Bulut uyandığında kendini çekyatta bulmuştu. Her tarafı tutulmuş halde Serkan'ı gördü kendini bu halde hissediyorsa onun hareket edemeyeceğini düşündü. Serkan tekli koltukta sızıp kalmıştı, haliyle çok uzun bir gece geçirmişlerdi. Lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı, tuvalete girdi ardından Serkan'ı uyandırmaya gitti. Tam uyandıracağı zaman gözü Hakan'ın cesedinin fotoğrafının olduğu çekmeceye ilişti. Yavaş yavaş adım atmaya başladı, fotoğraf sanki onu kendine çekiyordu. Gidiyordu, kendini durduramıyordu. Çekmeceyi açtı.
- "Yapmamalıyım, hayır." içinden geçirdi.
Çekmeceyi kapattı, arkasını döndü ama ani bir hareketle çekmeceyi açtı ve fotoğrafı cebine koydu, sert bir şekilde çekmeceyi kapattı. Çarpan çekmecenin sesi Serkan'ı uyandırmaya yetti.
- "Hey! Ne oldu?" Uykulu uykulu esnedi.
- "Yok bir şey camı açayım dedim ama cereyan yapınca kapadım çekmecede bu sebepten çarptı."
- "Hadi, kahvaltı yapalım sonra tıpış tıpış marangozlar sokağımıza."
Serkan bir güzel kahvaltı hazırladı, tavşan kanı bir çay demledi. Bir güzel yiyip içtiler. Bugün çok güzel olacaktı, geçmiş geçmişte kalmıştı. Serkan'ın bunu daha fazla deşmeye niyeti yoktu.
Yola çıktıklarında hava düne göre daha ılıktı en azından güneş kendini göstermeye başlamıştı. Daha yeni yeni uyanan insanlık işe gitmek için yollara düşmeye başlamıştı, tek tük geçen arabaların çıkardığı sesler insanı huzursuz edecek kadar fazlaydı. Serkan ve Bulut ana caddeden daha dar bir sokağa girdiler. Buram buram talaş kokan şirim mi şirin sadece marangozların çalıştığı bir sokaktı bu. Dükkanı açıp hemen işe koyuldular, biraz çalışıp dinlenmek için oturduklarında muhabbete koyuldular.
- "Burayı böyle boş görmeye alışkın değilim artık böyle erken gelip çalışmamıza iki saat daha mı eklesek?"
Serkan tabiki böyle bir şey yapmayacaktı ama Bulut'un ne diyeceğini çok merak ediyordu bir nevi nabzını ölçmeye çalışıyordu.
- "Aman ustam gözünü seveyim yapma. Hem çalıştığımız on saat bir yerimize mi girdi?"
Serkan ve Bulut bir süre bakıştıktan sonra çok büyük bir kahkaha parlattılar. Öyle yüksek sesle gülüyorlardı ki sesler üç, dört dükkan öteye gitmiş olacaktı çünkü Bora içeri girdi.
-"Allah mutluluğunuzu arttırsın." gülümseyerek.
-"Günaydın Bora abi." Diyerek gülümsemesine karşılık verdi, Bulut.
-" Hadi gel sanada bir çay koyayım sonra kesip, biçmeye devam edersin."
-" Çok işim var başka zaman aslında bir size bir teklifim var ama şimdi söylemeyeceğim herkes geldiğinde Tamer'in dükkanında buluşalım. Benim dükkan aşırı dağınık adım atılacak yer yok."
Bora başka bir şey söylemeden dışarı çıktı. Serkan ve Bulut işe kaldıkları yerden, merak duyguları artığı için daha azimli bir şekilde devam ettiler. Aradan yarım saat geçtikten sonra Serkan'a Boradan mesaj geldi. "Sizi bekliyoruz."
İkili kalan işlerini yarıda bırakıp üç dükkan ötedeki Tamer ustanın dükkanına girdiler. Herkes bir yere oturmuş, bekliyorlardı. Serkan Tamer'in yakın zamanda tasarladığı ve yaptığı beyaz sandalyeye oturdu. Sandalyenin tasarımı çok güzeldi fakat çok kötü kokuyor diye düşündü Serkan. Tamer'e sordu.
-" Sen vu sandalyeyi neyden yaptın? Çok kötü kokuyor."
-" Geçen sene kestiğimiz bir kurbanın kemiklerinden yaptım ondan kokuyordur."
Serkan tam konuşacaktı ki Demir içeri girdi ve girdiği gibi söze girişti.
-" Günaydın marangozlar sokağının becerikli ustaları ve en iyi çırağı."
-" Bu günde hepiniz pek bir keyiflisiniz." diye söze başladı, Bora.
Devam etti.
-" Keyfinizi arttıracak bir teklifim var hemde yarın için sizi daha fazla bekletmeden açıklıyorum ama bir bardak çay olmadan olmaz."
-" Seni piç kurusu." Dedi, Tamer gülerek ve çay dökmek için ayağa kalktı ki Bulut oturmasını söyledi.
Bulut çayı dökmek için mutfağa giderken cebinde Hakan'ın cesedinin fotoğrafının bulunduğunu hatırladı. Elini cebine attı ve fotoğrafı çıkardı. Bakıyordu. Sadece bakıyordu. Hissediyordu, çektiği acıları hissederken ellerini ayaklarını sıkıyor eklemlerinden yayılan tatlı acı hoşuna gidiyordu.
Bulut hala fotoğrafa bakarken uzun bir zaman geçtiğini anlamadı Demir içeri daldı.
-" Kardeşim, hadi acele etsene aa daha çayları dökmemiş, bir dakika elindeki ne?"
Bulut hiçbir şey derken elindeki fotoğrafı cebine atmaya çalıştı ama farketmedi ki fotoğrafın yarısı cebine girmemişti.
-" Tamam, geliyorum dalmışım." Dedi ve çayları döküp yan odaya geçti.
İçeri giren Bulut herkesin tarlı yakınmasına maruz kaldı.
-" Nerdesin be kardeşim, nerede kaldın?
-" Telefona dalmışım." Sessizce.
-" Artık önemli olan neyse yeni bir kız mı? Bilemeyiz artık." Dedi tamer.
-" Ne kızı be abi dışarı çıkabiliyoruz sanki evden işe, işten eve."
Döktüğü tavşan kanı çayları herkese dağıttı son kalan bardağıda kendine alıp tabureye oturdu.
-" Evet arkadaşlar, geçen sene çok kötü olaylar yaşadım. Sevdiğim insanı -babamı- kaybettim. Çiftliğimiz yani ilk yuvam yandı ama bu beni yıldırmadı hatta daha da güçlü döndüm hayata. Çiftliği yaptırdım bir nevi açılış olarak sizi çiftliğime davet ediyorum. Kafa dağıtırız, silah atışları yaparız, kocaman üç günümüzü eğlenerek geçiririz. Güzel olmaz mı? Ne dersiniz?"
Herkes bu fikre bayıldı tabi ama Bulut'un biricik felçli annesi evde yalnız ne kadar dayanabilirdi?
-" Annemi evde yalnız bırakamam ki ben."
-" Annen çok güçlü bir kadın. Yaşadığı trafik kazasının olumsuz bir sürü sonucu var fakat öyle büyük bir tramvayı psikolojik olarak atlatabilen bir kadın üç gün değil bir hafta dayanabilir. Sen bana güven." Dedi,Demir.
Demir Bulut'tan gözlerini ayırmıyordu. Tamer bu bakışta normal olmayan bir olay sezdi ama üstünde de durmadı.
-" Neyse o zaman işleri bitirelim de yarına kalmasın"dediler.
Herkes aynı anda ayağa kalktı, dükkanlara dönüp ışık hızıyla işlerini bitirmek isteyen ustalar aceleyle işe koyuldular.
Uzun bir aradan sonra Tamer Serkan'ı arayıp yeni gelen kalasları taşıyamadığını ve Bulut'u iki dakikalığına almak istediğini söyledi.
-" Tamam. Çok iş var mı, bende geleyim ister misin?"
-" Yok yok Bulut yeter bana sen onu gönder sadece, hem biraz dedikodunu yapayım senin bakalım ona iyi davranıyor musun?"
-" Sen ne değişmişsin öyle, şerefsiz." Gülerek.
-" Ee kendi çapımızda yapıyoruz bir şeyler."
-" İyi tamam bakalım, gönderiyorum."
-" Bulut, Tamer abin seni çağırıyor, bir işi varmış yardımcı olmanı istiyor."
-" Tamam abi." Dedi telaşlıca.
Etrafa ve yerlere bakınıyordu sanki bir şey arıyormuş gibi ama Serkan ona seslenince kendini düzeltti ve Tamer'in dükkanına gitti.
Sessizce içeri girmişti ki Tamer sesini duymasın. İlk amacı yerlere bakınıp aradığı daha doğrusu kaybettiği şeyi bulmaktı. Yerlere, oturduğu sandalyenin altına ve mutfağa baktı ama mutfakta masanın altına bakarken;
-" Bunu mu arıyorsun?
Demir elinde sinirli bir şekilde o iğrenç fotoğrafı tutuyordu.
-" Senin burda ne işin var? Hem sen bana bunu neden anlatmadın?"
-" Hey hey büyüğüne karşı saygılı ol, amacından sapma görevini tamamla."
-" Amacımdan sapmak mı? Amacımdan sapmak istesem bile bunu senin yüzünden yapamam."
-" Ah canım, kıyamam sonra annenin hastane masraflarını kim karşılar di mi?"
-" Sen ömrümde gördüğüm en iğrenç, en pislik canavarsın şimdi söyle Tamer abi nerede ona yardım edip buradan ve senin yanından siktir olup gideceğim."
-" Tamer abin dışarıda ama maalesef bana biraz daha katlanacaksın haliyle merhametli bir insan olduğum için arkadaşımın yardım isteğine kulak verdim."
Bulut Demir'e tiksinir gibi baktı ve birlikte arka bahçeye çıktılar. O günü sağ sağlim bitirdiler.
Sabah uyandıklarına asıl oyunun o gün başlayacağını bilmiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinayetler Sokağı
Mystery / Thriller60, 59, 58 süreniz bitiyor çocuklar nasıl öleceğinizi seçin acı çekerek mi? Bunun bana nasıl zevk vereceğini düşünsenize bir bağırışlarınız, haykırışlarınız beni nasıl güçlendirecek. 27, 26 kalbinizin atışları kulaklarıma kadar geliyor, söylesenize...