Bölüm 1

39 8 7
                                    

O gün de her zamanki sabah koşusu için erken kalkmıştı Toprak. Ama bu sefer çıldıracak gibi başı ağrıyordu. Bu sıcaklar ona yaramamıştı. Ağrıyı kesecek bir şeyler bulmak ümidiyle mutfağa doğru yürüdü. Salonda
babası Harun Bey'i -başarılı bir iş adamı- dikkatle elindeki dosyaları incelerken gördü. Baş ağrısına rağmen oldukça gür ve neşeli bir sesle:
"Günaydın dostum." Dedi. Harun bey elindeki dosyaları bırakmadan kafasına oğlundan yana çevirdi
Belki de 100. uyarısını yaparak
"Baba..." diye vurgu yaptı gülümseyerek kurduğu cümleye.
"Ooh pekâlâ günaydın baba.''
"İyi görünmüyorsun.''
"Felaket denilecek kadar başım ağrıyor." Harun bey elindeki dosyaları yavaşca önündeki masaya bırakıp oğlunun yanına gitti.
"Dün çok mu geç yattın?''
Toprak gözlerini hafif kısarak başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. Harun bey önde Toprak arkada mutfağa ilerlediler. Harun bey
mutfak çekmecelerinden birini kısa bir süre karıştırdıktan sonra:
"Al bakalım bu iyi gelecektir. Unutma sadece bir tane." Diyerek
Eline bir tane ilaç verdi.

Karnının aç olduğunu hissettiğinde ilacı henüz içmemiştin dolaptan canının çektiği şeyleri mutfak masasına dizerken ağrısını uyuşturmak için içinden çok sevdiği şarkı sözlerini tekrar ediyordu.

Work it, make it, do it
Makes us harder, better, faster stronger!
Now that don't kill me can only make me stronger.

Kendini şarkıya öyle kaptırmıştı ki ağrısını cidden unutmuştu. Hazırladığı şeylerden yemeye başlarken ağrının dehşet şekilde devam ettiğini fark etti. Daha sonra babasının verdiği ilacı içerek dinlenmek üzere odasına gitti.

Yatağına uzandı. Canı uyumak istemiyor ama baş ağrısı uyumadan asla geçemeyecek gibi duruyordu.
Gözleri ilacın da etkisiyle yavaş yavaş uykuya teslim olmuştu.

Harun Bey kendini bunaltan dosyalardan oldukça sıkılmış derin bir of çekip gözlüğünü çalışma masasının üzerinde duran karmaşık dosyaların üzerine fırlattı. Eline sert, acı türk kahvesi dolu fincanını alıp rahat sandalyesine yaslandı. Biraz dinlenmek onun da hakkıydı. Tam gözlerini kapatmıştı ki kapı tıklaması duydu.

Huzurunun bozulmasına biraz sinirlenmişti. Sert sesiyle:
"Gir." Dedi.

Temizlikçi kız elinde bir kargoyla kapıda dikiliyordu.

Toprak babasının odasından çıkan şirin kıza göz kırptı. Kapı çalmak gibi adeti olmadığı için içeri daldı. Babası sımsıkı bantlanmış bir paketi açmakla uğraşıyordu.
"O da ne?" Dedi tek kaşını kaldırırak. Evet normalde bunu bilerek yapardı ama bazen şaşırdığında heyecanlandığında istem dışı kalkardı kaşı.

"Önemli bir şey değil işle ilgili." Dedi oğlunun yüzüne bakmadan. Elindeki paketi yok edecek evet tam anlamıyla yok edecek bir yer arıyordu Harun bey.

Toprak konuya nasıl gireceğini bilmiyordu. Çünkü bu konuyu babasına defalarca açmıştı. Ve her seferinde Harun bey oğluna tatmin edici bir açıklama yapmamıştı. Ya da bu Toprak için öyleydi. Ona göre ne zaman konu annesinden açılsa babası geriliyor kaçacak yer arıyordu. Hatta Toprak çoğu zaman babasının acı çektiğini de düşünmüştü. Ama bu sefer kararını vermişti. Evet iki gün sonraki 18. yaş gününü annesiyle birlikte geçirmek istiyordu. Zaten babasının yanına gelmeden önce kafasında söylemek istedikleri planlamıştı. Ama bu plan odaya girene kadar geçerliydi.

Bir yanı hayatında bir kez olsun annesiyle bir etkinlik yapmak istiyor, babasıyla her şeyi konuşup annesini geri kalan hayatına dahil etmek istiyordu. Ama öbür yanı babasının acı çektiğini düşünüyor ve konuyu bir süre daha ertelemesi gerektiğini söylüyordu. Toprak babasının:
"Evet genç adam seni dinliyorum'' sözleriyle düşüncelerinden sıyrıldı.

Harun bey oğlunun gergin tavırlarından konuşulacak konuyu az çok tahmin etmişti. Ama yüzünde ki surat ifadesi hiçbir şeyden haberi yokmuş gibiydi.

Toprak babasının masasının önündeki misafir sandalyesine oturdu.
"Baba...İki gün sonra 18 olacağım.''
"Aah Toprak buraya hediyeni hatırlatmaya geldiysen çoktan hazır oğlum.'' dedi. Sanki cidden oğlunun ne demek isteyeceğini bilmiyormuş gibi.

"Hayır baba hediyemi hatırlatmaya gelmedim. Bizzat ne istediğimi söylemek için geldim."

Harun bey şaşırmıştı. Ama şaşkınlığını gizledi. Toprağ'ın annesi hakkında konuşmak istediğini düşünmüştü. Ama şimdi duyduğu şey onu rahatlatmıştı. Ta ki:

"Bu seneki yaş günümü annemle kutlamak istiyorum.''
Sözlerini duyana kadar.

Toprak yıllardır babasına annesinin nasıl bir kadın olduğunu, nerde öldüğünü, neden hiç görmeye gitmediklerini sormuştu. Ama bugüne kadar ona gitmek istememişti.
Şimdi ise Toprak karşısına geçmiş annesinin mezarına gitmek istediğini söylüyordu.

Harun bey kocaman açılmış gözleriyle ve hafif aralanmış dudaklarıyla ne denli şaşkın olduğunu belli ediyordu. Toprak ise babasının bu şaşkınlığına bir anlam veremiyordu. Annesinin mezarına gitmek istemesi onun en doğal hakkıydı. Bugüne kadar gitmek istediğini söyleyememişti babasına. Üzülüp acı çekmesinden korkmuştu. Babası onun için çok şey ifade ediyordu. Ama yıllardır anne hasretiyle yanıp tutuşan yüreğine artık su gerekiyordu.

Harun bey üstündeki şoku hala atlatamamıştı. Toprak sözlerine devam etti.
"Beni annemin mezarına götürmeni istiyorum baba. Eğer sen gelmek istemezsen bunu anlarım ama ben kesinlikle gitmek istiyorum. Hayattayken tanıyamadım bir şeyler paylaşamadım. Elimde bu eski fotoğraftan başka hiçbir şeyi olmayan kadını artık tanımak istiyorum." Dedi. Siyah beyaz eski fotoğrafı sallayarak.
Harun bey oğlunun sözlerinden, sesinden kararlılığını anlamıştı.
Ortamda çok derin bir sessizlik vardı. Bu sessizlik  neredeyse Toprak'ın içinde pişmanlık duygusu uyandıracaktı. Bunun olmasını istemiyordu. Aniden ayağı kalktı. Kapıya yöneldi. Bu atmosfer kafasını karıştırıyordu.

Harun bey oğlunun arkasından baktı. Kendince sebepleri vardı onunda. O ne yaptıysa oğlunu korumak için yapmıştı.

"Toprak."

Toprak babasının sesini duyunca bunu bekliyor gibi babasına döndü. Ağzından çıkacak kelimeleri heyecanla bekliyordu. Badem gözlerini kocaman açmış yeşil yeşil babasına bakıyordu. Yüzünde ki heyecan umut harun beyi de etkilemişti. Oğlunu ilk kez bu kadar heyecanlı görüyordu.

"Annenin mezarı Muğla'da." Dedi. Gözlerini oğlunun yeşil gözlerinden ayırmadan.

Bunu duymak, bunu bilmek bile Toprak'ın kalbinin ritmini değiştirmişti. Derisini parçalamak istiyor gibi atıyordu kalbi. Gözleri sevinçten daha da açılmıştı. Babasının yüzünde ki gerginliğe aldırış etmeden 'teşekkür ederim' dercesine gülümsedi. Harun bey:

"İki gün sonrası için her şeyi ayarlayacağım.'' dedi oğlunun mutluluğuna karşılık gerilerek.

Toprak mezarın Muğla'da olmasına bir anlam verememişti. Annesinin bir tümör yüzünden İstanbul'da hayatını kaybettiğini biliyordu. Yani babası öyle anlatmıştı. Muğla'da nereden çıkmıştı ki.

Küçük Büyük UmutlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin