4 ağustos 2019
saat 06.00Yeni bir güne daha uyanmıştı panu. Tekrar. Her sabah olduğu gibi pencerenin önündeki yoğun fesleğen kokusuyla ve komidinin üzerinde duran soğumuş kahvesiyle güne başlamıştı. Ama doğrulmaya hali yoktu , aynı pozisyonda sadece gözlerini açarak bekliyordu. Onu gören biri öldüğünü bile düşünebilirdi.
Kalkmak istemiyordu. Dünyada hiçbir şeyin yapılmaya değer olduğunu düşünmüyordu, haklıydı da Dünyada hiçbir şey yapılmaya değer değildi.
Önce titrek elleriyle gözlerini kaşıdı. Yorgun hissediyordu, yorgun ve ağır. Halsizdi. Uyandığı için üzgündü çünkü uyanmasına hiç gerek yoktu.
Yalnızdı... Bir yetimin mezarı gibi yalnız ve sessizdi.
Dogrularak ayaklarını soğuk parkenin üzerine koydu. Alışmıştı artık ayakları altındaki soğukluğa o yüzden şikayet etmiyordu.
Yüzünü yıkamak için banyosuna ilerledi. Işığı yakarak banyodan içeriye girdi. Işık etrafı pek fazla aydınlatmıyordu ama bu panu için sorun değildi. Işığı değiştirmek için fazla halsizdi.
Lavabosuna ilerledi ve kirli aynasında yüzünü inceledi. Ayna kirli olduğu için mi bu kadar kötü görünüyordu yüzü ? Suyu açarak yüzünü yıkadı. Soğuk su belki yüzündeki bu çirkinliği alırdı, öyle umuyordu.
Doğruldu ve tekrar aynaya baktı. Kirliydi ve bu ayna yüzünden değildi.
Yüzünü inceledi bir süre, sonra ellerine baktı. Düşündü...Çok fazla düşünüyordu.
Aynadaki yüz ona yabancı gibi geliyordu. Aynadaki yansıma kendi değildi. Bir gün bu kirli aynada gördüğü çirkin yüz ölecekti. Ayrılacaktı bu dünyadan. Bu hisse pek yabancı değildi.
Ellerine baktı. Elleri toprağın altında çürüyecekti. Güzel olmanın ne anlamı vardı ki ?
Işığı kısık banyosundan çıkıp odasına ilerledi. Komidinin üzerinde duran soğuk kahveyi aldı ve küçük yudumlarla içmeye başladı. Soğuk kahveyi seviyordu.
Penceresinin önüne gelerek fesleğeninin yaprağına küçük bir öpücük kondurdu, okşadı ve sabahını güzelleştirdiği için teşekkür etti.
Gözleri yan tarafındaki balkona kayınca utanarak o tarafa baktı. Balkonuna bakarken bile çekiniyordu panu. Ne zaman bu kadar çok sevmeye başlamıştı onu ?
Balkon boştu bu sabah. Doradan hiç iz yoktu ev boş gibiydi. Bu Panunun kalbinde tarif edilmesi zor bir ağrı bıraktı. Düşündü.... Dorayla başka bir zamanda başka bir mekanda başka biri olarak karşılaşsaydı nasıl olurdu?
O zaman bu kadar utanır mıydı ondan ya da bu kadar çok sever miydi?
Panu düşünmeyi bile göze alamadığı korkularla yüzleşiyordu.
23 yaşında olmasına rağmen artık genç değildi ve kalbi , ölülerin ardından yas tutarak geçen yorucu yıllar yüzünden neşeye ayak uyduramıyordu.
Neşe onun için neydi ?
Kafasındaki düşünceler bedenini tümüyle ele geçirmişti sanki. Rahatlamak için telefonundan klasik müzik açıp telefonu komidinin üzerine koydu. Müzik onu hep rahatlatırdı,çünkü böyle zamanlarda ruhunu hep müziğe teslim ederdi, eğer müzik ruhunu esir alırsa şanslıydı çünkü bütün ruhlar müzik tarafından esir alınmaya layık değillerdi.
Soğuk kahvesinden aldığı küçük yudumlarla girdiği bu düşünce havuzundan onu zilinin sesi uyandırdı. Uzun süredir zilinin sesini duymamıştı. Şaşırdığı için gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştı. Buraya taşındığı günden beri zili hiç çalmamıştı. Bu melodiye sahip bir zili olduğunu bile bilmiyordu.
Şaşkın ve sorgulayıcı bir tavırla kapısının önüne vardı. Delikten dışarıya baktı ama görünürde hiçbir şey yoktu. Titrek elleriyle kapıyı yavaşça açtı ama etrafta görünür bir şey yoktu. Etrafa iyice baktı.... baktı , baktı ve baktı. Sonra gözlerini yere indirdi baktı , baktı ve baktı. Yerdeki küçük tepsiye baktı. İçi çilek dolu olan tabaklara baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evrifaessa (Gay)
Romancekapının önüne konulan yemekler insanı nasıl hayata döndürebilirdi ki ?