Emniyetten ayrıldıktan sonra isyan bayrağı çeken midemi sakinleştirmek için sahil kenarında bir balık ekmekçiye geçip balık ekmekle karnımı bir güzel doyurdum. Buranın balık ekmeği de enfes oluyor. Ustam ellerine sağlık enfes olmuş.
Afiyet olsun efendim! Bir tane daha ister miydiniz?
Teşekkür ederim ustam bana bir tane kafi geldi varsa demli bir çayınız...
Oğlum hemen abine bir çay yetiştir bakayım, hadi sallanma!
Çayımı içtikten sonra arabama geçtim. Florya sahil yolunda ilerlerken lahuti sesle okunan ezan arabanın açık camından içeriye süzüldü. Hemen ilerde geniş yerde sağa çekip bu sesi dinlemeden edemedim. Bu güzel sese kim kayıtsız kalabilir ki fakat bakıyorum da benden başka işine ara veren yok. Anlaşılan insanlar birçok güzel değeri olduğu gibi bu güzelliği de sıradanlaştırmışlar. Bu güzel ezan Mimar Sinan'ın eşsiz eseri olan Sultanahmet Camii'nden geliyordu. İki eşsiz eser karşı karşıya biri Sultanahmet diğeri Ayasofya. Fırsat buldukça uğrarım ikisine de her seferin de yeniden hayran olurum. Ayasofya' ya bakarken kubbesinin bizim camilerin kubbesine benzemesi,hıristiyan ibadet yeri olan kiliselere benzememesi bende derin düşüncelere sebep olmuştur. Bazen kendi kendime soruyorum "Acaba Ayasofya'nın mimari de bir müslüman mıydı? " yoksa mimarisi neden diğer tüm kiliselerden farklı olsun ki! Bunun esrarını en kısa zamanda araştıacağım. Şimdi hiçbir mimar böyle ; Selimiye, Sultanahmet,Ayasofya... gibi eserler ortaya koyamıyor. Her taraf dikey mimarinin gölgesi altında kaldı. Ne acıdır ki binalar yükseldikçe insanlık paralel bir biçimde alçaldı ,kimse kimseyi tanımaz oldu.
Akademi yıllarında on bir katlı bir sitede kalıyordum. Bir keresinde kafama esti sitede ki herkesi akşam çaya davet ettim konuşup kaynaşalım diye. Akşamı sabırsızlıkla bekledim. Akşam koskoca siteden toplam beş aile katıldı inanın onlarda birbirlerini ilk defa benim evimde gördüklerini söylediler. Sitenin en yeni sakini bile üç senedir burada kaldığını söylemişti, ama gelin görün ki uç senedir diğer komşularından bihaber. Acaba hiç birbirlerinin kulelerine muhtaç olmadılar mi? Bazen soruyorum kendime toplum olarak bizi biz yapan değerlerimize ne oldu hangi ara bu hale geldik. Tabi bu değerlerimizi kaybettiğimiz günden bu yana sokaklar suçtan başını kurtaramıyor.
Ben bu düşünceler içerisindeyken güzelim ezan da çoktan bitmişti. Gidip o müezzini tebrik etmek lazım fakat daha sonra deyip yoluma devam ettim. Eminönü'nde bulunan o meşhur kafeye uğramadan yapamadim. Kafeye girince o güleç yüzüyle Nedim amca bana doğru baktı.
-Nedim amca bugün nasılsın bakalım,halın keyfin iyidir umarım?
-Oo bizim Mr. Dedektif gelmiş. Ne yapalım aziz oğlum bize verilen ömür sermayesini harcıyoruz işte. Sen ne yapıyorsun kaç gündür uğramıyorsun buraya yoksa başka mekan mi buldun ha!
Yok be Nedim amca ; kafam bu aralar bir hayli karışık , ne yaptığımdan bile haberim yok. Fırsat bulunca hemen buraya damlıyorum zaten.
-Eksik olma Aziz oğlum. O zaman sana şöyle kallavi bir kahve içireyim de kendine gel. Bu arada karnın aç mi öyle balıklama kahve dayatttık ama...
-Yok Nedim amca gördüm ben o işi. Senin şu kallavi kahvenden içeyim yeter bana. Ben üst kata geçiyorum .
-Tamam oğlum birazdan kahven geliyor. Tabi ki yanında da efsane Türk lokumu...
Ben üst katta her zaman ki cam kenarı yerime kuruldum. Bu kafeyi seviyorum, farklı bir tarzda dizayn edilmiş. Eski üsül ile çağımız tarzının sentezi biçiminde düzenlenmiş. Giriş katı kafe, üst katı dergilerin ,gazetelerin ve kitapların bulunduğu bir kafa dinleme ve zaman geçirme yeri. Kahvenizi ya da çayınızı yudumlarken kitabınızı da okuyabildiğiniz bir mekan insanın içene huzur veren bir havası var. Neyden kaynaklanıyor bilmiyorum ama gerçekten çok hoş, bu tür mekanların artması lazım medeniyetlerin beşiği olan bu şehirde.
Şehr-i İstanbul'da ...
Yerime kurulup elime de bu mekanda takip ettiğim kitabımı açtım; Tolstoy 'un eşsiz eseri:" İnsan Ne İle Yaşar". İnsanı nenin yaşattığını çözen insanlar ne kadardır bilmem lakin insanı ne öldürür, nerdeyse tüm dünya alem biliyor. İşte bu yüzden benim gibiler bu dünyada hiç boş kalmıyor. Bu duruma sakın işsız kalmıyorum diye sevindiğimi zannetmeyin keşke hiç suç işlenmezse de ben işsiz kalsam. Bulurum kendime bir şeyler. Hiç olmadı yazar olurum canım, onca hadise yaşadım onları kaleme alsam ortaya bir dizi kitap çıkar.
Bu arada masama kahvenin getirildiğini fark ettim fakat getirene kafamı kaldırıp bakmadım. Elim direk kahveye uzandı. Alıp bir yudum içmem ile geri bırakmam aynı zaman diliminde gerçekleşti.
Kahveyi biraz öteye iterek,ama bu benim kahvem değil ki, dedim ve kafamı kaldırdım. Getiren garson hala başımda bekliyordu. Sanırım beğenip beğenmediğimi görmek istiyordu. Lakin beğenmediğimi anlayınca yüzünde mahcup bir utanma fark ettim.
Karşımdaki garsonu görünce bir anda fevrim şaştı. Karşımda; yirmili yaşlarda olduğunu düşündüğüm çok güzel bir hanımefendi gördüm. Sarışın ama ne sarışın,ben ömrümde daha önce böyle bir sarışın görmemiştim. Saçları kıvrımlı ve kısaydı , omuzlarının üzerinde bitiyordu. İnce dudakları kıpkırmızı parlıyordu. Yanaklarında gamzeleri vardı. Ve hep gülüyormuş havası veren çimen yeşili gözleri insanı mest etmeye yeter de artardı. Adeta karşımda Allah'ın bir şaheseri duruyordu. Bir kızda aradığınız her şeyi bulabılırdınız bu yürek burkan kızda. Mükemmel güzellikte bir hanım hanımcık.
Benim kahveyi beğenmediğimi anlayınca yüzüne mahcup bir utanma yerleşince bu onun güzelliğini bir misli daha artırdı. Bir insana utanma bu kadar mi yakışırdı. Çıkışımın kaba olduğunu anlayıp hemen çıkışımı yumuşattım.
-Afedersiniz hanfendi biraz kaba davrandım sanırım, bu kaba davranışımdan ötürü özür dilerim. Sadece ben kahvemi ;bol köpüklü ve şekersiz içerim, bu istediğim şekilde olmayınca... Bir de bu aralar kafam allak bullak olunca bazen işte böyle karşımdaki insanlara kaba davranabiliyorum. Bu da bende ki büyük bir eksiklik ama kim mükemmel ki ama di mi?
-Ben kahve için özür dilerim. Hemen yenisini getireyim.
-Nedim usta benim kahvemi nasıl içtiğimi bilir ve bu konuda da çalışanlarını tembihlerdi ama...
-Ben Nedim ustanın çalışanı değilim. Eleman eksik olduğu için bugün yardım etmeye geldim. Ben onun kızıyım.
-Öyle mi ! Bak şimdi gerçekten ne kadar büyük aptallık etmişim meğer. Acaba bu güzel bayana kendimi nasıl affettirebilirim? Var mi bunun bir yolu, aksi taktirde beni bu gece uyku tutmaz. Bu aralar zaten uyuyamıyorum. Şimdi hiç uyuyamam.
-Beyefendi kahvenizi nasıl içtiğinizi tekrar söyleyebilir misiniz ...?
Ne kahvesi canım, önemli değil Dünya'da kahve rezervleri bitmedi ya kahveyi sonra da içebilirim. Bu arada yüksek müsadenizle kendimi size takdim edeyim. Bendeniz Aziz Korkut; tek başına hayat süren , etliye sütlüye karışmadan kendi yağında kavrulan biriyim. Cihangir'de kendime ait müstakil bir evde oturuyorum. Özel bir üniversitede de öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. Şimdi rica etsem bu nadide hanımefendi de bendenize kendilerini tanıtırlar mı? Lütfen bu şerefi benden esirgemeyin. Hızlı olduğunun farkındayım ama kendimde bu cesareti tekrar bulamayacağımdan korkuyorum.
- Bakin beyefendi; babam küçükken bana derdi ki: "Kızım asla yalancılarla arkadaşlık etme. Gerekmedikçe de onlarla konuşma. Çünkü bir kere yalan söyleyen her zaman yalan söyleme potansiyeli taşır ve bu kişiler asla güvenilir kişiler değildirler. " Söylediklerinize bakacak olunursa da siz bir kere yalan söylediniz yanı tekrar yalan söyleme potansiyeli taşıyorsunuz.
-İstirham ederim güzel bayan , ben mi yalan söylemişim?
-Elbette yalan söylediniz , sizi tanımadığımı mı düşündünüz? Hatta sizin öğretim görevlisi değil bir dedektif olduğunuzu bilmediğimi mi sandınız. Sık sık gelip burada aynı masada çayınızı ve kahvenizi içtiğinize ,kitabınızı okuduğunuza ve bazı günler saatlerce hiç kımıldamadan camdan dışarıyı izlediğinize şahit oluyorum. Buranın tek müdavimi sadece siz değilsiniz. Bu kadar sıklıkla buraya gelip hep rutin işler yapan kişinin kim olduğunu da merak etmemek elden bile değil. Ben de babama sordum acaba bu gizemli insan kim diye? Sayın dedektif Aziz Korkut Bey!
-Anlaşılan burada benden başka dedektifler de varmış. Beni takıp eden dedektiflerin olduğunu bilmiyordum. Ama böyle bir gizli hayranımın olması beni ziyadesiyle mesud etti.
-Özür dilerim de gizli hayran derken benden mi bahsediyorsunuz?
-Değil misiniz? Baksanıza hakkımda öğrenmediğiniz bir tek nasıl kahve içtiğim kalmış.
-Biraz abartmadınız mi beyefendi?
-Hiç de bile bayan. Eğer bir insan hakkında malumat edinmeye çalışıyorsanız; ya onun hayranı ya gizli görevli ya da o kişinin düşmanısınızdır. Öyleyse soruyorum size siz bu saydıklarından hangisisiniz.?
Sanırım son söylediklerimle biraz ileri gitmiş olacağım ki kız ismini bile söyleme gereği duymadan hızlıca çekip gitti. Umarım bu Nedim ustayla benim aramada limonilik oluşturmaz. Çünkü anlaşılan ben bundan sonra buraya daha sıklıkla geleceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK BAŞINA{polisiye}
General FictionBu bir kişisel maceradir. İyi okumalar diler. SAYGILARIMI SUNARIM.