〄 Dokuzuncu Kat | 1/2

184 21 8
                                    

-1- / 2

Aniden "Ben gelmiyorum." dedi Çiçek. Yüzünde küskün bir ifadeyle çantasını alıp ayağa kalktı. "Canımı yerde bulmadım ben, otelde görüşürüz."

Ağızlarını açıp tek kelime edemeden Çiçek'in kafeden çıkıp gidişini izlemişlerdi. Lalin o an gerçekten arkadaşının gereksiz evhamlandığını düşünüyordu. Adamı tanımıyorlardı, bu konuda haklıydı ama canımı yerde bulmadım diyerek kalkıp gitmesi de biraz abartıydı. Yoksa değil miydi? O an bu sorunun cevabını düşünemeyecek kadar yorgun düşmüştü. İki kız arkadaşının arasında kalıp bir karar merci olmak bazen delirtici seviyeye gelebiliyordu.

Buket "Hadi, gidelim de şu atölyeyi görelim bakalım." dedi Ray'e. Adamla önden giderken arkalarından Lalin'in gelişinin verdiği o güven hissi vardı. Laf lafı aşarken eli işveli bir ifadeyle saçında dolaşırken kulağına gitti. Küpesinin teki yoktu. "Küpem... Küpem yok." Bu kadar endişelenmesine anlam veremeyen Lalin'e "Babamın doğum günü hediyesiydi, burada kaybettiysem yandım!" derken bakışları yerleri tarıyordu. Belki buralarda düşürmüşümdür, hissi yanılıyor olabilirdi çünkü yollarda parlayan bir küpe göremiyordu.

"Sakin ol Buket, belki otelde düşürmüşsündür."

"Ay yok, ben gidip kafeye bakacağım."

Lalin "Tamam, birlikte dönelim." demesine kalmadan kızın "Acilen bulmalıyım." diye söylenerek yollara düşüşüyle şaşkına döndü. Ne yapacağını bilemedi. Adamı öyle dımdızlak bırakıp gidebilirdi ama bu hiç de hoş bir davranış olmazdı. Öte yandan Buket'in onu orada öylece bırakıp gitmesine de biraz bozulmuştu hani. Gel veya gelme deseydi daha kolay olurdu belki. Ancak yine de bunu yadırgamadı, çünkü onun takılarına olan düşkünlüğünü iyi bilirdi. Hele o küpeyi çok sevdiğini iyi biliyordu. O pırlanta küpeleri babası 20. yaş gününde hediye etmişti ve ertesi gün okula küpeleri takmış takıştırmış bir biçimde gelmişti.

"Tek başına ürkeceksen Çiçek'le gidebilirsin."

O ve ürkmek ha? Gülünçtü doğrusu. Neden korkacaktı ki? Umursamaz bir biçimde omuz silkerek "Yo, benim için sorun değil." yanıtını vermişti. Bu adamdan ne gibi bir zarar gelebilir ki, diye düşünürken ne kadar yanılabileceğini hesaba katmamıştı anlaşılan. Bazen cesaretin de fazlası zarardı, bunu anlayabilmesi için ciddi biçimde tecrübe etmesi gerekiyordu.

Atölye gerçekten de arka sokaktaydı, göz açıp kapayıncaya kadar binaya gelmişlerdi. Fakat küçük bir detay vardı ki bu tam olarak atölyenin dokuzuncu katta bir daire çıkmasıydı. Adam onu evine getirmişti. Pekâlâ, gereksiz evham konusunu bir daha düşünmeliydi. Belki de bu defa evham yapan kendisiydi. Durum biraz şüphe uyandırıyordu, doğru. Ama evini atölye olarak kullanan ilk sanatçı Ray değildi herhâlde. Bunu biliyordu. Etrafa bakındığında geniş odaların bulunduğu bu ev tam cennetti. Duvarlardan birinin köşesinde bir komodin vardı ve üzerindeki küçük heykelcik oldukça şirindi. Genç bir kadının portresi gibiydi, heykel kadının omuz hizasında bitiyordu. Ray "Bu taraftan buyur." diyerek kendisini diğerlerinden biraz küçük bir odaya yönlendirmesi üzerine çekingen bir ifadeyle kapıdan içeri girdi. Odada birkaç boydan heykel, birçok portreyi andıran küçük heykelcikler vardı. Hepsini teker teker inceledi. Buraya gelme konusunda pek istekli değildi, yalnızca Buket için kabul etmişti ve o şimdi burada değildi. Yine de adamın yalancı bir sapık olmadığını görmek rahatlatıcıydı. Gerçekten heykeltıraştı ve burası da kısmen onun atölyesiydi. Artık rahat bir nefes alma vakti gelmişti galiba. Fakat ne yalan söyleyecekti ki, kapıdan içeri girer girmez karşısına salon yerine balkon manzaralı bir yatak odasının çıkması başta oldukça endişelendirmişti onu. Bu konuda yanıldığını görmesi içini biraz olsun rahatlatmış ve adama kısmen güvenmesini sağlamıştı. Kısmen. Evin merkezi olan yatak odasına döndüklerinde küçük koltuklardan birini gösteren adama teşekkür ederek nazikçe teklifi reddetti.

Dokuzuncu Kat ღYAKINDAღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin