Transferlele beraber cesurluk yerleşkesinden çıkıyoruz. İkinci sınıva gitmek için eğitim merkezine gitmemiz gerekiyor.Ahşap ve tel örgülerin kafeslediği tren raylarını görüyorum. Hepimiz merdivenleri tırmanıp perona yığılıyoruz.
Tobias dönüp bize doğru gelen treninin uzaktaki ışığını parmağıyla gösteriyor. "Tren durmayacak. Sadece biraz yavaşlayacak. Ve vagona atlayamazsanız işiniz biter."
Başımla kendi kendime anladığımı belirtiyorum. Çömezlik sınavının bu kadar erken başlamasına şaşırmıyorum. Daha sonuçlarımız belirlenir belirlemez başlamıştı. Dahası koruyucuların kendimi kanıtlamamı beklemelerine şaşırmıyorum. Yaklaşan treni seyrediyorum. Artık rayların üzerinde ıslığını duyabiliyorum.
Tobias bana bakıp sırıtıyor.
Tren, gümbürdeyerek bize doğru gelirken koruyucular peronun kıyısına dizilmeye başlıyor. Tobias da kenara koştuğunda ardından gidiyorum,duruşunu taklit edip atlamaya hazırlanışını izliyorum. Vagon yanımızdan geçerken kapının yanındaki kollardan birini kavradığı gibi kendini içeriye çekiyor. Bende aynısını yapıyorum, başta parmaklarım zorlada olsa kolu yakalıyor, hemen ardından kendimi vagonu içine çekiyorum.
Ama dengemi yitirip yere düşüyorum.
Yanan bacaklarımı tutuyorum."sakin ol." diyor koruyuculardan biri. Kırklı yaşlarda, siyahi ve samimi bir duruşu var.
"Gerçi diğer vagonda olman gerekiyordu. Diğer çömezlerde birlikte." diyor. Tobiasa bir bakış atıyor. Daha çok anlayabilmek için yakından incelemesi gereken bir tuhaflıkmış gibi mereka bakıyor. "arkadaşınsa sanırım bir sorun olmaz. Adın ne senin kasıntı."
Daha sorduğu anda adım dilimin ucuna geliyor, her zamanki gibi soruyu yanıtlamaya, adımın Trixie olduğunu söylemeye hazırım. Doğal olanıda bu ama Tobias benden önce davranıyor. "Adı Trixie, Amar ."
"Bana kasıntı demeye devam edebilirsin" diyorum. Bugüne kadar eğitim salonunun koridorlarında ve sınıfta kulak misafiri olduğum Koruyucu tavrına bürünerek.
Artık bilmediğim insanların bana verdiği isimle tanınmak istenmediğimi fark ediyorum. Eğer bileğimde bilgilerimin olduğu bir saat olmasaydı kuşkusuz kendime yeni bir isim bulurdum. Kendime yakışan bir şey seçerdim. Tirs mesela.
Tren hızlanırken rüzgar vagona doluyor. O kadar gürültülü ki adeta kulaklarıma doluyor.
Tobias bana tuhaf tuhaf bakıyor. Haklı. Kim kendine kasıntı diye seslenilmesini ister ki. Kenardaki kolu hala sıkı sıkı kavrıyor.
Tren yolunun destekleyen ahşap ayakların arasında, sadece bir kat aşağı akıp giden caddeyi görüyorum. Ama biraz ileride raylar yenileniyor. Platform yükseliyor.,binaların çatılarının arasında dönerek yol alıyor. Tırmanma yavaş olduğundan gökyüzüne tırmanırken yerden gittikçe uzaklaştığımızı görmesem haberim bile olmazdı.
Oraya varana kadar bir duvarın dibine çöküyorum. Amar bir kaç dakika sonra ayağıyla beni dürtüyor.
"kalk bakalım kasıntı" diyor ama kabaca değil. "Atlama zamanı yaklaşıyor.""Atlama mı?" diye soruyorum.
"öyle ya" diye sırıtıyor. "bu tren hiç kimse için durmaz"
Kollarımdan güç alıp ayağa kalkıyorum. Tobias arkamdan elini belime koyuyor destek olurcasına.
Ama Amar "Önce çömezler atlasın" diye bağırıyor.
"Ne yapıyorsun" diye soruyorum, kaşlarımı çatarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yandaş
Teen FictionDürüst, bilge, cesur ve çalışkan okurlara.. Bu kitabı uyumsuz filminden esinlenerek yazılmıştır. Benzerliklere göz yumarsanız sevinirim. Sadece içimden geldiği için yazıyorum. Gülümsediğinde ilk kez, benden hoşlanıp hoşlanmadığını merak ediyorum...