Serkan, kendine geldiğinde gece yarısı saat ikiydi. Kendini iyi hissetmiyordu. Kolunu kaldıracak hali yoktu ki başının üstünden gelen sesle irkildi.
-Uyanmak için yirmi dakika daha geç kalsaydın ambulans çağıracaktım.
Kendini kaldırmaya zorladı. Bulut'un elinin desteğiyle doğruldu ve Bulut'un verdiği ir bardak suyu tek dikişte mideye gönderdi.
-Bence bunun ne anlama geldiğini bana anlatmalısın.
Elindekini göstererek.
-Hayır, sakın diye haykırdı, Serkan. Beni kan tutuyor, diye ekledi.
Demek Serkan bu yüzden bayılmıştı.
-Bu, bu Hakan.
Soluk beyaz ışığın altında camlaşan ela rengi gözleri gergin havanın atmosferine ayrı bir korkutuculuk veriyordu.
-Bu fotoğrafı Hakan öldüğü zaman Tamer çekmişti.
-Bizim marangoz Tamer ağabey mi? İyi de neden böyle bir şey yaptı ki?
Gözlerinin kilitlendiği boşluktan almadan konuşmaya devam etti.
-Onu unutmamamız için.
Bir süre sessiz kaldı ve konuşmaya devam etti.
O gün otuz nisandı. İşlerimizi daha yeni bitirmiştik. Demir, Bora, Hakan, Tamer ve ben dükkanlarımızın önüne oturduk ve yarın bir mayıs işçi tatili olduğu için doyasıya içtik sadece Bora çok içmedi çünkü yarın ailesini görmek için yola çıkacaktı.
Hepimizin bu tatile ihtiyacı vardı. Herkes gece gündüz çalışıp çabalamıştı.
Gecenin sonuna doğru Bora'ya bir telefon geldi. Otuz saniye kadar sessizce telefondaki kişiyi dinledi. Hepimiz ona kilitlendik. Ne konuşuyordu ne hareket ediyordu. Sonra yanındaki çöp kutusuna bir tekme savurarak yere devirdi, tüm çöpler etrafa saçıldı. Sinirini alamayarak bir taş alıp dükkanının camlarını yere indirdi, telefonunu taş kaldırıma fırlatarak paramparça etti. Onu sakinleştirmeye çalıştık fakat dört sarhoşun gücü bir ayığı tutmaya yetmiyordu.
En sonunda Hakan ne olacaksa olsun artık deyip iki gün sonra yapacağı sehpa için hazırladığı odunlardan birisini Bora'nın kafasına indiriverdi. Bora olduğu yere yığıldı.
Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki ne olduğunu anlamam uzun sürdü, dedi Serkan.
Uyandığımda kendimi sokağın ortasında yerde yatarken buldum. Diğerlerinide öyle, hepsi ölü gibi uyuyordu. Başıma çiviler çakılırken gece olanları hatırladım. Ne olmuştu? Bora neyi duyupta bu kadar delirmişti? Kötü bir şey mi vardı? Bunları düşünürken yorgunluk bedenime ağır gelmişti ve kafamı yere vurup tekrardan uyudum.
Serkan anlatırken nefes nefese kalmıştı. Bulut kalkıp ona bir bardak daha su getirdi ve anlatmaya devam etti.
Güneş tam tepemizdeyken Allah belanızı versin!
Diye acı bir haykırışla uyandım. Bora dizlerini karnına çekmiş ağlıyordu. Diğerleride bu haykırışla uyandılar. Yorgunluk ayağa kalkmama izin vermiyordu bu yüzden emekleyerek Bora'nın yanına gittim.
Biraz sakinleşmesini beklerken sırtını sıvazladım.
- Ne olduğunu anlatmak ister misin?
-Çiftlikte yangın çıkmış annem kurtulmuş ama babam, babam annemi kurtarmaya çalışırken yanmış ve sizin piçliğiniz yüzünden babamı artık göremeyeceğim canınız cehenneme.
Kalbime oturan taş Bora'nın yüzüne bakmama izin vermiyordu. Kimse bir şey diyemiyordu. Bora ayağa kalktı.
-Babamın mezarına gidiyorum. Bir hafta gelmeyeceğim, annemi alıp geri döneceğim. Eşyalarını toplayacağım bundan böyle benimle kalacak. Hadi eyvallah.
Arkasına bile bakmadan attığı adımlar öfkeyle giderek daha da hızlandı. Bora, sokağın sonuna kadar gidip gözden kaybolana kadar hepimiz arkasından bakakaldık.
Demir Hakan'a sinirli bir bakış attıktan sonra yine her şeyi mahvettin diye bağırdı.
- Ben mi? Kendi üzüntüsü yüzünden dükkanlarımızın camlarını indirmesine izin mi verseydim?
Hakan bunu söylediği anda sustu ve ona tiksintiyle baktım fakat hiçbir şey demedim deseydim her şey daha kötü olacaktı. Demir benim yapmadığım şeyi anında yaptı.
-Kendi üzüntüsü mü? Sen ne dediğinin farkında mısın? Sen ne zaman sadece kendini düşünür oldun. Yazıklar olsun, dedi ve o da Bora gibi sinirli sinirli yürüyüp gitti.
Tamer, Hakan ve ben kalmıştık, birbirimize bakıyorduk ama hiç konuşmuyorduk. Tamer'de ayağa kalkınca benimde burada durmamın anlamı kalmadı zaten Hakan kendisi ve parası dışında hiçbir şeyi düşünmüyordu, bende çekip gitsem umurunda olmazdı.
Tabi onu son kez gördüğümüzü bilmiyorduk, dedi Serkan. Tuvalet molası deyip Bulut'u yalnız bıraktı.
Bulut çok şaşırmıştı, demek ki Hakan tüm arkadaşlarını kaybettiği zaman öbür dünyaya göçmüştü. Böyle bir şey olsa herhalde ben kendi kendime intihar ederdim, diye düşündü Bulut.
Elindeki fotoğrafa hiç bakmadığı kadar dikkatli baktı. Hakan'ın cesedi. Cesedin elleri, ayakları ve kafası kesilmiş dört bir yana fırlatılmıştı. Her tarafı kanlarla kaplıydı ve bir dakika kol ve bacak kemikleri yoktu. Bulut fotoğrafa daha fazla bakmak istemedi ve televizyonun yanındaki çekmeceye ters bir şekilde bıraktı.
İşte böyle diye içeri girdi. İki gün sonra cinayete kurban gittiğini öğrendik arkadaşlığımız bitti sanmıştım ama anladım ki kötü şeyler gerçek arkadaşlığın temelini oluşturuyormuş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinayetler Sokağı
Mystery / Thriller60, 59, 58 süreniz bitiyor çocuklar nasıl öleceğinizi seçin acı çekerek mi? Bunun bana nasıl zevk vereceğini düşünsenize bir bağırışlarınız, haykırışlarınız beni nasıl güçlendirecek. 27, 26 kalbinizin atışları kulaklarıma kadar geliyor, söylesenize...