirius Black olduğunu öğrendik- ısırılıp Şamarcı Söğüt'e kaçırıldığında oldu. Tabii ki Sirius'un masumiyeti -en azından dördümüz arasında- kanıtlandı ama bazı sebeplerden dolayı tekrar kaçmak zorunda kaldı.

Kısacası, iş çok karışık olmasına rağmen Altın Üçlü'ye yardımcı olmaya çalıştım. Daha sonra ortaya Blacklerle hatta Weasleylerle bir akrabalık bağlantım olduğu ortaya çıktı. Bu beni şaşırtmadı, ben bir safkanım. Annem Fransız, babamsa İngiliz. Soybağına baktığımızda çok da şaşırtıcı bir yakınlık değil.

Yarım saat neredeyse geçti. Hazırlanmayı neredeyse bitirmiştim. Merdivenlerden salona inerken aynı zamanda üstümü düzeltmeye çalışıyordum. Üzerime beyaz bir bluz, altımaysa kot giymiştim. Sırt çantamı da tek omzuma asmıştım.

"Anne, baba! Ben gidiyorum!"

Bağırdım, ama yanıt veren olmadı. Anne ve babam belli ki salonda değildi.

Şömineye yaklaşırken mutfaktan annem geldi.

"Baban çoktan Bakanlık'a gitti tatlım. Ama ona gittiğini söyleyeceğim. Güle güle!"

Annemin yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Uçuç tozundan bir avuç aldım ve şömineye adım attım.

"Au revoir, canım! Bol eğlenin!"

Uçuç tozunu elimden serbest bırakırken "Kovuk" diye bağırdım. Parlak, yeşil alevler beni yuttu.

"Ah, lanet olsun, ah!"

Kovuk'un zeminine doğru yuvarlandım. Yuttuğum küller yüzünden öksürüyor ve her şeye küfür ediyordum.

Şömineden başarılı bir biçimde kurtuldum. Diğerlerini görmek için etrafıma göz attım.

Hermione, Ginny ve Bayan Weasley oradaydı.

"Ah, Bells, tatlım! Seni görmek güzel!"

Bayan Weasley her zaman ki tatlı sesiyle söylerken aynı zamanda üstümdeki külleri temizliyordu.

O N E  M O R E  C H A N C EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin