Genç oğlan kucağında taşıdığı oğlu ve yanında yürüyen eşi ile beraber hastaneye ağır ağır ilerliyordu. Bugün her zamanki saati yerine bir kaç saat daha geç gelmişti. Tek değildi çünkü, babasını tanıştırmak istediği misafirleri vardı. Hastanenin önüne geldiklerinde, oğlunun sabırsız davranışları güldürmüştü genç adamı. "Hızlı yürü baba! Dedemi özledim hadi!" diyerek bağırıyordu küçük çocuk. Dedesini uzun zaman sonra ilk kez görecekti ve ona sarılmayı çok istiyordu. Genç adam oğlunun istediği gibi hızlandığında, yanlarında ki eşi de gülmüş ve onlara yetişmek için koşmak zorunda kalmıştı.Genç adam hep yaptığı gibi koridordan geçerken, hemşirelere selam verdi, fakat suratlarındaki mutsuz ifadeyle birlikte bir geri dönüt alamadığında, yoğun iş temposuna yordu bunu. Belki de öyle olduğunu düşünmek istedi. Farkında olmadan adımları yavaşladığında, oğlu daha fazla dayanamayacak sinirle kucağından atladı ve dedesinin olduğunu düşündüğü odaya koştu. Genç adam giden oğlunun ardından, kendine gelmeye çalıştı. Ancak göğsü bilmediği bir nedenden daralıyorken bunu yapması zordu. Eşi durumu farkettiğinde kocasına yaklaşıp elini tuttu ve, "Hadi gidelim, baban bekliyor." diyerek gülümsedi. Genç adam derin bir nefes vererek, eşinin arkasından odaya ilerledi.
Tam odanın kapısının önüne geldiklerinde, içerden ağlayarak çıkan oğlu ile, telaş içinde odaya koştular. "Dedem yok." dedi küçük çocuk burnunu çekerek. "Hani bizi bekliyordu, dedem nerde baba?" Genç adam odada, boş bir yatak ve kapalı perdelerle karşılaştığında, oğlunu odadan çıkartarak koridorun başında ki hemşirelere koştu. Giden eşinin ardından, ağlayan oğlunu yanına çekip sarıldı ve bomboş odaya bakarak dolan gözlerini sildi Taehyung.
Genç adam az önce gördüğü tüm hemşirelerin gittiğini, yalnızca birinin titreyerek ona bakmasına anlam veremedi. "Babam." dedi eliyle koridoru gösterip, gözlerini kırpıştırarak. "Babam odasında yok, nerede?" Hemşire yavaşça öne doğru bir adım attı ve elleri arasında tuttuğu mektubu, genç adamın avuçlarına bıraktı. Ve çekip gitmeden önce de; "O sizi hep hatırladı, bize hep sizi sevdiğinden bahsetti. Üzgünüm.." diyerek arkasını dönüp mavi ışıklar altında kayboldu. Genç adam kırışmış mektuba bakarken, çoktan ağlıyordu. Yer ayaklarının altından kayıp, soğuk zemine düştüğünde, titreyerek kağıdı açtı ve önüne yamuk bir el yazısıyla yazılmış satırlar düştü.
**
"Hasret kaldığım, hüzün kokulum, oğlum;
Bana çok kızacaksın biliyorum, seni bırakıp gittiğim için affetmeyeceksin belki de. Ama üzgünüm oğlum, ben yapamadım, babandan, evim'den uzak kalmayı başaramadım.
Bugün onsuzluğun tam yirmi beşinci yılı. Nefessiz kaldığım, koca yirmi beş yıl. Her gece ağlayarak uyuduğum o yirmi beş yıl. Babandan sonra aklımı kaybettiğimde, seni de almışlardı elimden. Sen, seni bıraktığımı düşündün belki de fakat ben her gün seni aradım oğlum. Hastaneden sayısız kez kaçtım, evimize gelip seni bekledim hep. Baban yoktu, sende yoktun. Kaçtığım her saniye yakaladılar beni, tedavim uzadı, senden ayrı kaldığım yıllar gibi. Verdikleri ilaçlar öyle ağırdı ki, bir zaman sonra kaçacak gücü bulamadım kendimde. Her gece rüyalarıma girdin, benden nefret ettiğini söyleyip durdun. Günlerce bu rüyaların etkisinde kaldım ve günün birinde tamamen delirdim. Seni, sizi unuttum. Alıştım bu kötü hayata derken, sen buldun beni. Odama girdiğin ilk dakika hissetmiştim seni.
Onun gibi kokuyordun çünkü, tıpkı baban gibi kokuyordun.
Benimle konuşmadın, ama dizlerime yaslanıp ağladığında ruhunda ki acıyı vermiştin bana. Hiç durmadın oğlum, o gün hep ağladın. İkinci gün biraz daha iyiydin, bana ailenden bahsettin. Üç yıl önce evlendiğini ve bir oğlun olduğunu anlattın. Resimler gösterdin bana gülümseyerek, fakat son resme geldiğinde ellerinin titreyişi benim de içimi titretmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mor salıncak' /namseok
FanficBu, bir gece yarısı salıncakta asılı bulunan çocuğun öyküsü. #minicikbirhikaye