Tanışıyor musunuz? Bu ne demek oluyordu? "Anlamadım?" dedim. Oğuz rahat bir şekilde elini Deren'e uzatıp "Derendi değil mi?" dedi. Deren şaşırmış bir şekilde kafasını salladı. Oğuzun havada kalmış elini isteksizce sıkıp çekti. Oğuz elindeki telefon, cüzdan vesaire eşyalarını masaya koyup karşı masadan sandalye çekti. Üstelik çok da yanıma çekmişti.
Böyle mükemmel oynadığı için gerçekten bana aşırı kolaylık sağlıyordu evet ama birazdan abim geldiğinde o kadar da rahat olmaması hepimiz için en iyisiydi. Neyse ki şimdilik Deren'e şov yapmamız yeterli olacaktı. Aslında yeterli olur muydu emin de değildim ama. Deren için hiç böyle hayal etmemiştim.
"Babalarımız iş adamı olunca her şekilde tanışıyorsun işte. Birkaç defa yemeklerde karşılaşmıştık." dedi Oğuz. Yukarıda neden söylememişti ki? Gerçi yukarıda bunları konuşacak fırsatımız yoktu. "Evet" dedi Deren sönük sesiyle. Garip bir sessizlik oldu.
Ben hiç bir şey demek istemiyordum. Deren fazlasıyla moralimi bozmuştu. Belki de şuan bana her şey abartı geliyordu, bilmiyordum. Sonuçta benim için kolay bir gece olduğu söylenemezdi.
Yine de Oğuzun bizi öyle görmesi hoş olmamıştı. Oğuzdan çekinecek bir şeyim yoktu belki ama çok yakın arkadaşım diye bahsettiğim kişinin beni masada itham ettiklerini duyması da övünebileceğim bir an değildi. Nereye kadar duydu bilmiyordum.
Ne Deren'i ne de Oğuz'u daha fazla gerip, onlara ayıp etmek istemiyordum. Kalktım. "Siz tanışın isterseniz, ben bir abime bakayım." İkisi de kafasıyla sessizce onayladı.
Abimi bulduğumda tahmin ettiğim gibi hastane masraflarıyla uğraşıyordu. Abimin gerçek anlamda ticari bir zekası olduğundan çok kısa sürede üstelik kara para aklamadan(!) çok kazandığı bir restoranı olmuştu. Bunu ona her söylediğimde kızıyordu ama onu kızdırmak da benim çok hoşuma gidiyordu. Ayrıca kendisini hala polislikten izin almış gibi hissettiğinden biraz da bozuluyordu ama onun bu halleri çok tatlı oluyordu.
Uzun süre sonra ilk defa abime bakayım dedikten iki dakika sonra canlı kanlı abimi görebiliyordum. Normalde aramızda kilometreler olduğu için sadece görüntülü arayabiliyordum. Ben babamlarda kalmak zorunda hissettiğim için çok fazla İzmir'e gelmiyordum ama o her fırsatında İstanbul'a uğruyordu. Tabi o da yılda iki defaya denk gelmiş oluyordu çünkü restoranı gerçekten çok işliyordu.
Onu gördüğümde içime yayılan sıcaklıkla sırıttım. Arkasından yaklaşıp kolumu omuzuna attım. "Atalaycım, yardımcı olayım istersen?" Abime küçüklükten itibaren yalvarmama rağmen sadece şaka yoluyla Atalay diyebiliyordum ki ona bile müsamaha göstermiyordu. Yine de bu benim hiç umurumda değildi. Zaten kaç defa görüyordum da kaç kere elime onu kızdırma fırsatı geçiyordu? Sadece bir kere sinirlenince ismiyle seslenmiştim ki oda yıllar önce çok ciddi bir kavgamızdaydı. Neyse ki bir daha aynısı yaşanmamıştı da sadece şakayla söyleyebiliyordum.
Bana döndü. Sonra omuzundaki koluma. Tekrar bana dönünce sanki sıcak bir şeye dokunmuş gibi ellerimi sallayarak çektim. "Sakin, şampiyon." Gözlerinden ateş fışkırınca doğru yolda olduğumu anlamıştım. Kocaman sırıtıp "tamam" diyerek ağzımı mimlemiş gibi hareket yapıp sustum. Önüme baktığımda neden bu kadar kızdığını anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçak Oyun
RomanceYanımdan geçen arabaların birinde hayal ettim bizi. O da ben de sağ koltuk için kavga ediyormuşuz. Ben kazanmışım. Kokusu geliyor burnuma mest oluyorum. Dudakları , gözleri . İzlemek yetmiyor bana. Sonra o sürüyor ben de ellerimle onu besliyorum. Kı...