{19.08.1983}
Namjoon oflayarak oturduğu koltuktan kalktı ve odadan çıktı. Koridorun solundaki kapıyı gürültüyle tıklattı.
"Oradan ne zaman çıkmayı düşünüyorsun Jungkook?"
Kapının diğer tarafından gelen boğuk ses "Sınava çalışıyorum hyung. Rahatsız etmesene!" diye bağırdığında Namjoon gözlerini devirdi.
(Kore'de erkekler kendilerinden büyük erkeklere veya ağabeylerine "hyung" der.)
"Birincisi sınavına tuvalet yerine evin diğer odalarında da çalışabilirsin. İkincisi yaklaşık bir buçuk saattir oradasın, klozette oturmak poponu acıtmadı mı?"
İçeriden gelen sifon sesi yüzünden zor duyulan bir sesle "İşte IQ seviyesi 148 olan bir adamla aynı evde kalmanın zor yanlarından biri de bu. Asla yalan söyleyemiyorsun." diyen Jungkook kendini hiç iyi hissetmiyordu. Kapıyı da açmak istemiyordu çünkü açtığı zaman kızarık burnu onu ele verecekti, bunu biliyordu.
Namjoon endişeliydi. Bir şeylerin yolunda olmadığını fark etmişti. Jungkook'un ondan saklanmak için kendini tuvalete kitlediğini de biliyordu.
Jungkook uzun bir el yıkama sürecinden sonra kaçışı olmadığına karar verip kapıyı açmıştı. Namjoon'un şüpheyle kısılmış gözlerine baktığında kendini tutamadı ve hyungunun kollarına atıldı.
Namjoon sarıldıkları dakikalar boyunca Jungkook'un sakinleşmesi için sırtını sıvazlayıp rahatlatıcı sözler söyledi. Küçüğünün zor bir dönemden geçtiğini ve çok stresli olduğunu biliyordu. Onun için yapabileceği tek şey ona sarılıp onu teselli etmekti.
"Sınava girince bütün bu stresin uçup gidecek Jungkook-shi. Buradaki sınavlarda gösterdiğin başarıyı orada da göster, yeter. Sadece-"
"Hyung yine annem gibi dırdır ediyorsun."
Jungkook bilerek gözyaşlarını Namjoon'un omzuna sildi ve ayrılıp salona kaçtı.
Namjoon da onun peşinden salona koşarken "Sen o pis gözyaşlarını niye benim tişörtüme sürüyorsun velet? Bu tişört senden pahalı!" diye bağırdı.
Jungkook gözyaşları yüzünden ıslanmış yanağını silmeye çalışırken, hyungunun onu yakaladığında yapacaklarının korkusuyla koltuğun üstüne çıkmıştı. "Bu dünyada benden pahalı hiçbir şey yok Kim Namjoon. Sen bile benden ucuzsun!"
Namjoon Jungkook'un üzerine doğru yürümeye başladığında Jungkook diğer koltuğa zıpladı.
"Dedi sınava girmekten korkan bir adet tavşan yavrusu."
Jungkook koltuktan koltuğa atlıyordu, Namjoon da yerde onun peşinden koşuyordu.
"Ben yavru değilim!"
Namjoon da sonunda koltukların üstüne çıktığında Jungkook'a zıplayacak koltuk kalmamıştı.
"Yani tavşan olduğunu kabul ediyorsun."
Namjoon da Jungkook'un üstünde durduğu koltuğa geçtiğinde Jungkook yere atlamıştı. Namjoon da onun üstüne zıpladığında gürültüyle yere düşmüşlerdi. Namjoon Jungkook'un üzerine çıktı ve sol bileğini tuttu, sonra da ısırdı. Jungkook bu süreç boyunca ipini koparmış öküz gibi bağırıp durmuştu.
Namjoon ısırmayı bıraktığında gururla yaptığı tabloyu inceleyen ressam edasıyla Jungkook'un bileğine bakıyordu.
"Yeni saatin çok güzelmiş Jeon Jungkook."
Jungkook anlamsız şeyler söyleyip bağırırken hyungunu üstünden atmaya çalışıyordu. Ama gerekli gereksiz her konuda yeteneği olan Jungkook'un bu konuda pek başarılı olduğu söylenemezdi. Her ne kadar yapılı bir vücuda sahip olsa da Namjoon'un ağırlığını taşıyamıyordu.
Bir de şu sıralar stresten dolayı iyice güçsüz düşmüştü.
Jungkook sonunda çırpınmaktan yorulduğunda pes etti ve "Hadi üstümden kalk. Hiçbir şey yapmayacağım." dedi.
Namjoon şüpheyle onu süzdü ve üzerinden kalkarmış gibi yaptı. Jungkook kaçmaya kalkıştığında tekrar bütün ağırlığını ona verdi.
"Seni adi yalancı pislik!"
Jungkook kahkahalarla gülerken "Her seferinde buna inanıyorsun. Ama yine çok zekisin, yine çok zekisin. BEN BU KADAR ZEKİ BİR ADAMLA AYNI EVDE DURMAK İSTEMİYORUM!" dedi.
Namjoon onaylamaz bir şekilde kafasını salladı. "Sadece bir gece duracaksın zaten. Dua et ki evde benden başka kimse yok. Yoksa seni kesin kovarlardı."
Jungkook kaşlarını kaldırıp sırıttı. "Bence kız kardeşin beni kovmazdı. Sonuçta çok yakışıklıyım."
Namjoon bileğindeki aynı yeri tekrar ısırdığında Jungkook yine haykırdı. Sonra da gülmeye başladı.
Jungkook gülmesi bittiğinde hyungunun yüzüne baktı. Namjoon gülümseyerek onu izliyordu. Jungkook hyungunun gereğinden fazla büyük olan gamzelerini izlerken "Dünyanın bir ucuna sadece sınav olmaya gittiğime inanamıyorum hyung." dedi.
Namjoon hafifçe güldü ve Jungkook'un üstünden kalkıp yanına uzandı. Şimdi ikisi de boş boş tavanı izliyorlardı.
"Amerika dünyanın bir ucunda değil. Aramızda sadece Pasifik okyanusu var. Ayrıca üniversitenin gezi klubü sana on günlük bir tatil planı ayarladı. Sınavdan sonra gönlünce eğlenir evine dönersin. Mutlu olman gerekir ama sen bebek gibi ağlıyorsun!"
Jungkook "Ama içimde tuhaf bir şekilde kötü bir his var." diye mırıldandı ama Namjoon onu duymamıştı.
Namjoon'un gereksiz yere uzayan nutuklarından kaçmak için"Sınav yüzünden çok stres yaptım herhalde." dedi. Tamamen yalan da sayılmazdı hani.
Namjoon yattığı yerden doğrulup Jungkook'u gıdıklamaya çalıştı. Ama Jungkook taş gibiydi. Asla etkilenmiyordu.
"Aigooo! Benim küçük Kookie'm sınavdan mı korkuyormuş? Benim küçük Kookie'm stres mi yapmış? Benim küçük Kookie'm büyümüş de yurt dışına tatile mi gidiyormuş? Benim küçük Kookie-"
"HYUNG N'OLURSUN SUS! DAHA FAZLA DİNLEYEMEM! SUS, SUS, SUS!"
Namjoon hunharca gülmeye başlamıştı. Jungkook somurtmaya çalışsa bile o da gülmesini saklayamıyordu.
Jungkook düşünceli bir şekilde "Acaba sabah erken kalkıp eve mi uğrasam?" diye sordu. Ertesi gün uçağı kalkacaktı ve Namjoon'un evi havalimanına daha yakın olduğu için bu gece orada kalacaktı. Namjoon'un babasının ve kız kardeşinin o gün evde olmaması da küçük bir tesadüf olmuştu.
Bir kaç saat önce annesi, babası ve ağabeyiyle vedalaşmıştı. Annesi biraz duygusal davrandığı için Jungkook kendini kötü hissediyordu. Belki de içindeki bu kötü hissin sebebi ailesinden ilk defa bu kadar uzağa gitmesiydi.
"İstersen uğrarız."
Bu şekilde bir kaç saat boyunca sohbet edip gülüştüler. Bir ara Jungkook'un karnı acıktı ve sohbetlerine mutfakta yemek yerken devam ettiler. Ne de olsa on altı yıl sonra ilk defa bu kadar uzun süre ayrı kalacaklardı. Tam tamına on bir gün.
Jungkook gireceği sınava çalışırken kendini o kadar zorlamıştı ki son zamanlarda çok yorgundu. Bu yüzden yatağa yattığında çok geçmeden uyuyakalmıştı.
Namjoon Jungkook'un kalemliğini salonda bulunca onu vermek için misafir odasına gitti. Jungkook'un uyuduğunu görünce sessizce kalemliği komidinin üzerine bıraktı ve Jungkook'un üzerini örttü. Ağustosta olmalarına rağmen geceleri soğuk oluyordu.
Namjoon'un onun yüzünü incelerken gördüğü tek şey, kitabın sayfasının kestiği parmağına yara bandı yapıştırdığı zamana göre biraz daha büyümüş bir çocuktu.
Çünkü aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, kahramanlar hep kahraman olarak kalırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
death of a hero {namkook}
Kurzgeschichten→ bir huimang eseri, tamamlandı Çünkü gerçek kahramanlar uzaklara gitseler bile yaptıkları güzellikler asla unutulmazdı. {01.09.1983} © tüm hakları o uçağın cam kenarında oturan siyah saçlı çocuğun güzel kalbinde saklıdır