Yeni bölümden hepinize merhaba! Gecikme için çok çok özür dilerim,buraya gelip yazmaya pek fırsat ve istek bulamadığım bir haftaydı. Uzun bölüm istediğinizi biliyorum,bence bu güzel bir şey bir solukta okuyorsunuz demek ki. Olaylara biraz daha giriş yaptığımızda bölümler uzar,yavaş ilerlemeyi tercih ediyorum Nefes ve Tahir önce birbirini tanımalı ve sağlam bir bağ kurmalılar ve sağlam bağlar öyle bir anda kurulmaz,bu bölümde o sağlam bağ için sağlam bir adım atılıyor,ben çok sevdim umarım siz de seversiniz. Çok uzattım,yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın.❤️
Islak saçlarımdan damlalar birer birer tenime damlarken yan tarafa bıraktığım lacivert saç havlusunu saçlarıma doladım. Gök gürültüsünün sesi beni ürpertse de saçlarımı kurutmaya devam ettim. Bugün olanlar,Osman Hocayla konuşmak beni hayli yormuştu.
Ben eve girdikten sonra sanki Karadeniz yaza veda etmiş gibiydi,delicesine yağmur yağıyordu. Ne kadar çıkıp ıslanmak istesem de ruhum çok yorgundu,çıkıp ıslanmak bir yana dursun saçlarımı kuruturken bile yorulmuştum. Önümdeki lavabo aynasının buğusunu silip hafiften kurumaya saçlarıma baktım. Saçlarıma çocukluğumdan beri dedem ve babamdan başkasının dokunmasına izin vermiyordum,annem bile bazen bozuluyordu. Onları kaybettikten sonra kimseyle konuşmaz olmuştum,bir gece odamda sessiz sessiz ağlarken dedem yanıma gelmiş yanıma oturup babam gibi saçlarımı örmüştü.
Saçlarımı ortadan ayırıp bir yanını örmeye başladım. Babam ve dedem gibi incitmeden,acıtmadan yapamıyordum ben bunu. Saçlarım hep elimde kalıyordu. Ayırdığım tutamlardan birini örmeyi bitirince diğerine geçtim. Gözlerimin önünden babamın saçlarımı ördüğü anlar,anneme "bak benim saçlarına dokunmama izin veriyor." diye hava atışları,geçirdiğimiz eğlenceli anlar geçiyordu. Ortamdaki tek buğulu şey karşımdaki ayna değildi artık. Elimdeki tutamı da lastikle topladım. Aynadaki kadına bakarken keşke hala babasının küçük kızı olsan,saçlarını o örse diye geçirdim içimden. Kaç yaşına gelirsem geleyim onlar her aklıma geldiğinde gözü yaşlı küçük bir kız çocuğu oluyordum.
-
Tahir her gece olduğu gibi yine kabusuyla yüzleşirken yumruğunun arasına sıkıştırdığı örtüyü iyice sıkıyordu. Nefes alışı hızlanırken gözleri açıldı. Saçları terden alnına yapışmıştı,kalp atışları ise gittikçe hızlanıyordu. O günden beri gözlerini her kapattığında aynı sahne defalarca gözünün önünde beliriyordu. Yaşadığı vicdan azabı onu çıkışı olmayan bir labirente sokmuş gibiydi,gözlerini her kapattığında boğuluyordu. Yataktan kalkıp üstündeki tişörtü bir kenara fırlattı,havanın soğumasına rağmen gördüğü rüya ona ecel terleri döktürmüştü.
Kolundaki yadigar saat 04.30'u gösteriyordu. Bu saatte Sinem'e gidemezdi,onun ya da Melek'in uykusunu bölmek istemiyordu. Dolabından düz gri bir tişört alıp hızla giyindi. Arabanın anahtarı,cüzdanı ve telefonunu pantolonun cebine atıp odasından çıktı. Gideceği yer belliydi,onu bu saatte bir tek Karadeniz'in hırçın dalgaları anlayabilirdi.
•
"Ölüm çok garip değil mi? Bir insanın bir daha hiç yanında olamaması. Bir şeyleri yarım bırakarak gitmesi. Bugün tam 6 yıl oldu onlar gideli..Ama sanki acısı 6 saniye önce öğrenmişim gibi taze.
Babamla bir sürü plan yapmıştık,tatilimiz çok eğlenceli geçecekti. Annemle bol bol gülüşmüştük. Son gülmelerimizmiş,bilmiyordum o zaman. İnsan ölüm yokmuş gibi yaşıyor ama ölüm kendisini en acı şekilde hatırlatıyor. Eğer o gün dedem bize gelmeseydi ben de annemlerle o arabaya binseydim belki de şu an bu satırları yazıyor olmazdım. Hayır,yanlış anlama ölmediğim için karalar bağlamıyorum ama insanın anne babası gidince öyle bir eksiliyor ki,umarım seninkiler yanındadır. Yanında değilseler bile onları ara,sevdiğini söyle. Mesela benim hala boğazımda düğümdür son kez onlara sarılıp,öpememem.."