Görselde Callie var, iyi okumalar arkadaşlar.
Langerapon
Kraliçe keyifle yemeğini yiyordu. Uzun sofrada karşısında Alfa’sı Nathan, yanındaysa kızı Robin oturuyordu. Bugün sofrada ailesi dışında iki önemli misafirleri vardı. Terry öksürerek dikkatleri üstüne çekti.
-Yüceler Yücesi Alfa’m Nathan, Kraliçem Cassandra. Bu yemekte babam Drew ve beni ağırladığınız için size ne söylesek azdır.
Cassandra, göz ucuyla Drew’e baktı. Hala Nathan’dan çok daha yakışıklıydı ve sonsuza kadar öyle kalacaktı. Belki Nathan’a olan üstünlüğünün bir nişanesi olarak, belki de sırf bu güzel suratı için onu sevmekten hiç vazgeçmemişti Cassandra. Ama şimdi Drew’in oğlu Terry ve Robin arasındaki kıvılcımları görmemek için kör olmak gerekirdi. Bu Cassandra’nın işine geliyordu. Böylece Drew’in bir beta olmasını sağlayabilirdi, onu istediği zaman görmesini sağlardı bu durum.
-Ah Sevgili Oğlum Terry, sadece Tanrıların verdiğini paylaştık.
Kraliçe içten bir gülümsemeyle Terry’ye döndü, ama gördüğü Drew’in bakışlarıydı.
Nathan, Drew’le aynı sofrada olmaktan nefret ediyordu. Bunu hiç Cassandra’ya söylememişti, karısının onu kıskandığını düşünmesini istememişti. O yüce bir alfaydı, bu adam o lütfettiği için yaşıyordu. Onu kıskanarak karısının karşısında küçülmek istemedi, bu adam ona denk değildi. Ama kıskanıyordu işte. Zamanında Cassandra’nın onunla evlenmesinin tek sebebi kraliçe olmaktı. Fakat sonradan Cassandra sevmişti onu öyle değil mi? Çünkü bu zamana kadar bir dediğini iki etmemiş ona Lagerapon güzeli iki tane kız çocuğu bağışlamıştı. Sevmişti elbette.
Kevin, kapı girişinde dikeliyordu. Kraliçenin keyfini kaçırmaktan nefret ederdi. Alfa Nathan’dan korkmazdı, kraliçe Cassandra’nın hiddetinden korktuğu kadar. Ama yinede bundan kaçış yoktu.
-Alfam Nathan, ve Kraliçem Cassandra.
Kevin yine bir sorun var değil mi bakışı atıyordu Cassandra. Gözlerini kısmış, kaşlarını çatmıştı.
-Efendim burada söylemem uygun mudur?
-Uygundur Kevin.
-Efendim geçen ay aldığımız aşçı Valente bir muhbirmiş. Neyi var nesi yoksa toplayıp gitmiş. Ne öğrendi bilmiyorum ama kıymetli bir bilgi olduğu kesin. Hemen aktarmak için ifşa olmayı göze alıp gitmiş.
-Kimin muhbiri bu Beta? Bir koca ay nasıl yaşar burnumuzun dibinde?
-Onu henüz bilmiyoruz.
Kevin kraliçenin sarılaşan gözlerine baktı. Acaba nerede sallanacak kellem diye düşündü.
-Çekilebilirsin Kevin. Sonra senden bunun hesabını soracağım.
-Emredersiniz Yüceler Yücesi Alfam Nathan.
Kevin odadan ayrıldığında soruşturması gereken Lagerapon toprakları dolusu insan vardı, ve eğer muhbirin kime ait olduğunu bulmazsa ömrünün pek uzun olmayacağının farkındaydı.
Zola
Owain, bu uzun geziden sonra yorulmuş ama her yeri iyice öğrenmişti. Yako’da keyifli bir gün geçirmişti. Owain’i kesinlikle diğerlerinden ayırmayacaktı, ama Yako onu sevmişti. Diğer çocuklara zorunlu olduğu için hizmet ederdi, görevi olduğu ve ant içtiği için. Yako bir Woondruff değildi ama onların kehanetlerine saygı duyardı, onlar bilge insanlardı. Bu woondruff çocuğunu seçmeleri bir tesadüf değildi. Belki de şimdi karşısında duran çocuk geleceğin kızıl alfası olacaktı. Onun tormen’i olduğu için şanslı hissetti kendini. Şimdi sırada onu gelecekteki düşmanlarıyla tanıştırmaktaydı.