Yaklaşık bir saattir ortam aşırı sessizdi. İki tarafta konuşmak istiyordu ama özellikle Jimin kendini çok sıkıyordu. Çünkü karşısındaki kadından ölümüne nefret etse dahi ağzını açıp ağır konuşamıyordu. Hem de sırf doğurup bir kaç yıl baktı diye. Gıcık kapmaya başlamıştı.
Jungkook'u dışarı şutladıklarından ona dur çüş diyecek biri de şuan yoktu. Yani rahat olması gerekirdi.
"Babam... Nerde?"
"İşte o. Akşam sekize kadar gelmez."
"İyi."
"Artık ne diyeceksen de."
"Benim mi diyeceklerim var sence? Evinden kovduğun oğluna bir şey demek istemez misin?"
"Oğlum batsın emi! Ne diye geldin ki sen?! Baban seni burada görürse-"
"Ne sen ne de o umurumda! Sadece Nam-hyuk'u görmek istiyorum. Abisini hatırlatıp buradan gidicem. Ve bir daha asla sizin o yüzünüzü görmemek için uğraşacağım!"
"Terbiyesiz!"
"Terbiyeyi senden mi öğreneceğim?! Kendi öz oğlunu bir virüsmüş gibi dışarı attın! Ne yedim ne içtim sormadın bile! Umurunda bile değilken terbiyem hakkında konuşamazsın!"
"İflah olmazsın sen! Hangi sağlıklı insan kendi cinsini çekici bulur?! Nasıl bir hastalık bu!"
"HASTA DEĞİLİM BEN!"
Jimin'in bağırması ile Jungkook oturduğu kaldırımda gerilmişti. Belki de Jimin'i buraya getirmek o kadarda iyi bir fikir değildi.
"Şuan bunu derken bile nasıl göründüğünü biliyor musun?"
Alayla güldü Jimin. Çıldırma raddesine gelmişti artık.
"Hastayım lan. Hastayım anasını satayım kabul! Peki madem hastayım, neden hasta olduğum halde bana kötü davrandınız, düzgünce konuşmadınız?! Birisi şizofren diye ona kim bağırmış, evden kovmuş?! Ha, cevap ver bana! HASTAYSAM NEDEN BANA BÖYLE DAVRANDINIZ?! BEN SİZE NE YAPTIM?!"
Jimin boğazını parçalarcasına bağırırken, Jungkook yumruklarını sıktı. O evi başlarına yıkmak istiyordu. Jimin ağlıyorsa eğer -ki ağlıyor- kadını da adamı da boğardı kendinden emindi. Ve sırf bunun için hapis bile yatardı.
"Pardon?"
Jungkook kafasını kaldırıp önündeki küçük çocuğa baktı. Düzgün okul forması ve mavi sırt çantası olan, minik bir çocuktu.
"... Jimin'e benziyorsun."
"Kime? Hem siz kimsiniz? Neden evimizin önünde oturuyorsunuz?"
"Bence eve girmelisin ufaklık. Abin geldi."
"A-abim mi?"
Çocuk gözlerini kırpıştırıp hemen kapıyı tıklattı. Abisini tam hatırlamıyordu. Sadece güzel bir gülüş aklında dört dönüyordu onun için. Ama uzun süredir onu aramamıştı bile. Acaba nasıl biriydi?
Kapıyı ağlamış annesi açınca tam bakmayarak salona koştu. Öfkeli kadınsa kaldırımdaki Jungkook'a kısa bir bakış atıp kapıyı kapattı.
Jimin ve Nam-hyuk, birbirlerine sanki dünya dışı birer varlıklarmış gibi bakıyorlardı. Jimin'in elleri titriyordu. Kardeşin hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu.
"M-merhaba."
Ayağa kalktı ve ufak olana gülümsedi. Sadece bir dakika sonra Nam-hyuk çantasını atmış ve abisine koşmuştu. Tıpkı abisi gibi olan kısa boyu ile, sıkıca sarıldı.