7; about love and other things

286 46 7
                                    



shami, rauf & faik, zapomni i love you.



"Şu adamı dövsem dayak yer miyim acaba?"

Yeri günde elli defa törpülenmekten incelen tırnaklarını taşıyan küçük ellerini çenesine yaslayarak kütüphanede oturduğumuz masanın etrafına bıkkın bir şekilde bakıyor, konsantrasyonumu bozmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

"Tam şu an MÖÖ diye bağırsam kim ne yapabilir ki?"

Önümdeki küçük puntolarla yazılarak göz sağlığımı bozan ve bunun için sorunluluk almayan üstüne üstlük gözlerimi yoracak kadar beyaz olan kitaba iyice gömülerek, ellerimle kapattığım kulaklarımı daha da bastırdım. Yeri'den ve saçma tahminlerinden kurtulmak kara deliğe kapılıp ölmek kadar imkansız bir olasılıktı.

"Bu kütüphane kaç metrekaredir ki acaba?"

"Okulun bahçesi benim olsaydı hıyar ekerdim."

"Pencerenin yanındaki kedi ne düşünüyor ki? Hem o ne arıyor burda?"

"Aa deli mi ne. Dik dik bakıyor bana. Acaba beddua etsem tutturur muyum?"

"Karıncalar çok şanssız."

Önümdeki kalın ansiklopedini alarak hiç tereddüt etmeden Yeri'ye fırlattım.

"Bir siktir git ya!" diye bağırdım. "Siktir git! Siktir yani! Şu an siktirmek için ne yapabilirsin acaba?!"

"Ne çirkefleşiyorsun hemen." Yeri yere düşen ve zarar gören ansiklopedini alarak yüzünü buruşturdu. "Seninle konuşan mı var? Kendi işine baksana."

Zaten berbat kalitesi yüzünden gözlerimin 54 dakikadır zarar gören bebeklerini daha da açarak havadaki ölü hücrelerin içerisine dolmasını göze almış ve bütün şaşkınlığımla Yeri'ye bakmıştım. Sonra hiçbir şey söylemeden masadan kalkmış ve çantamıda alarak yürümeye başlamıştım.

Kütüphaneden çıktığımda yeşil boyalı dolabıma doğru ilerledim ve tek seferde dolabın kapısını açarak elimdeki birkaç parça kitabı zaten dağınık olan dolabıma bıraktım. Bir sonraki ders için gerekli olacak defterleri çantama doldurmaya başladığımda yanımdaki gruptan gelen sohbetler ilgilenmese bile kulak mememden tutup dikkatimi kendine çeken sohbetlere kesildi.

"Tipinden çok barizdi zaten." Kalın sesi birisi bunu söylediğinde pek umrumda olmamıştı ne hakkında konuştukları ama birbirinin ardına dizili olan cümleler dinlemem gerektiğini beynime kanıtlamıştı.

"Koçun oğlunun ölümüne sebep olmuştu. Koç onu takımdan neden kovdu sanıyorsunuz? Havalı olmakla insan olmak çok ayrı şeyler. Karıştırılmamalı."

"Bunun için sadece okuldan uzaklaştırma alması adil değildi. Hiç adil değildi hem de."

"Birisini zorlayacak tipi vardı zaten. Ucube olduğunu onu ilk kez gördüğümde anlamıştım zaten."

Ucube?

"Kim Namjoon," diye mırıldandı birisi. "Siklere bayılan katil bir pezevenk."

"Gay olmasını anlardım ama katil olması? Sadece gebermesini istiyorum."

Duraksadım.

Neden mi?

Elbet ki o grupta konuşulanlar dikkatimi çekse bile umursayacağım şeyler değildi. Çünki Namjoon'la konuşmuştum ve onunla geçirdiğim birkaç saatlik bir sürede bile katil olmayacağına emin olabilirdim. Olamazdı. Belki de olmuştu ama mantıksızdı. Onun gibi birisi olmazdı. Olmamalıydı.

goodbye without bye, namjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin