-5-

27 1 0
                                    

Şaşkınlığımı hala üstümden atamamıştım. Üzerimden bir saniye bile ayırmadığı, asıl kendimi bulma arayışında pes edecek olan beni birbirimizi her bulduğumuz da ateşleme çabalarında olan o gözler fırsat vermiyordu bana. Düşünmem için, içinde bulunduğumuz anı tanımlamak için, karar vermek için...

Bakışları onlarca anlam taşırken üzerimdeki suçluluk duygusu ağırlık veriyordu.

Kendimi sarstım. Biran önce burdan gitmem gerektiğini biliyordum. Yeniye dik dik baktım. Daha sonrasında beş dakikadır açamadığım ağzımdan bir kaç kelime çıktı.

"Seni burada görmeyi beklemezdim. Sadece ufak bir şaşkınlık. Zaten umrumda değilsin. Ayak altında dolaşma yeter." tehditkar bir edayla.

Elimle yana çekilmesi için itekledim. Bir ve iki adım derken arkamdan seslendi.

"Ulaşılmaz değilsin!"

Bu da nereden çıkmıştı şimdi. Ama açıkca söylemek gerekirse özgüven konusunda hiçbir eksikliği yoktu.

Onun kendine olan bu güveni şu anda çok can sıkıcıydı.

Geriye dönüp yanına vardım.

"Bana bak bu ikinci ve son uyarım. Bir daha benim yaşadıklarımı ve yaşayacaklarımı sorgularsan, hakkımda bir şeyler öğrenmek için çabalarsan senin en büyük acın olurum."

Dudakları düz bir çizgi şeklindeydi.

"Aydınlat beni."dedi. Meraklı ve tek bir anlam dahi çıkarılamayacak kadar duygusuz bir ifadeyle.

Suratımı ona biraz yaklaştırdım normal ses tonuma göre daha alçak ve sakin bir sesle:

"Neden sen de herkes gibi sadece izlemiyorsun? Ben de bu kadar ilgini çekicek bir şey yok gördüğün gibi."

"Daha fazlası."dedi.

Kendine emin tavırları etkileyiciydi.

Son sözü söylemek istedim.

"Kendine macera arıyorsan kusurlu hayallerin arasında istediğin aksiyonu bulamayacaksın."

Yanından hızla ayrıldım.

Aklımda o çarpışma anı dolaşıp duruyordu.

Savaş'ın kendisi kadar pislik olan adamlara maddeleri verirken bile.

Bu düşünce iş bittikten sonra aklımdan çıktı.

Nefes almanın ne demek olduğunu o bok bataklığından çıktıktan sonra gerçek anlamda anlamıştım.

Dışarısı soğuktu. On dakikada tüm tepkilerini durduracak kadar.

Her ne kadar hızlı gitmek için kendimi zorlasam da hareketlerim yavaşlamıştı.

Cadde boyunca yürüyordum ki arkamdan gelen bir çift ayak sesi beni ürkütmüştü.

Bir yandan kendime "ben ne zaman bu kadar korkak olmuştum?" derken öte yandan yavaşlığın everestini yaşayan uyuşuk ayaklarıma bir hız yakalatmak peşindeydim.

Sonuç vermeyen denemelerime karşılık omuzumda bir çift kol hissettim.

Sesli bir iç çektim. Kalp atışlarım öyle hızlıydı ki.

Saniyesinde vücudumu adrenalin sardı.

Ve konuşmaya başladı:

"Bir genç kız havanın kararmasına yüz tutmuş bu vakitte tek başına sokakta olmaması gerekir."

Bu ses tanıdıktı. Hiçbir zaman uyarılara kulak asmayacakdı illa.

Kafamı yana çevirdim dudaklarımı birbirine bastırıp kızgın kızgın baktım karanlık içinde ışık saçan gözlerine.

"Korktun mu?"

"Yok canım o kadar sesli bir şekilde geldin ki ebem bile duymuştur."

Ellerini havaya kaldırıp.

"Çok özür dilerim."

Önüme dönüp yürümeye devam ettim.

Köşeyi döndüm, ya da döndük.

Hala benimle birlikte geliyordu.

Kafamı kaldırmadan:

"Neden benimle geliyorsun?"

Gayet rahat tavırlarından birini takındı.

"Dedim ya bu saatler de bir genç kız sokakta tek başına yürümemeli."

Yandan baktım ona.

"Ha..ha kesin."

Valla çok güzel de yürüyo eh.. iliklerime kadar soğuğun işlemesi dışında çok güzel.

"Bir şey sorucam sizde ki bu erkek egosu neden kendini yere göğe sığdıramıyo? "

Tek kaşını kaldırıp kafasını çevirdi:

"Hımm.. mesela senin şu kendini ulaşılmaz hissettiğin duygular gibi mi?"

Cevap vermedim. Sadece her şeyin ucunu bana dokundurması sinir bozucu.

Bir ürperti geldi. Titredim olduğum yerde. Bana baktı. Üstündeki montu çıkarıp omuzlarıma koyarken.

"Gerek yok ben böyle iyiyim."

"İnat etme kim donarak ölmek is.."

Sözünü bitirmesine izin vermeden.

"Tercihimdir." dedim yalnızca ama sözümüzü dinletmek mümkün olmadı tahmin edilebileceği gibi.

Omuzlarıma koydu montu. Koyduğu an monta sinmiş kokusunu içime çektim.

Birkaç saniye sonra kocaman kollarını bana doladı.

"Yavaş.. yavaş"

Kulağımda hissettiğim dudakları aralandı.

"Seni bulmama izin verecek misin?"

Ansızın sorduğu sorular benim tökezlememe sebep oluyordu.

Cevap vermedim.

Evin olduğu caddeye döndük. Biraz daha yürüyüp evin önünde durduk.

Hala bedenimde hissettiğim kollar kendini çekmemişti.

"Im.. şey neyse ben artık eve girmem gerek."

Kafasını tamam anlamında salladı.

Ellerim omuzlarımda bulunan monta gitti. Elleriyle elimi engelledi.

"Sorun değil daha sonra verirsin."

Az önce soğuktan donma noktasına gelen vücudum elime hissettiğim yabancı bir tenle cayır cayır yanmaya başladı.

Kafamı çevirip yürüdüm. Kapıyı açıp içeri girdim ve sırtımı kapıya dayadım. Yavaşça yere eğildim.

Sessizce sulanmış gözlerimin eşliğinde ard arda söyledim.

"Beni sevme, beni sevme, beni sevme..."

BENİ SEVMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin