1.Bölüm-Karanlık

87 3 0
                                    

New York'un başkenti Albany'de kış sert geçerdi. Burası Manhattan kadar kalabalık ve fazla neon ışıkları bulundurmuyor olmasa bile, insanın başını ağrıtacak çeşitli herşey mevcuttu. Araba motorları, dedikoducu kızlar ve zevk dolusu inlemeler. Doğruyu söyliyecek olursak, Albany sürtüklerle doluydu.

Sivri kaldırımlar ve özenle biçilmiş çimler arasından geçerken tam olarak aklımdan geçenler bunlardı. Ama benim için her zaman yalnış giden birşeyler olurdu. Saat akşam sekize gelmek üzereydi ve çalıştığım lokantada ki patronuma birkez daha lanet ettim. Küçük bir fast food dükkanıydı ve garsonların titizliğine bu kadar önem vermesi saçmaydı. Sonuçta dükkanın %80 gençlerden oluşuyordu ve onlarında hizmetin kaliteliğine bu kadar takacağını hiç zannetmiyordum.

Kulaklığımdaki müzik sesi kesilince, ekranın parlak beyaz ışığını gördüm. Bu binevi karanlık sokakta lamba görevi görmüştü ve çalan ispanyolca müzik annemin aradığının bir habercisiydi. Kulaklığımı çıkarma gereği duymadan aramayı cevapladım.

'Efendim.' Kenar mahallelerden geçerken adımlarımı hızlandırdım.

'Oh! Eileen nerede kaldın. Seni merak etmeye başladık.' Annemin ince sesi telefondan kulağıma ulaştı. Olabildiğince sesimdeki endişeyi azaltmaya çabaladım.

'Üzgünüm anne, bugün dükkan biraz kalabalıktı.' Ona aslında patronumuzun ergen bir çocuğun üzerine, çalışanlardan birinin yanlışıkla menüyü döktüğünü ve bu yüzden 2 saat boyunca bizle oldukça sıkıcı bir konuşma yaptığını söyleyemezdim. Muhtemelen beni işten ayrılmam için ikna etmeye çalışacaktı.

'Sana o işten ayrılman gerektiğini daha ne kadar çok söyleyeceğim.' Devam etmeden önce sözünü kestim.

'Anne zorlanmıyorum. Bunu evde tekrar konuşuruz'

Kısa kesmem en iyisiydi çünkü nerede olduğum hakkında bir fikrim olduğunu zannetmiyordum. Hiç bu kadar karanlığa kalmamıştım ve ister istemez boştaki elim boynumdaki kolyeye gitti. Telefonu kapatıp eski yerine koydum ve kulaklığımı çıkardım. Etrafımda ki sesleri duymak beni daha güvende hissettiriyordu. Birkaç evin bulunduğu tenha biryerdeydim ve telefonla konuşurken yanlış yerden sapmış olmalıydım. Evlere bakıp aklımda onları anlamlandırmaya çabaladım ama başarılı olduğum söylenemezdi.

Boş sokakta ilerleken botlarımın çıkardığı tok sese uzaktan gelen köpek havlamalarıda eşlik ediyordu. Sıcak hava dalgası yüzüme çarptı ve kalkan tüylerimin hissi kollarımı birbirine dolamamı sağladı. Burayı daha önce hiç görmemiştim ve aşina olduğum yollara nasıl geri döneceğimi bilmiyordum.

Adım seslerimle beraber küçük bir çıtırdı kulaklarımda yankılandı ve sesin nereden gelebileceğini anlamaya çalıştım. Etrafta bulunan sayılı evlerden hiçbirinin ışığı yanmıyordu. Kalbim korkuyla hızlanmaya başladı ve nefeslerim düzensizleşti. Telefonumu eski yerinden çıkarmaya çalıştım. Cebimden kulaklığımla beraber çıkan telefon titreyen elimde dengede duramadı ve yere gürültüyle düştü. Karanlık sokakta parçalanma sesi yankılanırken çıtırtı sesi dahada yakınımdan duyuldu. Ağzımda bir küfür mırıldandım.

'Kim var orada?' Telefonu boşverip başımı kaldırdım ve sesimi yükselttim. Sesimle beraber çıtırtı kısa süreliğine olsada kesildi. Aklımda binbir tür senaryolar kurarken bunların hepsini içimden saydım.

'Kimsin?' korkumu gizlemeye çalıştım ve yenilgiyle düşmüş omuzlarımı gelen cesaretle dikleştirdim. Bulanıklaşmaya başlayan görüntü korkumun saf kanıtıydı. Ve sonra herşey çok hızlı gerçekleşti.

Arkamda derinden gelen güçlü hırıltılar duydum. Elimle kolyemi parçalarcasına sıkarken gözlerimi 2 saniyeliğine yumup fısıldadım.

'Tanrım bana yardım et.' Soğuk terler bu ayaz gecede alnımdan dökülürken, bayılmamak için tutunacak biryer aradım ama karanlık yolun oratasında öylece durmayı sürdürdüm . İşlevini yitirmeye başlayan beynim bana 'kaç' emrini verirken beklenmedik bir hamleyle arkamı hızla dönerek takipçimle yüzleştim.

Nefesim ciğerlerimi parçalarcasına sık ve güçlüydü. Karşımdaki yaratığa baktım ve titreyen ellerimi ağır çekimde ağzıma yerleştirdim. Gözerimden firar eden gözyaşları korkumla karışıp buz kesmiş yanaklarımdan süzüldü.

Üç adet başı ve simsiyah rengiyle 5 metre kadar karşımda duran bir köpekti. Dili dışarda sanki küçücük bir hareketimle saldırıya geçecekmiş gibi duran bu mantık kurallarına aykırı yaratığın tasmasındaki desen kolyeminkiyle tıpatıp aynıydı ve onun ki benimkinin aksine etrafa beyaz bir ışık yayıyordu. Dikkatimi çekmesindeki tek etken buydu. Havlamadan önce var gücümle koşamaya başladım. Aynı zamanda hıçkırıklarımla beraber dudaklarımdan yardım çığlıklarıda dökülüyordu. Kanım ve nabzımın atışlarını heryerimde hissederken bunun nasıl bir açıklaması olduğunu bulmaya çalıştım. Ama tek sonuç az sonra öleceğim düşüncesiydi.

Arkamda yaklaşmakta olan dört bacak sesi kulaklarımın duyacağı son ses olarak düşündüm ve adrenalin sebebiyle koştuğumun farkına varamadım. Nereye gittiğim önemli değildi. Ölmek istemiyordum.

Dönemeçli yolu düşmeden atlattıktan sonra normal köpeklere göre daha yavaş koşan bu yaratığın sivri dişlerinin soğukluğunu ensemde hissettim. Son bir feryatla ona fırlatabileceğim bir şey aradım ama bunun için 1 saliselik zaman dilimine ihtiyacım vardı.

Kalbim göğüs kafesimde parçalarcasına atarken , bacaklarıma oturan ağırlıkla panikledim. Hayır şimdi olmazdı yorulmanın sırası değildi.

Havlama sesi en yakınımdan gelmeye başladı ve ben kaderime boyun eyip zonklayan bacaklarımı yavaşlattım. Hıçkırıklarımın arasından tanrıya son yalvarışlarımı iletirken, karşıda gözüme iliştirdiğim çöp kovasının içindeki ince metal çubuk içimde umut kıpırtıları oluşturdu. Böyle ölemezdim. Bacaklarımı zorlayarak çöp kovasına vardım ve kötü koku anında etrafımı sardı en hızlı şekilde metal çubuğu içinden çıkardım. Vakit kaybetmden rastgele ağır metali salladım ve hissettiğim titreşimle hedefi vurduğuma inanmış oldum. Yaratığını sivri dişleriyle göz göze geldim ve o atılmadan hızlıca suratına metali tekar geçirdim. Kollarımı rastgele sallarken gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.

Hiç bir sarsılma yada sersemleme belirtisi göstermiyordu. Hangi kafasını vuramam gerektiğini bilmiyordum. Zayıf bir noktası olması gerekliydi. Ortada bulunan korkunç başa 3. darbeyi salladım. Umutlarım bir bir sönerken ortadaki baş çubuğu dişleriyle kavrayıp zayıf anımdan yararlandı ve metali elimden aldı. Yaklaşık 1 metre boyuyla karşımda duran korkunç yaratık, dişlerini gösterdi. Bağırarak ağlarken gözlerimi kapadım ve gelecek olan acı verici darbeyi bekledim. Bu sahneye tanık olamazdım. O sırada aklımdan geçen binbir türlü düşünce vardı. Ailem, arkadaşlarım ve daha birçoğu...

Derin nefeslerimin arasından diş izlerini beklemeye devam ettim. Ama onlar yerine kollarımı kavrayan soğuk parmaklar tenime temas etti. Titrek nefeslerimin arasından sızlanmalarla birlikte ellerimi yüzümden çektim ve ağlamaktan sırılsıklam olan avuçlarıma baktım. Kolumdan bileklerime geçen uzun parmaklar bir erkeğe aitti. Şokla kafamı kaldırdım ve burnumu çektim. Karanlıkta yüzünü tanıyamasamda derin mavi gözleri beni esir aldı. Arkasında duran yaratık yere serilmişti ve vücudundan mavi bir sıvı akıyordu.

'B-ben' nefes alamadığımı farkettim. Genç adamın belindeki maviye boyanmış hançer onun benim kurtarıcım olduğunu anlamamı sağladı.

'İyi misin? Sert sesi beynimde yankılanırken kalp atışlarım duyabileceğim raddeye ulaştı ve adrenalinle birlikte ayaklarımı hissedemez hale geldim. Bayılmamak için çabaladım fakat korkum ve tanık olduklarım aklıma üşüştü. Ve tek kurtuluşun kendimi bu genç adamın kolarına bırakmak olduğunu anladım.

HEXAHEDRONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin