Yağız gözlerini açtığında nerde olduğunu anlayamadı. Kalkmak istedi ama bağlı olduğu zincirler hareketini kısıtlamıştı.
"Ne oluyor lan!" diye söylenirken arabadaki maskeli kişiyi hatırladı. Seslendi kapıya doğru.
"Hey!! Kimsin!! Neden kaçırdın beni!"
Ses gelmeyince zincirlerden kurtulmaya çabaladı ama başaramadı. Tekrar bağırdı. "Hey!! Kimsin dedim!!!"
Sara en güzel haliyle karşısına çıkmak istemişti. Sevdiği bir elbiseyi üzerine geçirip hafif makyaj yaptı. Saçlarını da dalgalı şekilde omuzlarının üzerine bıraktı. Hazırlanması bitince mutfağa geçip kahvaltı tepsisine koyacağı bir kaç şeyi de hazırlayıp çayını doldurarak odaya gitti.
İçeri girdiği an onu gören Yağız'ın gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
"Tahminimden erken uyadın. Neyse ki kahvaltını hazırlamıştım."
"Kimsin sen?"
"Adım Sara. Benden korkmana gerek yok."
"Kime çalışıyorsun? Ne istiyorsunuz benden? Eğer amacınız fidye falan istemekse beni bırakırsan veririm istrdiğiniz parayı."
"Öncelikle çoğul konuşmayı bırakmalısın çünkü her şeyi tek başıma planladım ve yaptım. İkincisi istediğim şey fidye değil çünkü sayamayacağım kadar param var zaten. Üçüncüsü senden istediğim tek şey beni tanımaya çalışman."
Yağız şaşkınca baktı karşısındaki kıza. Kafayı yemiş olmalıydı.
"Ne saçmalıyorsun sen? Niye tanıyayım ben seni?"
"Bunları konuşacak çok zamanımız var Yağız Çetiner. Şimdi kahvaltı zamanı."
Yağız'ın sevdiği şekilde hazırlamıştı her şeyi. Menemeni bol yumurtalı severdi mesela Yağız. Sara da öyle yapmıştı. Krebi içine çilek reçeli sürerek yemeyi severdi. Onu da hazırlamış rulo halinde koymuştu tabağa. Muhlamaya bayıldığını da biliyordu. Sırf bu yüzden yapmayı öğrenmişti. Şimdi parmaklarını yedirtecek kadar güzel yapıyordu. Ama bir günde tüm sevdiklerini yapmış olmamak için onu da ertesi güne bırakmıştı.
"Tuvalete gitmem lazım."
"Tabi...Karşı kapı."
"Çözmeyecek misin?"
Sara gülümsedi. "Çözersem gideceğini biliyorum. Sonuçta beni alt edebilecek kadar güçlüsün. O yüzden zincirleri özel yaptırdım."
Tuvalet ve duş ihtiyacına göre uzatılabilecek şekilde hazırlanmış bir sistem olduğundan birleşim yerlerindeki kilitleri açıp geri çekildi. "Gidebilirsin."
Kesinlikle zeki bir kızdı ve Yağız böyle oyunlarla kaçamayacaktı belli ki. Tuvalete giderek işini halletti. Ellerini yıkayıp geri döndüğünde kendisi için hazırlanan kahvaltıyı yedi. Çay da sevdiği gibi tavşan kanı ve şekersizdi.
"Nerden biliyorsun nasıl sevdiğimi? Menemen, krep, çay...Hatta yeşil zeytini çok sevdiğimi herkes bilmez. Sadece evdekiler..."
"Hakkında senin bile unuttuğun şeyler biliyorum emin ol."
"Peki neden kaçırdın beni? Pek suçluya benzemiyorsun."
"Valla burda suçlu olan ben değilim sensin."
Kaşları çatıldı Yağız'ın. "O ne demek?"
"Kalbimi çaldın. Bence polis gelse en büyük cezayı sen alırsın."
"Anlaşıldı...Sanırım hayranlarımdan birisin."
"Hayranaşık diyelim...Yani ben öyle diyorum kendime. Oynadığın ilk dizide başrolün kankasıyken gördüm ilk seni. O günden beri seninle tanışmaya çalışıyorum."
"Normal yollar deneseydin ya."
"Denedim. Röportaj yaptım seninle gazeteci kılığında, sonra makyözün oldum, kostümcün oldum, kahveni getirip götürdüm. Defalarca çıktım karşına."
"Farketmediğim için de kaçırmaya karar verdin. Cesaretine hayran kaldım doğrusu."
"Cesur kızları sevdiğini biliyorum ama benimki cesaret değil. Kendimi farkettirmek için başka yolumun kalmadığını anlamam."
"Peki beni kaçıracak kadar çok mu hayransın?"
"Hayran değilim ya söyleyip durma şunu. Sadece hayran olan biri çocukluğunda yedi yaşına kadar altını ıslattığını bilmez. Ya da çocukken süt içmekten nefret ettiğin halde annenin zorla içirdiğini herkes bilmiyor."
"Yok artık..."
"Sinirlenmeye başladığını alnında beliren bir damardan anlayan kaç kişi var peki?"
"Sen sapık falan mısın? Nerden biliyorsun bu kadar şeyi?"
"Sapık değilim aşığım."
"Ve beni kaçırıp kendine aşık etmeye çalışacaksın?"
Sara'nın kaşları havalandı. "Saçmalama. Tabi ki bana aşık ol diye getirmedim seni. Sadece kendimi anlatmak istedim. Ve o kadar hayranın arasından beni dinlemen için bir sebebin yoktu. Onlardan farklı olduğumu görmeni istedim."
"Şuan muhtemelen her yerde beni arıyorlar. Yakalanmaktan korkmuyor musun?"
"Hayır. Burda bizi kimse bulamaz. Yani ben izin vermedikçe gitmen imkansız."
Ofladı Yağız karşısındaki kızın inadına. "Ne kadar beni burda tutmayı planlıyorsun onu söyle bari."
"Korkma bir ömür seni burda saklamayacağım. Kısa bir süre... En azında bir yerlerde böyle bir kız vardı diye ara sıra aklına gelebileceğim anılar bırakana kadar."
"Garip bir kızsın."
"Normal olmadığımı kabul ediyorum. Ama bendeki ne hayranlık ne sapıklık ne de takıntı. Bunu bil ve korkma lütfen. Ufak bir tatil gibi düşün. İşlerden, paparazzilerden, üstüne üşüşenlerden ve aşık olmadığın sevdilinden uzakta kafa dinleyeceksin fena mı? Sonra benden kurtulunca da seni kaçırdığımı anlatır yakalatırsın."
Gülmeden edemedi Yağız bu kız kesinlikle manyaktı. Ama kızamıyordu da.
"İyi o zaman. Ailemi en azından arayıp haber vereyim iyi olduğumu. Korkmuşlardır anladılarsa."
"Annene mesaj attım yolda. Merak etmeyeceklerdir."
"Otoparkta kameralar vardı. Görüntülerde görünüyorsan kaçırıldığımı biliyorlardır."
"Bu kadar şeyi düşünen ben, bunu düşünmedim mi sence?"
"Doğru. Düşünmüşsündür..."
Arkasına yaslanıp bir kez daha ofladı. Bir kız tarafından kaçırıldığına inanamıyordu. Güldü kendi kendine. Birine anlatsa kıçıyla gülerdi herhalde. Kurtulduğunda da söylemese iyi olacaktı.
Aslında bir yandan böyle bir şeyi başka kimsenin yaşayamayacağını düşündü. Kaç kişi kadın hayranı tarafından kaçırılırdı ki böyle? Belki de gerçekten burda kafasını dinlemeliydi. Sessiz sakin bir yerde oldukları belliydi.
Ayrıca kız güzeldi. Eğlenceliydi. Kötü birine de hiç benzemiyordu. Biraz bu duruma katlanabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Büyük Hayran (Kısa Hikaye) -TAMAMLANDI-
ContoGörüp görebileceğiniz en çılgın hayranı okumaya hazır mısınız? :))