Genç kadın etrafında gözlerini son kez gezdirdi. Onun için zor diye bir şey yoktu. Yinede belki bir kayanın arkasında yada belki bir dağın tepesinde bekleseydi avını daha kolay avlaya bilirdi. Ağaç dalı kesinlikle hiç iyi bir seçim değildi.
İşin tuhaf tarafı bu kadın gayet rahattı. Hatta avını beklerken iki büklüm degil, aksine çok rahat ayaklarını dalda sallaya sallaya duruyordu.
Ve av sürüsü sonunda geldi. Kadının yüzü kapalı da olsa biri yeşil, biri kahve olan gözlerindeki sinir gayet rahat belli oluyordu. Görme engelli bir birey bile bunu fark edebilirdi.
Sürünün başı olan kulaksız'a gözleri takıldı. Onun silahından çıkan kurşun asla kulaksız'a deymemeliydi. O Intihardı. Lakabının hakkını vermeliydi degil mi?
Bulunduğu ağaçtan ateş etmeye başladı. Gece saat 3. Köpek sürüsü kurşunların nerden geldigini o karanlıkta anlamadı bile. Gerçi sanki sabah olsa anlayacaklardı da.
İntihar öyle usta şekilde nişan alıyordu ki anlamak mümkün değildi. Bir süre sonra bir tek köpek sürüsünün başı, kulaksız hayattaydı. Tir tir titriyordu. Eh. Biliyordu kurşunun tek bir kişiden geldigini.
Ağaçtan hızla yere atladı. Kısa yavaş adımları kulaksız'ı daha çok korkutuyordu. Sonunda kulaksızın yanına varınca gözlerindeki donukluk adamın tüylerini diken diken etti.
"Ben sana ne dedim?"
Kulaksız başını olumsuz anlamda salladı.
"Yaklaşma."
2 adım daha attı avına doğru.
"Seni uyardım."
"Yaklaşma."
"Eğer 1 hafta içinde adamlarınla birlikte karakola teslim olmazsanız bağırsaklarını ısık ateşte kızarttıgım kalbine dolar, ampul takar ışık olarak kullanırım demedim mi lan sana."
Kulaksız daha da titredi. Sonra gözü elindeki silaha takıldı. Hızla kendi kafasına tuttu.
"Kendi kafana sıkmayı aklından bile geçirme."
Adam onu dinlemedi. Korkuyla kendi kafasına sıktı. Beyni kurşun sebebiyle parçalanıp İntihar'ın üniformasına çarpınca alayla sırıttı.
Ona bu yüzden bu ad verilmişti. Karşısına çıkanlar intihar edecek kadar korkardı ondan. Bordo bereli degildi. Terörle mücadele diye geçiyordu dosyalarda ama bir timde çalışmazdı. Belirli bir konumu yoktu. Her gece başka bir mağarada, başka bir dağda, başka bir ülkedeydi.
"Ellerini kaldır ne zaman dersiniz?"
Uzun zamandır arkasında bir tim oldugunun farkındaydı. 7 farklı nefes alan insan.
"Kıpırdama ve kaldır elini."
İntiharın yüzünde aşağılayıcı bir gülümseme peyda yer aldı.
"Ellerimi kaldırmak için kıpırdamak zorundayım ama."
"Kaldır ellerini ve bir daha kıpırdama."
Topuklarının yardımıyla arkasını döndü ama ellerini kaldımamıştı. Tüm tim şok oldu. Tim komutanı Deniz derin bir nefes aldı ve önündeki kadına neler söylemesi gerektiğini düşündü.
Kendiki gibi bol cepli bir üniforma giymişti. Tek fark yeşil değil tamamen siyahtı ve ne omzunda yıldız, ne de üniforma da bir amblemi vardı. Bu kıyafet çok tanıdık geliyordu time.
Üniformada bayrak olamaması ilk Denizin dikkatini çekti. Uluslar arası bir asker olabilir miydi? Üstelik az önce karakol demişti.
"Türk müsün?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntihar
Fiction généraleUluslar arası çalışan, kurnaz, zeki ve oldukça korkunç bir efsane olan intihar'ın kadın olması mı şaşırtıcıydı yoksa bir gün aynı timde olacağı düşüncesimiydi bilmiyordu Mert Deniz. Tek bildiği bu kadın onu her zaman biraz daha şaşırtıyordu. Sonuçta...