{01.09.1983}
"Pasaportunu, kimliğini, bavulunu falan her şeyini kontrol ettin değil mi? Bak sonra sorun çıkmasın? Daha fazla ayrı kalmaya dayanamayacağım."
Jungkook ahizenin diğer ucundan gelen heyecanlı sese karşı gülümsedi. O da Namjoon'u çok özlemişti ve bir an önce kavuşmak istiyordu. Bir kaç saat geçmesini bile bekleyemeyecek hale gelmişti.
"Kontrol ettim hyung. Sen hiç merak etme. Ayrıca sabah geldiğimde ta oradan başımın etini yemenin cezasını çekeceksin!"
Namjoon kaşlarını çattı ve ahizenin alt tarafını ağzına iyice yakınlaştırıp yan odadaki babasının duymaması için biraz kısık bir sesle bağırdı.
"Asıl sen giderken havaalanında tişörtüme sildiğin sümüklerin cezasını çekeceksin!"
Jungkook bir anda gelen bu yüksek ses yüzünden yüzünü buruşturup ahizeyi kulağından uzaklaştırdı.
Yaptığı şeyi hatırladığında ise korkuyla dudağını ısırdı ve gözleriyle bulunduğu havaalanını taradı.
"Hyung dönünce şu Geongmin konusunu konuşsak mı?"
Konuyu değiştirmek tek kurtuluş yolu gibi gelmişti ama seçtiği konudan da hayır geleceğe benzemiyordu.
Namjoon suratına yayılan kötü adam gülümsemesi yüzünden değişen bir ses tonuyla konuştu. "Sen dönünce seni neler bekliyor bilemezsin. Ümüğünü sıkmak için pusuya yattım velet!"
Jungkook ağlamaklı bir ses çıkardı. "Hyung vazgeçmek için çok uğraştım. Ciddiyim benim bir suçum yok. Hepsi benim bu tatliş kalbimin suçu. Onun da ümüğünü sıkamayacağına göre... bence yırttım." Son iki kelimeyi fısıldayarak söylemişti ve Namjoon onu duymamıştı.
"O zaman o tatliş kalbini sökerim. Gerçi bence pek de tatliş değil."
Jungkook gözlerini devirdi ve Namjoon'u ne kadar çok özlediğini düşündü. Neredeyse iki günde bir otelin önündeki ankesörlü telefondan onu aramıştı ama yine de çok özlemişti.
Namjoon Jungkook'un cevap vermediğini görünce boğazını temizledi ve Jungkook'u kendine getirdi. "Doğum günün kutlu olsun minik tavşan. Gidip annene 22 yıl önce senin gibi birini doğurduğu için baş sağlığı dileyeceğim."
Jungkook şaşkınlıkla etrafına bakındı. "Bugün 1 Eylül mü? Ağustos'ta değil miyiz?"
Namjoon güldü ve "Şu an Kore'de 1 Eylül'deyiz. Aramızda 13 saat olduğu için tuhaf gelmiş olabilir." dedi.
Jungkook da bunun üzerine güldü ve teşekkür etmek için ağzını açtığı sırada gözleri telefonun küçük yeşilimsi ekranına takıldı.
"Hyung sürem doluyor! Eve dönünce yüz yüze konuşuruz, olur mu? Bir saat sonra uçağa binmiş olurum, sabah dokuz gibi de uçak Kore'ye iner. Gelip beni al, tamam mı?"
Namjoon gözleriyle küçük salonu taradı ve "Bekliyor olacağım." dedi.
Jungkook tam kapatıyordu ki ahizeyi tekrar kaldırdı. "Hyung! Biliyorsun ama yine de söyleyeyim... Sınavım çok iyi geçti. Hastalığına tedavi bulabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. Bir de annemi, babamı, ağabeyimi, Geongmin'i v-ve seni... çok s-seviyorum. Ne olursa olsun..."
Namjoon derin bir iç çekti ve "Biz de seni çok seviyoruz." dedi. Tam o sırada telefon süresi dolduğu için kapanmıştı.
İkisi de bir süre ellerinde ahizeyle ayakta dikildiler. Sonra Jungkook bulunduğu telefon kulübesinden çıktı, Namjoon da ev telefonunu sehpanın üzerine bırakıp odasına geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
death of a hero {namkook}
Historia Corta→ bir huimang eseri, tamamlandı Çünkü gerçek kahramanlar uzaklara gitseler bile yaptıkları güzellikler asla unutulmazdı. {01.09.1983} © tüm hakları o uçağın cam kenarında oturan siyah saçlı çocuğun güzel kalbinde saklıdır