1

2 0 0
                                    

Alex Lean Peter, adli tıp ve bilimsel tıp uzmanı. Yıllardır hastahane ve morgların arasında geçen bir ömürden sonra buraya ders vermek için on yıl önce emekli olmak istemiş. Ders düşündüğümden de eğlenceli ve çabuk geçti. Yeni öğrencilerle tanıştı. Ders konusunda bilgiler verdi. Tüm sınıfa sorular sordu, biz yenilerde dahil fakat o hariç. Sanki sınıfta o yok gibi davranıyordu. Ders zili çalınca arkama baktım çoktan kalkmış kapıya yürümüştü. "Loris!"dedi profesör Peter. Masasını toparlıyordu. "Odama gel. Birazdan."
Loris tepki vermeden dışarıya çıktı. Çantamı hızlıca toplayıp sınıftan çıktım. Uzun koridorun başında İnna beni bekliyordu. Ve ardından Ben dibinde bitiverdi. "Dersler nasıldı?"dedi ikimize bakarak. "İyiyidi" dedik ikimizde bir ağızdan. "Adı Loris miş."diye fısıldadım İnna'ya doğru. Bana imalı bir gülümseme fırlattı. "Kim şu zaman lordunun mu?"dedi Ben koluna nereden geldiğini anlamadığım bir enstrüman takmıştı. "Loris Patrick Black, tam adı fakat kendisi sadece Loris ismini kullanıyormuş. Patrick'ten nefret ettiğini duydum."
"Tüm ders boyunca onun dedikodusunu mu yaptın?" Ben beni yine şok etmişti.
"Hayır tabikide bana ne ondan."dedi küçümser bir tavırla. "Belli ki sadece senin dikkatini çekmemiş müzik sınıfına yeni katılan öğrencilerde onu üst sınıflara soruyordu." Sessizce başımı sallayıp yürümeye başladım. Diğer dersliklere yöneldik. İçimde filizlenen minnacık bir kıskançlık tanesini hissettim. Topraktan başını çıkarmaya çalışıyordu. Hemen ayağımda başını içeri doğru ezdim. Onu neden kıskanmalıyım ki? O sadece kapıdaki küstah.
"Kafeteryada görüşürüz canım." İnna yanağıma bir öpücük kondurup dersliğine girdi. Benim girdiğim derslik ise koruyuculara aitti. Hem koruyucular hem de tıpa ilgim olduğu için ikisiyle ders programımı doldurmuştum. Az önceki sınıfa benzer bir sınıftı yine. Geniş ferah ve üzerinde haritalarla kaplı duvarlar vardı. Derste yine kendimizi tanıttık. Koruyucular başkanı olan profesör Billy bize dünyadan ve yaptıkları görevden bahsetti. Dersin her noktasında babamı hatırlayacak bahaneler buldum. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Babamda bu mesleği severdi koruyucularda uzmanlaşıp poland casusu olmuştu. Dersin bitmesine yakın izin alıp dışarıya çıktım. Uzun koridorun ince işlemeli duvarlarında parmaklarımı gezdirerek yürüdüm.  Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Bahçenin arka tarafındaki ağacın birinin gölgesine oturdum. "Zor bir dersti sanırım." İrkilerek arkamı döndüm ağacın diğer tarafına oturmuştu Loris. Geldiğini duymamıştım bile. "Biraz."dedim korktuğumu belli etmemeye çalışarak. "Ben Loris." Beyaz saten bir kumaşı andıran pürüzsüz elini uzattı. Eline baktım. "Korkma ısırmam. Vampir değilim."tereddütümü anlayınca yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. Elini sıktım. "Mira" dedim sadece hemen elimi çektim. Beni böyle savunmasız yakalaması hoşuma gitmemişti. Yüzüne bakmamaya çalışıyordum. Güzelliği beynimi bulandırıyordu. "Hımm. İlk defa duydum bu ismi."
"Ben Türk'üm. Türkiye'den taşındık buraya. O yüzden duymamış olabilirsin" gözlerimi kaçırsam ne fayda. Yanaklarımdan yukarıya süzülen pembeliği görmem için aynaya ihtiyacım yoktu. "Tıpa meraklısın ha?"
"Sanırım sende öylesin."gözlerimi kıstım.
"Ben meraklısı değil ustasıyım."
Ai işte yine geldi 'kapıdaki küstah'.
"Yani ben on yıldır bu okuldayım. Tıpın içindeyim. O yüzden."dedi gülümseyerek.
"On mu? Bu okul dört yılda bitmiyor mu?"
Şaşırmıştım. "Hey! Mira!" Ben koşarak yanımıza geliyordu. Lorise kısa bir bakış attı. "İnna seni bekliyor. Sanırım biraz meraklandı."
Ayağa kalktım. Loris'te ona kısa ve sert bir bakış atıp ayağa kalktı ve uzaklaştı. "Geliyorum." Dedim Loris'in gidişini izleyerek. "Ne anlatıyordu sana?"dedi Ben gözünün ucuyla beni süzdü. "Hiç. Tanıştık sadece, öylesine."dedim. Sıcak havadan bunalmıştım. Kafeteryaya girip İnna'nın yanına oturdum. "Neredesin?" Gözleriyle kızıyordu bana İnna.
"Hava alıyordum biraz ders sıktı."
Ben bahçede olanlardan bahsetmedi. İnna'nın dersiyle ve Ben'in çalmaya başladığı enstrüman hakkında sohpet ettik.
Buraya yeni geldiği için Ben'e akşam onu dışarıya çıkarma sözü vererek okuldan ayrıldık. Kafam çok doluydu. Sanki ne yaparsam yapayım boşaltamıyordum. Eve ne zaman geçtiğimi hatırlamıyorum bile. Kapının tıkırtısını duyan annem beni karşılamak için kapının dibinde bitivermişti. "Canım?"dedi gülümseyerek. "Anne?"
"İyi misin? Yüzün sapsarı."
"Evet. İyiyim. Sen nasılsın? Neler yaptın?"
Üye olduğu kitap kulübü hakkında konuşmaya başladık. Beraber sofrayı hazırlayıp yemeklerin yapılışı hakkında sohpet ettik. Annem kafamı ne zaman dağıtmam gerekirse her zaman orada olurdu.
"Telefon."
"Efendim?"dedim ağzıma köri soslu tavuk parçası tıkarken.
"Telefonun çalıyor canım."dedi annem elleriyle saçını düzeltip masanın köşesini işaret ederek.
Telefonumun çaldığını duymamıştım. "Kim?"
"İnna arıyor. Bir arkadaşımıza söz vermiştik onu akşam dışarı çıkarmak için." İzin isteyen masum gözlerle ona baktım. Sadece gülümsedi ve başını salladı. "Teşekkürler."dedim masadan kalkıp annemi koklayarak öptüm. "Efendiim?" Neşem yerine gelmişti. İyi bir yemek ve iyi bir sohpet beni hemen toparlamaya yetmişti. İnna ile konuşurken odama çıktım. "Geliyorsun değil mi? Beş dakikaya kapıdayım." Dedi İnna hoparlörün arkasından. "Evet üzerimi değiştiriyorum, hazırım."dedim üzerime siyah bir bluz ve altıma daracık siyah taytımı geçirirken. "Tamam öptüm." Telefonu kapatım kabarık saçları şöyle bir tarar gibi yapıp beyaz telleri saklamaya çalıştım fakat nafile. Biraz ıslatıp bukleleri düzeltip hızlıca merdivenlerden aşağı indim. Annem masayı topluyordu. "Özür dilerim."dedim elime ekmek sepeti alarak. "Hayır lütfen bırak ve biraz eğlen. Hadi bakalım." Elimden sepeti alarak bana sevgi dolu bir öpücük attı. Çantamı alıp kapıyı arkamdan kapattım. İnna arabada tam da dediği vakitte beni bekliyordu.  Üzerine renkli ışıl ışıl bir bluz giymişti göğüs dekoltesiyle her zaman gösteriş yapmazdı tabi böyle günler hariç. Altına geçirdiği beyaz mini eteğini çantasına uydurmuş saçlarını tepeden topuz yapmıştı. Onunla dışarı çıkıp eğlenme planı yaptığımızda saçlarını her zaman tepeden topuz yapar dans pistinin ortasında çılgınlar gibi eğlenirken saçlarını tek hamleyle özgürlüğe kavuştururdu. Bunun kendisine iyi geldiğini onu kadınsı hissettirdiğini söylerdi. "Hadi biraz cozutalım bu gece."dedi ağzı kulaklarında arabayı hızlıca çalıştırdı.
Sıcak asvaltta hızla ilerlerken düşüncelerimi toparladım ve kendimi bu gece sadece eğlenmeye odakladım. "Ben'i nereden alacağız?"dedim güneşin batışına bakarken.
"Alışveriş merkezinin önünden alacağım onu. Sadece orayı bildiğini söyledi."
"İyi birine benziyor. Hoş çocuk."dedim gözümün ucuyla İnna'yı süzerek. "Evet. Öyle."dedi hafif bir gülümsemeyle başını salladı. "Nasıl muhabbet edeceğini biliyor."
"Evet benim bile duymadığım dedikoduları nasıl da öğreniyor hiç bilmiyorum."
"Onda şeytan tüyü var. Evet insanları sesiyle etkiliyor."
Kahkaha attık. Radyonun sesini açıp müziğe kendimizi verdik. Alışveriş merkezinin önüne geldiğimizde Ben bizi bekliyordu. Üzerine oturan siyah bir gömlek giymişti. Altında ise krem keten pantolon vardı. Kızıl saçlarını geri doğru taramış çekik gözleriyle bize gülümsedi. "Selam kızlar naber?"dedi arabaya binerken.
"Pişti olduk sanırım."dedim üzerimdeki siyah bluzu işaret ederken. "Hiç sanmam bu kızıl kafa kimsede yok. Beni kıyafetlerimle değil saçlarımla tanıyın."dedi kısa bir kahkaha atarak.
"O zaman yemekler benden."dedi İnna arabayı restauranta sürerken. "Tatlılarda benden."
"Ne? Yemeğin üzerine tatlı tatlının üzerine içki asla olmaz."dedi Ben gözleri kocaman olmuştu. "Seni bilmem ama Mira tatlısız asla nefes almaz."
Ben başını sallayıp sırıtarak arka koltuğa gömüldü. Restaurantta güzel bir yemek yiyip yol üzerinden -sadece ben yedim- tatlı alıp cluba doğru ilerledik. Yol boyunca sohpet edip kahkahalara boğulduk. Cluba geldiğimizde tatlımı çoktan bitirmiştim. Hava çoktan kararmıştı. Clubın dışarıya yaydığı müzik ve ışıklar bizi içeri davet ediyordu. "İnna ve ben buraya sık geldiğimiz için buranın üyesiyiz. Senide misafir olarak yanımıza alıcaz."dedim Ben'e sıcak bir tebessüm göndererek. "O zaman vuralım şişenin dibine. İçkiler benden."dedi Ben içeriye doğru yürümeye başladığımızda. Önümüzden bana çarparak içeriye geçen siyah kukuletalı bir hödüğü saymazsak eğer girişte bir problem yaşamadık. Müzik en ince zevke hazırlanmış bazen caz, hintçe, ve hatta bazen türkçe listelerden oluşuyordu.  İçerisi ışıl ışıl parlıyordu. Tavandan sarkan dört direkte dans eden kadınlar ve erkekler vardı. Pist geniş ve barın tam önünde duruyordu. Masanın birine geçip Ben'in bize birer shot getirmesini bekledik. "Geçen geldiğimizde bu kadar kalabalık değildi."dedi İnna kulağıma doğru bağırarak sesini duyurmaya çalıştı. Başımla onayladım. Ben elindeki tepside bize 6 tane shot bardağı getirdi. Müzik bir anda sustu. Dans edenler etrafına bakınmaya neler olduğunu anlamaya çalıştılar. "Tamam millet sakin olun."dedi barın üstünde ki platformda duran Dj. "Bekleyin. Ve evet tamam. Şimdi sakinliği atın ve coşma vakti." Ellerini havaya kaldırmasıyla çalmaya başlayan Bust a Move şarkısı cidden milleti coşturmuştu. İnna ile birbirimize baktık. Yüzümüzdeki hınzır gülümsemeyi hala çözemeyen Ben shot bardaklarını ard arda tepemize dikişimizi ağzı açık izledi. Kendimize piste attık. Bu İnna ve benim en sevdiğimiz dans parçasıydı. Eskiler her zaman iyidir. İnna kadar güzel dans edemesem bile kendimi shotların etkisiyle müziğe bıraktım. Kollarımı ve bacaklarımı özgür bırakmıştım. Bugün onlara kısıtlama yoktu istedikleri gibi sağa sola düşebilirlerdi. Dans sonuçta nedir ki? İnsanın ruhunun parçası. Benim ruhumda biraz sakardı işte. İçkisini bitiren Ben'i zorla çekiştirerek yanımıza getiren İnna tamamen onunla dans etmeye başladı. Eğleniyorduk. Hemde tasasızca. Yeni bir müzik başladığında enerjimiz hala tavan yapmıştı. İnna saçlarını özgürlüğe kavuşturup sağa sola sallamaya başladı. Midemde garip bir yanma hissettim. İnna'nın ortadan habersizce kaybolursam merak edeceğini bildiğim için ona yaklaşıp lavaboya gideceğimi söyledim. Tahmin ettiğim üzere lavaboda sıra vardı. Arkadan bahçeye çıkıp temiz havayı içime çektim. Rahattım gevşemiştim fakat hala sarhoş değildim. Başımı kaldırıp yıldızlara baktım. Onlardan biri olmayı diledim. Beni sarsan bir gürültünün sesiyle yerimden sıçradım. Az önce içinden çıktığım bardan silah sesleri yükseliyordu ardı ardına. Başımı salladım sarhoş olmadığımdan ve halüsinasyon görmediğimden emin olmak için etrafıma gözlerimi ovuşturup tekrar baktım. Maalesef şuan kaosun tam ortasındaydım. 

SİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin