KAYIP

194 12 0
                                    

Yorucu bir iş seyahatinin ardından, aksilikler peşini bırakmamış, evine otobüs ile geri dönmek zorunda kalmıştı. Yol boyunca istifasını vermesi gerektiğini ama sorumlu olduğu karısı ve çocukları için yeni bir iş bulmadan istifasını veremeyeceğini düşünüp durdu. Onun için bu iş seyahati hiçte beklediği gibi gelişmemişti. Çok istediği ve hakettiğini düşündüğü terfiyi de alamamıştı. Bitkin bedeninin yanına bir de ruh yorgunluğu eklenmişti. Zamanının yarısını boşa tüketmiş, yeni başlangıçlar için de geç kalınmış hissediyordu. Umutları düşlerini süslemiyordu artık. Hayal kırıklıkları ve yorgunluğu içerisinde bir de kimseyi görüp mutluymuş taklidi yapamayacağından, otogara onu almak için kimsenin gelmesini istememişti. -"Atlarım bir otobüse gelirim." demesi de yetmişti zaten gelmemelerine. Aksilikler bir türlü peşini bırakmamıştı, geldi mi peşpeşe gelmezse olmazdı zaten. Yolda otobüsün tekeri patlamış ve gecikmesine neden olmuştu. Ne çok geç bir saatti ne de erken, hayatın tamamen durmasına ramak kalan saatlerdendi. Tüm şehir uykuya dalmadan önce içerisinde son bir temizlik yapıyordu adeta.

Gideceği yere otobüs ve dolmuş bu saatlerde kalmazdı ama metronun son bir seferi daha vardı. Elindeki bavulu ve aldığı hediyelik eşyalarla, metroya doğru hızlı adımlarla ilerledi. İstasyonda gitmeye hazırlanan bir kaç görevli dışında kimse yoktu. Bu nasıl olabilirdi? Metronun bir bölümü tadilata girmiş, seferler tam olarak durdurulmasa da seyreltilmiş ve son seferide on beş dakika önce bitmişti. Hayatı hep böyle kıl payı kaçırmalarla mı devam edecekti? Evi şehrin en kuzeyindeydi, taksiyle dönemeyecek kadar uzun bir yolu vardı. Şimdi ne yapacaktı? En azından kardeşini aramadığı için kendisine kızgındı. İnsanlar ondan bir şeyler istediği zaman elinde, gönlünde ne varsa hepsini kendine bile bırakmadan paylaşmaya hazırdı hep ama iş başkalarından istemeye gelince ufak istekler bile büyüyordu gözünde ve devasa bir yük olup eziyordu sanki ruhunu. Yine kendi işini kendi halletmeliydi, otogarın danışmasına doğru ilerleyip gideceği yere bir servis bulup bulamayacağını sormaya karar verdi. Şehrin merkezine sürekli servisler olduğunu biliyordu, ucuz otellerin hepsi dolu olurdu bu saatte. Otele gitmektense eve olan onca yolu taksiyle gitmek bile daha hesaplı olabilirdi, ödenmeyi bekleyen taksitler ve çocukların masrafı varken de, eve gitmek için bir araç bulamazsa geceyi otogarda geçirmek en mantıklı olanıydı şuan. Danışmada gençten bir görevli dışında kimse yoktu, yanına varıp gideceği yere bir servis olup olmadığını sordu. -"Maalesef efendim gideceğiniz yere servisimiz bulunmamaktadır." cevabını alınca da, "Peki yakınlarına da mı servis yok ? diye sordu. Genç görevli kafasıyla olumsuz bir işaret yaptığı sırada yaşlı bir adam yanlarına gelip; "Aksayan metro seferleri nedeniyle, gideceğiz ilçenin merkezine geçici süreliğine bir servis bulunmakta." dedi ."Giden yolcu peronlarının bulunduğu katta 113 numaralı peronda, kalkış saatini ve de sizi bekliyor." diye de ekledi tuhaf bir ses tonuyla. Yaşlı adam, yaptığı yersiz espirisine gülerken genç adamın ilginç bir şekilde içi ürpermişti. Ne soğuk bir adam diye geçirdi içinden, yaşlı adama teşekkür edip, servisin olduğu alana doğru yöneldi.İçini bir huzursuzluk kaplamıştı ama sabaha kadar otogarda beklemekten daha iyiydi yaşlı adamın teklifi. 113 nolu perona doğru ilerlerken kalabalık insan toplulukları yavaş yavaş azalıyor, otogarın aydınlatmaları giderek loş ve cılız bir ışık hüzmesi halini alıyordu. Yanından geçtiği diğer servislerde neredeyse tüm ilçelerin isimleri yazılıydı. Her yere servis vardı da sadece kendi semtine servis yokmuş gibi gelmişti. Madem zorda kalınınca kendi uzak semtine de sefer çıkarıyorlardı da neden bu seferleri düzenli hale getirmiyorlardı ki, böylelikle daha az semttaşı zorluk çekerdi. Genç adam 113 nolu perona vardığında, karşısında eski bir servis duruyordu. Eski olduğu kadar bakımsız ve külüstürdü araç, uzun zamandır bekletildiği yerden çıkarılmamış gibi bir hali vardı, aracın bu halini görenler otomatik olarak kaza senaryoları geçiriyorlardı içlerinden. Minibüsün önünde başkanın koruması gibi görünen iri yarı bir muavin duruyordu. Minibüsten içeri girip bavulunu bıraktı. Hediyelik eşyaların olduğu çantasını da yanına alarak aşağı indi. Koruma kılıklı muavine kalkış saatini sordu, hareket etmesine neredeyse bir saat vardı. Sabaha kadar otogarda beklemeyi göze alan birisi için bir saat çokta sorun olmazdı. Bu külüstür aracın bile bir koruması varken, bende sahipsiz değilimdir elbet diye düşünerek aracın yanından uzaklaşırken, tüm olumsuzluklara rağmen halinden memnun olduğunu hissederek biraz da olsa yaşadıklarının kasvetini üstünden atabilmişti. Hava aşırı derece sıcak ve bunaltıcıydı. Tuvalete gitti elini yüzünü yıkayıp, büfeden atıştırmalık birşeyler ve su alarak servisine geri döndü. Otogarın bitmek bilmeyen koşuşturması ve karmaşası içerisinde daha fazla burada kalmak istemeyecek kadar yorulmuştu bedeni. Loş ışıkları aşıp perona vardığında daha önce fark etmediği yazıyı fark etti.Minibüsün önündeki tabelada Maraz yazıyordu. Çocukluğunun da geçmiş olduğu bu şehirde değil Maraz isminde bir semt, mahalle bile olduğunu anımsayamamıştı. Minibüsün içi boş sayılırdı, rastgele bir köşeye oturup, atıştırmalıklarını yedi, saatine baktı, minibüsün hareket etmesine yarım saat vardı. Çantasından defter ve kalem çıkararak o anki ruh halini, gelen ilhamın da etkisiyle kağıda dökmeye başladı...

MARAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin