1; today i'm dead, did you feel it?

3.6K 265 164
                                    



jony feat. hammali navai, без тебя я не я. (tebya ya ne ya.)


bugün hava çok soğuktu.

kaldırımlar yağmurla ıslanıyordu, şemsiyesinin altında saklanan insanların yanakları da öyle. ama bildiğini biliyorum; yanaklar yağmurla ıslanmayan tek yerdi.

soğuğun nasıl içime işlediğini bir bilseydin, senin en sevdiğin ve bana dokunmaya bile izin vermediğin hırkanı giydiğim için kızmazdın. kaşlarını havaya kaldırıp karşımda durup üzerimdeki hırkanı bir an önce dikkatlice çıkarmamı ve düzgün bir şekilde katlayıp sana geri vermemi beklemezdin. bunu yapmazdın. ya da belki yapardın.

artık burada olmadığın için kızıp kızmayacağını asla bilemeyeceğim gerçi.

biliyor musun, bugün uzun süre sonra şehirin merkezine gittim. satusu hakkında söyleyebileceğim tek şey şu ki; değişmiş ve kirlenmiş gibiydi; sanki artık orayı ve oradaki ayak izlerini hiç kimse temizlemiyordu.

satusu eskiden de böyleydi, içine aldığı insanların ayak izlerini ömürboyu kaldırımlarında taşırdı. o insanlar dünyadan silinip gitse de, satusu'dan asla gidemezdi. belki de bu yüzdendir yaşadığımız şehrin bu kadar kimsesiz ve anılarla dolu oluşu. herkes gitti çünkü. herkes ayak izlerini bırakarak gitti.

lafı fazla uzatmadan bugün yaptığım şeyleri anlatmaya devam edeyim en iyisi; çünkü sen kelimeleri sevmezsin.

ama ben severdim. dünyadaki en mükemmel şeyin kelimeler olduğunu savunurken ben, sen hep sessizliğinle sessizliği savunurdun. anlaşamazdık biz, çoğu şeyde olduğu gibi.

oysa kelimeler önemliydi. birisine anlatabileceğin en güzel şeyleri kelimelere dökerdin ve bu kelimeler o insanı senin kalbine yaklaştırırdı. herkes sessizlikten anlamazdı ki. ama ben anlamıştım işte, senin sessizliğinden seni anlamıştım. yine de, keşke kelimeleri sevseydin.

bugün dükkanları gezdim, bir sürü şey aldım.

ormana gittim ki; bir sürü yabancı da burayı ziyarete gelmişti. uzun zamandır yabancıları görmüyordum ve bu beni mutlu etmişti. bilirsin beni, çok çabuk üzülmem gibi çok çabuk mutlu olurum. onlarla sohbet ettim, gülümsedim ve yöresel yemeklerimizden teklif ettim.

bugün çok güzel bir pazardı, biliyorsun ben çocukken pazarlardan nefret ederdim. çocukken çoğu şeyden nefret ederdim gerçi.

sonra bugün ormandaki havai fişek gösterisini izledim. havai fişeklerin tam ortasındaydım ve bu mükemmel bir manzaraydı.

ve ben bugün öldüm, hissettin mi?

eğer insanlara bugün havanın soğuk olduğunu söyleseydim bana kafamda antenleri olan ve göktaşı yiyen uzaylıymışım gibi bakarlardı. çünkü yazın ortasında bunu birisine söylersen tabii ki sana gülecek ve onunla dalga geçtiğini sanacaktı.

sana yalan söyledim; birçok konuda.

bugün soğuk olan şey hava değildi, kalbimdi. yağmurla ıslanan şey kaldırımlar değildi, yanakalarımdı ve yağmur yüzünden ıslanmadığına emin olabilirsin.

bu sana ilk yalanımdı.

bugün soğuk kalbimle birlikte şehirin merkezine gitmemiştim, üzgünüm bir başka yalan daha. gittiğim yer, bir zamanlar çatısında delikleri olduğu için su bastığı evimizin salonuydu. uzun zamandır temizlemediğim salon tozlanmıştı ve sen giderken nasıl bıraktıysan ayak izlerin de zeminin üzerinde öylece kalmıştı.

çıplak ayaklarımı, ayakkabılarının giderken zeminde bıraktığı izlerin üzerine yaslayarak adımlarını kendi adımlarıma uydurmaya ve gittiğin yolu gitmeye başladım. çok kısa ama bir o kadar da gidilmesi zor bir yoldu. öyleyse neden gittin ki? kısa ve zor olan şeyleri sevmezdin sen.

aslında dükkanları gezmemiştim. gezdiğim yer mutfak ve giysi dolaplarımızdı. senin kokunu taşıyan bütün kıyafetlerini uzunca bir süre gezmiştim ve boşalan buz dolabına gereken malzemeleri not almıştım.

ormana hiç gitmemiştim bugün; gittiğim yer arka bahçemizdi. ormana gelen ve benim ilgilendiğim yabancılar ise dört tane gri kediydi. onların kafasını okşamış ve su katılmış süt vermiştim. bunu bana sen öğretmiştin; kedilere asla süt vermemeyi, içindeki laktozun onlara zararlı olduğunu, bu yüzden sütün içine su katmayı.

bugün pazardı; ama güzel değildi. çocukken olduğu gibi hâlâ pazarları sevmezdim.

sonra,

izlediğim şey havai fişek gösterisi değildi; salonumuzun ortasından yükselen ateşti. yanan perdeler, sandalyeler, dolaplar ve duvarlardı. salonumuzun tam ortasında havai fişek patlatmışsın gibi bir gösteriydi. içinde ben vardım ve her yer yanıyordu. 

ve aslında ben çoktan ölmüştüm, hissetmiş miydin?

goodbye without bye, namjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin