☄
Taehyung'tan
İkimiz de konuşmak istemiyor sadece birbirimize bakmak istiyorduk. Çünkü birbirimizi hiçbir zaman -su çeşmesinin yanı hariç- bu kadar yakından görmemiştik.
Jisoo düşüncelerimden ayrılmam için sahte bir şekilde öksürdü ve gülümseyerek konuştu.
"Evet Taehyung, seni dinliyorum."
Çok heyecanlı görünüyordu, tekrar onunla olmak için onunla konuşmak istediğimi sanıyordu.
Nasıl başlayacağımı bilemiyordum. Bu yüzden konuşmamı kendi akışına bıraktım. Daha sonra derin bir nefes aldım.
"Jisoo, nasıl başlayacağımı ve az sonra söyleyeceklerimi seni kırmadan nasıl söyleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yok,"
Yüzündeki mükemmel gülümseme yavaşça düştü ve yutkundu.
"Evet biliyorum içerde seni sevdiğimi söyledim ama hala kırgınlığım geçmedi, güvenim sarsıldı ve ben senin tekrar gitmeyeceğinden emin olamam."
Bir süre hiçbir şey söylemedi.
"Peki ya Taehyung, senin beni hiç dinlemeden sonuca varmana ne demeli?"
Şaşırmıştım çünkü böyle bir cevabı beklemiyordum. Kendini suçlu hissedeciğini ve bana hak vereceğini düşünmüştüm ama yanıldım. Hala kendini haklı görüyor.
"Anlattın mı dinleyeyim Jisoo? Bir anda kaçıp giden sensin ben değilim."
Şaşırmıştı ve ağzı alayla açıldı. Kaşlarını havaya kaldırdı.
"Kaçıp giden mi?"
Sinirle bir nefes aldı.
"Bak işte Taehyung tam olarak bundan bahsediyorum. Daha dinlemeden 'kaçıp gittiğimi' nereden çıkardın?"
Kaçıp gittin işte Jisoo.
"İyi o zaman anlat gerçek nedenini de öğreneyim."
"Söylememin bir anlamı yok. Sen zaten kendi kafanda kurgulamışsın her şeyi, kurguladıklarına inanmaya devam et."
Bir şey dememe fırsat vermeden arkasını dönüp içeriye geçti.
Daha sonra kızlara bir işinin çıktığını söyledi ve evden çıktı.
Ben de yorgunum bahanesiyle evden çıktım ve Jisoo'nun arkasından onu takip ettim.
Sinirini çıkarırcasına hızlı ve sert adımlarla yürüyordu. Yetişmek için arada koşup tekrar yürümeye başlıyordum.
En sonunda bir bara gelmişti.
Jisoo'nun ardından içeri girdim.
Bar sandalyelerinden birine oturdu ve barmene bir şeyler söyledi.
Kaç bardak olduğunu sayamadım ama çok fazla içki içmişti ki yanına geçen seneki 12.sınıflardan Jackson oturdu.
Onların yanına gitmemeliydim, Jisoo burda olduğumu bilmemeli.
Bir süre konuştuktan sonra dans etmeye başladılar.
Jackson elini Jisoo'nun beline koydu, kıskanmıştım ama yanlarına gidemezdim.
Bir süre daha dans ettikten sonra Jackson, Jisoo'nun belinde olan ellerini daha da sıkılaştırdı ve yüzünü yavaş yavaş Jisoo'nun yüzüne yaklaştırdı.
Tanrım, lütfen...
En son isteyeceğim şey oluyordu.
Jisoo, gözlerini kapatmış Jackson'a izin veriyordu.
Beni sevdiğini sanıyordum.
Ayağa kalktım ve çıkış kapısına doğru koşar adımlarla ilerledim.
Yüksek müzik sesine rağmen o tapılası sesi duymuştum.
"Taehyung, bekle."
Hayır Jisoo beklemeyeceğim.
Jisoo hala arkamdan bağırırken adımlarımı hızlandırdım ve okulun yakınındaki, Jisoo'nun bana, beni sevdiğini söylediği, parka doğru ilerlemeye başladım.
☄
Uzun zaman sonra kısa bir bölümle karşınızdayım. Eminim ki daha uzun bir bölüm bekliyordunuz ama hem olayı daha fazla uzatamazdım hem aklıma bir şey gelmedi hem de çok uzum olursa sıkılırsınız diye düşünüyorum.
Oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen. 💕
☁️

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Water Fountain | vsoo
Teen Fiction"Gitmek zorundayım." Gittiğinde beni unutacak. {Kim Jisoo × Kim Taehyung}