4.Bölüm-Gizem

59 2 0
                                    

Eve dönerken bitkin hissediyordum. Aklım olanlara ve olasılıklara bir anlam vermeye çalışıyordu ama sonuç her zamanki gibi bir hiçliğe uzanıyordu. Bardaktan boşanırcasına yağmasa bile, derime düşen damlalar beni üşütmeye yetmişti.Fakat eve gidene kadar ıslanmak umrumda değildi.

Beden dersinde olanlar unutabileceğim ve hiç olamamış gibi davranabileceğim olaylar arasında yer almıyordu. Ne öncesi ne de sonrası. Kaybolan gizemli çocuk beni yiyip bitirirken yaşadığım utanç verici şeyler o yenilen yeri küllerine ayırıyordu. Ailemle paylaşmalımıydım?

Bilmiyordum. Tek istediğim biraz dinlenmekti. Hem zihinsel olarak hem de ağrıyan bacaklarımı az da olsa rahatlatmak için.

Sarı villa görüş alanıma girince, anneme nasıl bir açıklama yapabileceğimi düşündüm. Eve erken gelmemin nedeni olarak bir bahane üretmeliydim. Ama düşüncelerimin yoğunluğu bir fikir bulmamı engelliyordu.

Demir kapını önüne vardığımda çok geç olduğunu anladım. En iyi yolun akışına bırakmak olduğu gerçeği tokmağa vurmamı sağladı. Omzumdan düşmemek için direten çantamı daha sağlam bir şekilde kavradım. Vücuduma yapışan kıyafetlerim, yüzümdeki bitik ve korkunç ifadeyi tahmin edemiyordum. Çünkü annem kapıyı acar açmaz küçük bir çığlık atıp. Beni apar topar içeri almıştı.

'Eileen! Ne oldu sana.' Tepkileri her zaman büyük olurdu. Ve bu halde olmamın asıl nedenini anlatırsam. Neler olabileceğini tahmin edemiyordum. Sadece şimdilik doğruyu söylemekten kaçındım.

'Beden dersinde küçük bir kaza yaşadım.' Küçük kazanın boyutunu öğrenmemesini diledim. Bu durumda beni başka bir okula alma olasılıkları vardı. ve maddi durumumuz herhangi bir kanun gücünü kaldıramazdı. Jonh'un ailesi bok gibi zengindi ve bizi her alanda yenebilirlerdi. Babamın bu tip ezici bir olayla karşı karşıya kalmasını istemezdim.

Annemin söylediğim şeye hemen inanmasını beklemiyordum. O söze girmeden önce, konuyu dağıtmak en iyi yöntemdi.

'Anne gerçekten çok yorgunum. Okuldan izin aldım. Ve sadece odamda biraz dinlenmek istiyorum.' Merdivenlere yönelirken devam ettim. 'Ayrıca akşam yemeğinede gelemicem ev ödevlerim çok fazla.' Odama giden yolda hızlı olmam gerekiyordu. Çünkü annem konuşmak için her an o güzel dudaklarını aralayabilirdi.

Tahta kapıyı büyük bir hızla kapattım. Ağırlık yapan kıyafetlerim beni yeterince yoruyordu ve çantam sağ omuzumu ağrımıştı. Kenara fırlatırken hiç pişmanlık duymadım. Şu anlık odamın kirlenmesini umursamıyordum. Üstümü değiştirirken hala aklım soru işaretleriyle doluydu. Bunlarla tek başıma mücadele etmek sınırlarımı benim bile tahmin edemeyeceğim boyutlara getiriyordu.

Kuru kıyafetlerin getirdiği  sıcaklık beni rahatlattı. Telefonumun olmaması ne kötüydü. Şimdi güzel yatağımın içinde onunla oynayabilir veya Henry'le bol kahkahalı bir konuşma yapabilirdim. Fakat değişen bazı olaylar beni bilgisayarıma yöneltti. Bir şeyler bulma umuduyla tarayıcıya girdim. Parmaklarım klavyenin üzerinde sabit kaldı. Ne yazmam gerektiğini bilmiyordum yada topladığım bilgilerin ne kadarının doğru olacağını ama denemeye değerdi.

Tuşların sesi kulaklarıma doldu.

'Üç başlı köpek' sonuçları beklerken gerginliğim devam ediyordu. Bir kaç site gözümün önüne geldi. İlkine tıkladım.
Cerberus; Yunan Mitolojisinde Hades'in yönettiği ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek. Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir.

Bu kulağa saçma geliyordu. Emin olabilmek için birkaç siteye daha göz attım. Ve hemen hemen aynı sonuçla karşılaştım.

Bıkkınca kendimi sandalyeme bıraktım. Düşüncelerim elimi çekmecemde ki büyütece götürdü. Rutin olarak yaptığım bir işti ama tekrar incelemekten kimseye zarar gelmezdi.

Kolyemin ucunu elime alarak baktım. Benimki hiçbir zaman parlamamıştı. Hatta biyolojik annem ve babamdan kalan tek şey olduğunu öne sürersek, bu durum, kolyenin sadece manevi acıdan bir değeri olduğunu düşündürmüştü. Fakat şimdi daha farklıydı.

Büyüteci yuvarlak uca doğrulttum. İçerisini görebilmemi kolaylaştıran şeffaf bir renge sahipti. Ve 6 beyaz simayı  görebiliyordum. Bunlar ilk başta birer yuvarlaktan ibaret olsada daha dikkatli incelendiğinde yuvarlakların üzerinde oyuklar olduğu görülüyordu. Ve çok daha ayrıntıya girersek bunlar birer yüzü ortaya çıkarıyordu. Gözleri,burnu ve ağzı. Hepsi aynı gibiydi. Daha iyi inceleyebilmek için mikroskopa ihtiyacım vardı.

Büyüteçi çekmece koyarak bilgisayarımı kapattım. Elde ettiğim bilgiler işime yarayacak mı bilmiyordum. Fakat babamı beklemek şimdilik iyi bir çözüm yoluydu.

Yumuşak sandalyeden kalkıp yatağıma oturdum. Aklım kısa bir süreliğine yunan tanrılarından ve üç başlı köpeklerden arınarak Nicola ya gitti. John'un söyledikleri onun ve onu arzulayan kızlar için kullanılan tabirler olsada ve her ne kadar çoğu kızın hayallerini süslesede, Nicola gibi bir kız böyle bir aptallığa düşemezdi. Biz John'un zengin züppe tavırları ve rampa saçlarıyla alay eden insanlardık. Ki Nicola bana hoşlantı duyduğunu söyler yada bir şekilde hissettirirdi.

Fazla sorun vardı. Bunlardan uzaklaşmak istiyordum. Minik bir uyku günün yorgunluğunu atmamda bana yardımcı olabilirdi. Vücudum bu isteğime tepki verircesine çöktü ve ağzımı yararcasına esnedim. Kendi odamın sınırları içerisinde her türlü kaba hareket özgürce yapılabilirdi.

Yumuşak yorganı açarak içerisine girdim. Kolyem, boynumda dinleniyordu ve uyumdan önce şeklini parmaklarımla hissetmeye çalıştım. Ucu ve zinciri bağlayan nokta değişik motifler içeriyordu. Dalgaları ve metalin sertliği...

Ne kadar süre uyuduğumu bilmiyordum fakat ağzımın içindeki tabaka midemi bulandırıyordu. İlk gözüme çarpan şey saatin 02.35pm olması ve kapımdan gelen ışık. Annem veya babam kontrole gelmiş olmalıydı. Tekrar uyumam zor olsada imkansız değildi. Denemeden önce su içmem gerektiğine karar verdim. Sadece aşağıya inen yol bana çok uzak geliyordu.

Son anda şişem gözüme çarptı. Çantamın kenarından alırken yüzümde memnun bir gülümseme oturdu. Uyuşuk tavırlarım suyu içene ve yatağa geri dönene kadar devam etti. Etraf hala biraz bulanıktı. Koridordan gelen ışık tek kaynağım gibi görünüyordu.

Sıcak yatağa tekrar geri döndüm. Gözlerimi kapatmadan odamdaki cisimleri inceledim. Karanlık olsada onları seçebiliyordum. Gözlerim perdeleri açık pencereme takıldı. Hafif rüzgar beni gersede asıl korkutan şey camıma yapıştırılmış ve meltem sebebiyle hareket halinde olan bir kağıttı. Nefesimi tuttum.

Düşünmem gereken bir husus daha. Camıma yapışan gizemli kağıt!

Yataktan kalkarak, temkinli adımlarla cama ilerledim. Hızla hareket eden kağıt bir an düşecek gibi olsada pencereyi açarak bantlanmış kağıdı kavradım. Tanrım bu çok saçmaydı.

Titrediğimi yeni farkediyorum. Arkasını cevirdiğim an beni bekleyen büyük süprizle karşılaşacaktım.

Ters döndürdüm. Kelimeleri okumadan önce tutunacak bir yer aradım.

'Hexahedron  yerini buldu.' Fısıldadım. Bunun ne demek olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Cümle altın sarısı bir mürekkeple yazılmıştı. Parmaklarımı üzerinde gezdirdim.

O sırada bir ışığın gözümü aldığını hissediyordum. Boyun kısmından gelen bir şey. Daha  rahat görebilmek için başımı eğdim. Kolyemin etrafı beyaz bir ışık kümesiyle kaplıydı.

O an aklıma gelen tek şey çığlık atmak oldu.

※※※※

Multimedya'da ki resim Cerberus'a ait.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 11, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HEXAHEDRONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin