Bölüm #7 - Hırsız

76 11 8
                                    

Barbara bir süredir aynı yüz ifadesiyle Lizbeth'e bakıyordu. Düşünceli, kızgın; şaşırmış bütün duyguları bir arada yaşıyordu. Kendine biraz çeki düzen verdi ve bütün gücüyle o soruyu yöneltti. “Sen bunu nereden biliyorsun?” Genç kızın yüz ifadesinden duygularını anlamaya çalışıyordu ama bu pek de mümkün değildi. Duygularını saklamayı gayet iyi beceriyordu. Barbara bir cevap beklermiş gibi yüzüne bakıyordu ama genç kızın yüzünde tek bir kas bile hareket etmiyordu. Barbara bu durumdan sıkılmış olacak ki derin bir nefes verdi, parmaklarıyla masada ritim tutmaya ve Lizbeth'in yüzüne bakmaya devam etti. Tam bu sırada Dominic cevap vermişti, onun cevap vermesini hiç beklermiyordu genç kız. “Bu ismi size biz takmıştık. Yani size aramızda böyle sesleniyoruz.” dedi Dominic. Barbara anlamsız gözler ile genç adama baktı, ardından genç kızın gözleriyle buluşturdu gözlerini. Lizbeth ona gözlerini iri iri açarak, çarpık bir gülümseme fırlattı ve omuzlarını silkti. Barbara dudaklarını birbirine bastırdı, yüzü birden kasıldı; utanmıştı. Gözlerini Lizbeth'in üzerinden çekti ve başka bir şeye odaklanmaya çalıştı. Utançtan yerin dibine girecek gibi hissediyordu, ne de olsa herkes bu iki ismi birleştirince bunu bulabilirdi. Ama neden diğer birleşimler değil de bu, diye düşündü genç kız. Aklındaki onca soruyu bir kenara bırakmasına yardımcı olan ise Dominic'in sesi olmuştu. Gözlerini odaklandığı yerden çekti ve genç adama baktı. “İsterseniz artık kalkalım.” dedi biraz gülümseyerek. Barbara sadece başını olumlu anlamda sallamakla yetinmişti. Dominic sandalsesini geriye doğru çekti ve yerinden kalktı, genç kız ise çantasını ve ceketini toparlıyordu. Omzundaki el ile irkildi ve ona dokunan ele baktı. Lizbeth ona gülümseyerek bakıyordu ve “Dominic hesabı ödeyip gelecek biz istersen arabada bekleyelim?” dedi. Barbara da zorlukla gülümsedi ve kafasını aşağı yukarı salladı. Konuşmaya pek hali kalmadığını hissediyordu. Ceketini ve çantasını koluna attı ve mekandan çıkarak arabaya doğru yürüdü, kapısını açtı ve arka koltuktaki yerine yeniden yerleşti. Bir süre sonra ön kapı açıldı ve dudaklarının arasına sıkıştırılmış sigarası ile Dominic göründü, gözlerini genç adamdan çekti ve tekrar akıp giden asfalta odaklandı.

Gökyüzünün aydınlık tonları kendini karanlığa bırakıyordu. Yol boyu dışarıyı izlemiş ve tek kelime bile etmemişti genç kız, evlerine yaklaştıklarını anladığında gözlerini camdan ayırdı ve çantasını omzuna attı. Arabanın durması ile yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirdi ve kapısını açtı. Rüzgarın yüzüne vurması ile tüyleri ürpermişti. Kapısını kapattı ve camı açık olan ön kapıdan başını biraz içeriye sokarak iki kardeşe nazikçe teşekkür etti ve arkasını dönerek evlerine doğru yürüdü. Onun arkasından gülümseyerek bakan Lizbeth erkek kardeşinin sesi ile kafasını ona çevirdi. “Ne yapıyorsun sen Liz?” dedi genç adam sinirle. Lizbeth gözlerini devirerek genç adamdan çekti ve alayla gülümsedi.

2 GÜN ÖNCE

Hava kendini ıssız bir karanlığa bırakmıştı, sokaklar boş ve sessizdi, birkaç sokak lambası loş ışıklarıyla aydınlatıyordu etrafı. Yolun karşısında ki evi izliyordu bir süredir, perdenin arkasından zar zor seçiliyordu yüzü; yanında oturan kız ve orta yaşlı bir adam ile kahkahalar atıyordu. Etrafı tekrar süzdü genç kız, kimsenin olmadığına kanaat getirerek eve doğru yürümeye başladı. Evin önüne geldiğinde artık seslerini duyabiliyordu. Kendi kendine gülümsedi ve yukarı katta ki cama baktı, gülümsemesi yüzüne daha çok yayıldı. Tekrar girecekti o odaya, ama bu sefer keşif için değildi. Bu sefer onun için anlamı olan o şeyi almak için ve ona varlığını ispatlamak içindi. Kolundaki saatine baktı ve tam vakti diye geçirdi içinden.Veranda tahtalarına çıktı, boyunun uzun olmasından dolayı avantajlıydı, ellerini üst kattaki camın mermerine attı ve kendisini yukarıya doğru çekti. Bir süre ayakları boşlukta sallandı, ardından ayaklarını duvara sabitledi ve kendini biraz daha yukarıya çekti. Birkaç hamle sonra camın önündeydi, bedeninin yarısı mermerde oturuyordu. Camı biraz zorladı ama açılmadı. O gece gölgesini gördürdüğünden beri daha tedbirili davranıyordu Barbara. Cama biraz daha yapıştı ve arka cebinden kartını çıkarttı, iki pervazın arasına sıkıştırdı kartını. Ardından endişe ile gözlerini etrafta gezdirdi, hiç kimsenin olmadığını anladığında kartı biraz daha zorladı ve bum! İşte açılmıştı. Camı biraz itti ve geçeceği kadar açtı. Yavaşça ve ses çıkartmamaya çalışarak kendisini odanın içine bıraktı. Yerdeki kartı eline aldı ve cebine tekrar yerleştirdi. Ceketinin cebindeki telefonunu aldı ve ışığını yaktı, odaya şöyle bir göz gezdirdi ve yüzüne o 'sinir bozucu' gülümsemesini yerleştirdi. Yavaş adımları ile genç kızın çalışma masasına doğru ilerledi ve ışığı masanın üstüne tuttu, masanın bir köşesinde duran küçük melek figürünü eline aldı ve incelemeye başladı. Geçen sefer sadece altında yazan 'Barsaac' i görebilmişti. Yüzündeki gülümseme daha çok yayılırken aman ne şeker diye söylendi. Bibloyu diğer eline aldı ve gözlerini odada gezdirdi, komodinin üstündeki resimler dikkatıni çekmişti, biraz daha yaklaştı ve eğilerek resimlere baktı. Birinde ailece çekilmiş bir fotoğraf vardı, diğerinde doğum gününde çekilmiş bir fotoğraf ve sonuncusunda ise Isaac ile beraber bir fotoğrafları vardı. Doğrulurken alaylı bir gülüş attı ve banyoya doğru ilerledi, elindeki telefonun ışığı ile biraz banyoyu inceledi. Aynadaki yansımasını gördüğünde aynaya biraz daha yaklaştı ve elindeki telefonu dudaklarının arasına sıkıştırarak dağılan saçlarını düzeltti. Banyodan çıktığında merdivenlerden çıkan birkaç ayak sesi duydu. Bir anda paniklemişti; telefonun ışığını kapattı ve cama doğru ilerledi. Sesler git gide yaklaşıyordu, camdan sarktığı sırada elindeki biblo camın önündeki mermere çarptı ve bir kanatı kırıldı. Genç kız bir küfür savuruken kapı kolunun çekildiğini gördü. Kırılan parçayı almadan ve hiç düşünmeden kendisinin camdan attı. Biraz sert düşmesine rağmen yerinden doğrulmayı başarmıştı. Elindeki bibloya baktı, bir kanatı hariç hala sağlamdı. Bir küfür daha savururken bibloyu ceketinin cebine attı ve hızla koşmaya başladı. Nefes nefese kaldığında durdu ve ellerine dizlerine koyarak nefes alıverişini düzene sokmaya çalıştı. Arkasını dönüp baktığında hala evi görebiliyordu: Camın önünde durmuş bomboş sokağa bakan Barbara'yı görebiliyordu. Genç kız doğruldu ve sıratarak yürümeye başladı, ona varlığını ispatlamıştı. Hem de en değerli eşyasını alarak. Ona bir ipucu bırakması aslında güzel olmuştu. Eğer o kanat kırılmasa belki neyin eksik olduğunu bulamazdı bile. Yorulduğunu hissediyordu Lizbeth. Ne de olsa bir insanın evine girip bir şey çalmak o kadar kolay değildi. Düşüncelerine sırıtırken yanında duran arabayı fark etti genç kız. Kendisini toparladı ve arabanın içindeki kişiye baktı. Gelen erkek kardeşi, Dominic idi. Arabının kapısını açtı ve koltuğa yerleşti. Dominic ise ona cevap beklermiş gibi bakıyordu. Genç kız erkek kardeşini takmayarak vitesin yanında duran sigara paketinden bir dal çekti ve ucunu ateşledi. Dominic oflayarak arabayı sürmeye başladı. Genç kız içine çektiği dumanı halkalar halinde arabanın içine üflerken cebindeki bibloyu Dominic'ten gizlemeye çalışıyordu rahat ve sakin tavırlarıyla. Sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırmış radyoda kanal ararken arabanın aniden fren yapması ile sarsıldı. Dominic eli ile kız kardeşini kolunu tuttu ve canını acıtmamaya çalışarak sıktı. “Ne halt yaptığını bilmiyorum Liz ama ne halt yapıyorsan yapma” dedi sinirle solurken. Lizbet kolunu erkek kardeşinden kurtardı ve alayla gülümsedi. Dominic gözlerini öfkeyle üzerine dikerken “Başına bela alma Liz.” dedi daha sakin bir ses tonu ile. Lizbeth sigarasını camdan dışarıya attı ve elini Dominic'in omzuna atarak “Merak etme Dominic.” dedi. Bir süre yalnızca birbirlerine baktılar, onu ikna etmeyi başardığını biliyordu Lizbeth. Araba yeniden hareketlenmeye başladığında rahatça gülümseyip koltukta kaykıldı.

Arabaları evlerinin önünde durduğunda kapısını açtı ve arabadan indi. Dominic evin anahtarlarını Lizbeth'e verdi ve oradan uzaklaştı. Genç kız kapıyı açtı ve içeriye girdi, kapıyı ardından kapatarak cebindeki bibloyu çıkarttı ve ıslık çalarak merdivenleri çıktı. Evin içine girdiğinde anahtarlarını kanepenin üstüne attı ve elindeki bibloyu havaya atıp yakaladı. Odasına girdiğinde deri ceketini üstünden çıkarttı ve bir kenara attı. Eş zamanlı olarak kendisini de yatağına attı ve elindeki bibloyu komodinin üstüne koydu. Tavana gözlerini dikmiş o anı gözlerinin önüne getiriyordu kendi kendine sırıtarak. Odasındaki loş ışık gözlerini yorarken yatağından doğruldu ve odadan çıkıp mutfağa doğru ilerledi. Karanlıkta parlayan bir hazine sandığı niteliğindeki buzdolabındaki meyve suyu kutusunu kafasına dikerken kapı zilini duydu ve buzdolabanı kapatarak kapıyı açmaya gitti. Gelen Dominic'ti. Ondan bu olayı saklaması gerektiğini düşündü, eğer bunu öğrenirse gerçekten her şeyi bozacak ve ona engel olmaya çalışacaktı. Dominic koltuğa yayılırken genç kız da yanındaki kanepeye yerleşip televizyondaki kanalları gezmeye başlamıştı elindeki meyve suyu kutusuyla. Dominic'in sorusu üzerine irkilerek bakışlarını ekrandan çekti ve ona baktı. “Dizine ne oldu?” Lizbeth gözlerini erkek kardeşinden ayırıp dizlerini baktı refleks gereği. Pantolonu yırtılmıştı ve açılan yırtıktan görünen teni ezilmiş ve kanamıştı; düştüğü sırada olmuş olmalıydı. Oysa o hiçbir şey hissetmemişti. Bir şey hissedebiliyor muydu, bunu bile bilmiyordu. Erkek kardeşine yalanlarını sıralarken aklının bir köşesinden hala Barbara geçiyordu. Onun için büyük bir eğlence kaynağıydı. Televizyona tekrar odaklandığında yüzünde küçük bir gülümseme belirmişti. Her şey daha yeni başlıyor diye geçirdi içinden.

oylar ve okuma sayısı iyice düştü. Ben yazabildiğim kadar bölüm yazıyorum. Lütfen emeklerimin karşılığını verin xoxo

Kan OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin