1

359 21 28
                                    

02.47
Yumruk yaptığı elini adamın kulağına doğru bir kez daha geçirdi. Kulaklarındaki çınlama artık katlanılmaz hale gelen adam kendini yere atarken o, hâlâ sinirini atabilmiş değildi. Adamın karnına oturdu ve yakasını kavradı. Kesik nefesler alan adam yalvaran gözlerle ona bakıyordu. Aldırmadı. Sağ elini yumruk haline getirip adamın yüzüne bir yumruk geçirdi. Kırılan burundan gelen çatırtı ölüm sessizliğine gömülmüş ara sokakta yankılanırken adam ağlamaya başlamıştı. "Yalvarırım sana bırak beni! Kendimi kaybettim, bir daha asla yapmayacağım!" Şövalye, adamı duymazdan gelirken ayağa kalktı. Adam karnındaki ağırlığın azalmasıyla derin bir nefes alırken aldığı nefes çok geçmeden boğazına kaçmıştı. Marc, adamın akciğerlerine baskı yapan ayağını bir süre çekmedi. Adam nefessizlikten debelenmeye başladığında onu öldürme işini hapishanedekilere bırakmaya karar vererek yaptığı baskıyı kesti. Alt sokaktan gelen siren sesleri kulaklarını doldururken sokaktan ayrıldı.

06.14
Çalan alarmı kapatıp yorganı üzerinden attı. Uyumamıştı. Her zamanki gibi. Bacaklarını yataktan aşağı sallandırırken gece komodinin üzerine bıraktığı saatini taktı. Ağrıyan başını ovuşturup lavaboya girdi. Bugün önemli bir toplantısı vardı. Oyalanmadan yüzünü yıkadı ve lavabodan çıktı. Manhattan'da Güneş henüz doğuyordu. Kana bulanmış olan sargısını yenileyip giyindi ve apartmandan ayrıldı.

Frenchie, her zamanki gibi kapının önünde onu bekliyordu. Limuzinin kapısını açıp içeri yerleşti. "Günaydın, Steven. Gecen nasıl geçti?" Steven sessiz kalırken araba hareket etmeye başladı. Gecesinin nasıl geçtiğini tam olarak bilmiyordu. Sırtında bulunan yaraya bakılırsa Marc yine birilerini fena benzetmişti. Ağrısı azalmak yerine artan başı onu oldukça rahatsız etmeye başladığında her zaman yanında bulundurduğu ağrı kesiciden aldı. Frenchie, arabayı durdurup arka tarafa döndü. "İyisin değil mi?" Steven kafasını salladı. Frenchie başka bir soru sormaya hazırlanıyordu ama Steven'ın vakti yoktu.

Plazaya girerken kapıda çalışanlarından biriyle selamlaştı. Sekreteriyse günaydın bile demeden planları anlatmaya başlamıştı. "Bugün 09.30'da ortaklık için başvurduğunuz şirketle toplantımız var. Seçtiğiniz ekip oldukça hazır, eminim ki ortaklık başarıyla gerçekleşecek..." Steven, sekreterini susturdu. Bunların hepsini biliyordu zaten. Planları Marc'ın da yardımıyla yapmış, ekiptekileri özenle seçmişti. Ortak olacakları şirket gizlice uyuşturucu ticareti yapan bir karteldi. Bunu Jake'in taksicilik yaptığı bir gecede öğrenmişlerdi. Mesajı alan sekreteri sonunda yanından ayrılınca kendini odasına attı. Toplantıya kadar kafasını kurcalayan pürüzleri halledebilirdi.

09.26
Oturduğu sandalyeye yerleşip saatini kontrol etti. Diğer şirketin dört dakika içinde burada olması gerekiyordu. Toplantı odasının kapısı açıldığında içeriye toplantı için seçtiği ekibin girdiğini gördü. "Günaydın Bay Grant." Steven onlara karşılık verirken kapı tekrar açıldı ve bu kez içeri giren kişi sekreteriydi. Bu çocuk gerçekten sinirlerini bozuyordu. "Efendim az önce asansöre bindiler birazdan burada olurlar." Steven ona kafasını sallarken ceketinin yakasını düzeltti. Toplantı odasının kapısı son kez açıldığında bu kez içeri girenler dakikalar sonra ortak olacakları şirket yetkilileriydi. Steven nezaketen ayağa kalkarken şirketin genel müdürü önünü ilikledi. "Hoş geldiniz." Adam, Steven'a gülümsedi. "Hoş bulduk Bay Grant. Bügün bizim için çok önemli bir gün. Sizinki gibi varlıklı bir şirketle ortak olmak yararımıza olacaktır." Varlıklı ve aptal. En azından onlar öyle sanıyordu. Steven ciddi ifadesini bozmadan hafifçe tebessüm etti. "Sizinle aynı duyguları paylaşıyorum. Şirketiniz Dünya'nın dört bir yanında tanınan bir şirket. Bu da bizim için çok önemliydi tabii ki. Lütfen ayakta kalmayın, oturun." Genel müdür oturunca diğerleri de aynını yaptı. "İki tarafın da ortaklıktan memnun olması ne harika." Muhasebe müdürü olan kadının çirkin gülümsemesi Steven'ın tepesini attırdı. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalışırken ekibine döndü. "Hemen başlayalım lütfen."

11.03
"Anlaşabilmemize çok sevindim." Steven oturduğu yerden kalktı. Elini genel müdüre uzatırken başının döndüğünü hissetti. "Ben de Bay Grant. Resmi evraklar henüz tamamlanmasa da artık ortaklarız. Sizi eşimin de bulunacağı bir akşam yemeğine davet etmek isterim. E tabii sizin de bir kız arkadaşınız varsa onu görmek bizi çok mutlu eder." Marc, adama gülümsedi. Işığa pek de doğru bir zamanda çıkmamıştı. "Seve seve gelirim." Genel müdür gülümsedi. "Öyleyse yarın akşam saat yedide görüşelim. Adresi sekreterim yoluyla size ulaştırırım." Marc, kafasını salladı ve artık ortak oldukları şirket üyelerinin odadan çıkışını izledi. Kendine koltuğa bıraktığında bunu fazla hızlı yapmış olacak ki sırtındaki yara sızladı. Dün akşam dövdüğü adam aklına geldiğinde sinirlendiğini hissetti. Adam, on altı yaşındaki bir kıza tecavüz eden ve hırsızlık yapan piçin tekiydi. Onu öldürmeliydim, dedi kendi kendine. Onu yargılaması gereken bir adalet varsa o da kendisiydi. Çok dikkat çekerdi, diye düşündü sonra. Ay Şövalye'si uzun zamandır ortalarda görünmüyordu. Uyuşturucu kartellerine cesaret veren de buydu zaten. Sönmeye başlayan öfkesiyle beraber ayağa kalktı. "Hepinizi tebrik ederim. Çıkabilirsiniz." Kendisine garip bakışlar atan şirket üyelerini görmezden gelip odadan çıktı. Bu pek Steven'lık bir davranış değildi. Çok konuşan genelde Marc olurdu. "Bay Grant!" Arkasına döndü. Çocuğun yüzü tanıdık gelse de kim olduğunu tam olarak hatırlayamamıştı. "Adres geldi efendim. Size mail atmamı ister misiniz?"

Adres?
Genel müdürle yemek.

"Evet mail atabilirsin." Çocuk ona kafasını sallayıp yanından ayrıldı. Marc da vakit kaybetmeden odasına çıktı. Steven ışığı alana kadar yalnız kalması en mantıklısı olurdu.

Merhaba arkadaşlar. Moon Knight, çok sevdiğim bir karakter ve Ferah'ın editini izlerken kendi kendime dur ben şuna bir fic yazayım dedim. Karakter hakkındaki bilgilerim aşşırı fazla değil o yüzden hatalarım olabilir. Şimdiden özür dilerim. Öptüm.

| moon knight |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin