Bölüm 14: Zorunlu Kalış

350 46 4
                                    

2. Gün/ Dikmen Caddesi Sonu/ Ankara

Benzinlikte, aracın tüm benzin ihtiyacını karşılayıp; birde yedek bir benzin bidonu tamamlayan Oğuzhan, Azra'yı beklemeye başladı.

Ne kadar sürdüğü konusunda bir fikri olmayan Oğuzhan, çevresinde neredeyse hiç zombi olmamasından ötürü bir miktar şaşkındı. Tüm bu gürültüye karşın, Oğuzhan'ın kafasına sadece iki tane zombi üşüştü ki; birisi zaten alt gövdesini yitirdiğinden gelmesi yıllarını alacak kadar yavaştı.

İki zombinin de işini bitiren Oğuzhan, baltasına doğru baktı. Suratı hafifçe büküldü ve karadı, baltasının ağzı çentiklerle doluydu ve alt tarafındaki çentik minik çatlaklarla birlikte Oğuzhan'ı korkutan desenler piyasaya çıkartmıştı.

“Hadi be kadın! Sanki eskiden giyim mağazasına giren eşini beklemekle yükümlü o sefil adamlar gibi bekletip durma...”

Bir on dakika sonunda Azra dışarıya çıktı, suratındaki kirler de dahil olmak üzere hepsi gitmişti. Ofis çalışanı olduğu için giydiği gömlek ve siyah pantolon da ortadan kaybolmuş, onun yerini daha rahat bir eşofman ve tişört yerini almıştı. Sol eline bir öakı yerleştirmiş olan Azra'yı fark eden Oğuzhan gülmeden edemedi. Kendisini taklit edeceğini hiç düşünmemişti.

Azra, Oğuzhan’ın ilk kez kendisine bu kadar şehvetli baktığını fark ettiğinde hemen sinirlendi. “Ne bakıyorsun lan! Hiç mi kadın görmedin?!”

Oğuzhan şikayetlerine ve girdiği sinir krizini hiç umursamadı, “Yeni bıçağın güzelmiş” dedi ve ardından arabanın içine oturdu. Azra'da arabaya bindiğinde elinin boş olduğunu gördü, “E, yemekler nerde?” diye sormadan edemedi.

Azra, Oğuzhan'a doğru baktı. “Hiç yoktu, bir tane bile kalmamıştı. Oradan ancak üstümdekileri bulabildim.”

Azra'ya minik bir kıkırtı eşliğinde bakmaya devam eden Oğuzhan, “Bir kadına yarım saat izin verdiğinde yaptığı ilk şey kıyafet alışverişi değil mi?”

“Sen, bunu nasıl biliyorsun! Sapık eğer gördüklerinle birlikte seni çalılıklar arasında bir yakalarsam, sen bittin! O senin küçük bamyayı kesmezsem bende...” Oğuzhan bu kadını durdurmamış olsaydı eğer, daha da devam edecekti. “Eğer sapık olmuş olsam, şuan yanımdasın ve seni güç kullanarak çoktan yerine mıhlamıştım. Salakça sahneleri aklından geçirip durmana gerek yok, farkında değil misin? Burada hiç zombi falan yok.”

Azra, bu adamın söylediği iki farklı sözün de haklı olduğunu düşündü, en azından kendisini koruma dürtüsünün olmadığı şuanlık tek kişiydi, bunun üstüne o da fark etmişti çevresinde hiç zombi yoktu ve bu çok ilginçti.

“Hadi, Kuğulu Parkın oraya gittiğimizde neler olacağını düşünürüz,” diyerek ayağını gaz pedalına doğru bastırdı. Karnı yeni doymuş olan G63 kükreyerek ileriye atıldı, o kadar hızlı bir şekilde ilerliyordu ki, arabaya çarpan zombilerin kırılan kemikleri aracın içinden duyuluyordu. Patlayan kafalarsa, arabanın her yanında beyin parçacıkları bırakarak arabayı süsledi. Araç zaten siyah olduğu için siyah kanı görmek mümkün değildi, bir zombi buldozeri gibi davranan G63, önüne çıkan herhangi bir şeyi yok edebilecek potansiyeldeydi.

Oğuzhan birden yavaşladı, direksiyona bir yumruk attı, “Kahretsin!” diye bağırdı. Azra, ne diye lanet okuduğunu anlamadığı için boş bir şekilde baktı. “Neden birden zombiler azaldı ve çoğaldı hala anlamadın mı?”

“Birleşmek için...”

“Aynen öyle! Bu lanet orospu çocukları, bir araya gelip dalgaların tekneye saldırdığı gibi saldıracak!”

Azra, Oğuzhan’ın ağzından kelimelerle birlikte korktu. Beş ya da on zombinin sağlamış olduğu korku, aslında minimaldi. Eğer dönüşmesini bilen birisiyseniz bunları kolaylıkla öldürebilirsiniz, sonuçta zombiler genellikle aşırı hantallardı. Çok nadir olarak hızlı koşan zombiler mevcuttu, eğer o hızlı koşan zombiye denk geldiyseniz; şansınız kötü olduğu için ağlayabilirsiniz.

Ancak zombi sayısı yüz ve onun üstündeki katlara ulaştıysa, ne kadar iyi dövüşürseniz dövüşün en sonunda dayanıklılığınız tükeneceği için ölmeye mahkumsunuz. İşte Oğuzhan’ın korktuğu şey de tam olarak buydu, belki bir mutasyon sonucu vücudu zombi virüsüne karşı bağışıklık sahibiydi ancak bu ölümsüz olduğu anlamına gelmiyordu. Sırtındaki, zombiden kalma çizik hala ağrıtıyordu ve hala iltihaplanma görülüyordu. Bu kadar zombi arasında, Oğuzhan belki virüsten ölmezdi ama canlı canlı zombiler tarafından yenilirse öleceği kesindi ve tam olarak korkusu da buydu.

Kuğulu parkın yakınlarında ikili, aracı durdurdu. Çevreden gelen zombi kükremeleri ve tabanca seslerine her ikisi de konsantre olmuştu, Oğuzhan şimdi neden bu kadar çok zombinin toplandığını az çok anlamıştı.

Zombiler sese duyarlıydı, üstelik bu duyarlılık yarasalara denk olabilirdi. Tek yapmanız gereken, on metrelik mesafe içerisinde minik bir adım atmaktı ve geçmiş olsun zombi zaten size kilitlenmiş olacaktı. Bunu daha da iyi örneklendirmek gerekliyse, Oğuzhan alışveriş merkezinde ateş ettiğinde çekilen zombiler hala o civarda onu arıyordu, bu on kişilik ekip de sırf kendisinden ötürü bu zorluklara katlanmak zorundaydı.

Geçen seferden ağzının payını alan Azra, bu sefer dudaklarını mühürledi ve Oğuzhan’ın ne yapacağını görmek istedi.

Gözleri fırıl fırıl dönemeye devam eden Oğuzhan, sokak içindeki iki otele baktı. Birisi uluslar arası bir oteldi ve oldukça lükstü, ancak hemen Oğuzhan’ın aklına elektrik kullanamadıkları geldi. Lüks oteller genelde kapılarını elektronik sistemlere geçirme eğilimindeydi, hali hazırda elektrik olmadığından lüks olması pek de bir işe yaradığı anlamına gelmiyordu.

Bakışları hemen diğer otele doğru döndü, oldukça eskiydi ve normal hayatta kimse bu otele ilgi göstermezdi. Bir şekilde hala faaliyette kalmıştı. Oğuzhan’ın tahminine göre zombi sayısı göreceli olarak çok azdı, üstelik elektronik malzemeler oldukça pahalı olduğundan sıradan anahtarlar kullanılıyordu.

Oğuzhan parmaklarıyla, eski ve yıpranmış otel binasına doğru gösterdi. “Burada kalmamız en iyisi olacak gibi duruyor, kişi sayısı nispeten az ve kuğulu parkın çevresini görmek çok daha kolay, sen ne düşünüyorsun?”

Azra, bu neredeyse yıkılacak binayı niye tercih ettiğini anlamadı, “Karşısında lüks bir otel var zaten, neden özellikle burasını seçiyorsun?”

Oğuzhan derin bir nefes aldı, “Çünkü; o lüks otelin kapı kilitleri elektronik ve elektrik yok, ayrıca o lüks otelde çalışandan tut, misafirine kadar bir çok insan var ve bir düşünürsek en azından yüzde sekseni zombiye dönüşmüş olmalı. Öte yandan, bu virane otel; hem daha az insan ve zombiye sahip, hem daha fazla görüş açısı var ve en önemli özelliği de kapıların standart kilitle açılıyor olması.”

Azra, tüm bu analizlerin bu kadar hızlı bir şekilde yapılmasına şaşırdı. Yanındaki adamın bu kadar zeki olmasını beklemiyordu, sebepleri oldukça mantıklıydı. Çürütecek tek bir sebep bulamayan Azra kafasını salladı, “Oldukça makul sebeplerin var tamam, hadi bu yıkık otele gidelim.”

Oğuzhan kafasını salladı, “Her an saldırı için tetikte ol, kim olursa olsun sana doğru saldırıya geçtiği anda sende saldır. Şu benzinlikteki, salakça düştüğün pusu gibi olmasın.”

Oğuzhan, bundan bahsettiği anda Azra'nın suratı karardı. “Bundan bir kez daha bahsedersen, emin ol ilk şişleyeceğin kişi sen olacaksın,” diye tıslarcasına konuştu.

Oğuzhan tehditini görmezden geldi. Arabadan yavaşça indi ve yine yavaşça kapısını kilitledi, “Mümkün olduğunca az ses çıkart, şu salaklar her ne kadar zombileri çekseler de birden bize dönmelerini istemiyorum.”

Azra, kafasını salladı ve Oğuzhan’ın hareketlerini kopyalamaya başladı. İkisi otel içine yavaşça girdi, otel girişinde eskiden resepsiyon görevlisi olan bir kadın zombi vardı. Diş etleri geriye doğru normalden de fazla çekilmişti ve dişleri dudaklarının arasından vahşice görülmekteydi. İkiliyi fark ettiği anda bir kükreme bıraktı, Oğuzhan hemen zombinin üstüne doğru koştu ve bir tekme attı. Dengesini kaybeden zombi, daha sonrasında kafasına yemiş olduğu baltayla birlikte hayatını kaybetti.

“Bu oteldeki odaların hepsi bu öldürdüğüm zombide bulunuyor büyük ihtimalle. Hadi bir oda anahtarı alıp yukarıya çıkalım.”

Oğuzhan her ne kadar bir oda anahtarı aldığını söylese de fark ettirmeden iki tane oda anahtarı aldı. Amacı, hiç bir amaca hizmet etmeyen bu hareketleri tekrarlamaktı. Ancak Azra'nın bu hareketleri veyahut tabletin varlığından haberdar olmasını da istemiyordu, henüz ona bu kadar güvenmiyordu.

Oda anahtar(lar)ını almış olan Oğuzhan, üç katlı otelin ikinci katında olduğunu fark ederek, doğrudan ikinci kata doğru ilerledi. İlk katta hiç zombinin olmaması da onun kolaylığına gelmişti doğrusu, ikinci katta bir kat görevlisi zombinin olduğunu gördü.

Kendisi daha fark edilmediğinden ötürü, bakışları Azra’ya doğru döndü. Azra bu bakışların neyi ima ettiğini hemen anladı, çöp toplama çubuğuyla zombiye doğru saldırışa geçti.

Bu sırada Oğuzhan'da göz ucuyla kendisine ayırdığı odaya doğru baktı. Kapısının hafif aralıklı olduğunu fark etti, Azra'nın çıkartmış olduğu gürültüyle birlikte kilitli kapılardan yumruk sesleri çıktığında ve aralıklı kapı üstüne doğru kapanma belirtisi göstermediğinden Oğuzhan rahatladı.

Diğer odanın yanına gelen ikili, Oğuzhan’ın kilidi açmasıyla birlikte hemen içeriye girmedi, öncelikle seslere kulak kabarttılar. Bu temkinli yaklaşımla birlikte, kilitli odalardan gelen yumruk sesleri dışında ses çıkmayınca ikisi de içeriye girdi ve kapıyı kilitledi.

İçine girdikleri oda minicik bir odaydı, ufak bir banyosu ve çift kişilik yatağı vardı. Odanın girişe bakan kısmında bir komodin ve makyaj aynası bulunuyordu. Pencerelerinden birisi aralıklıydı, Oğuzhan bunun oda hava alsın diye bilerek açık bırakıldığını düşündü.

Camları tesadüf eseri doğrudan Kuğulu Park'a doğru bakıyordu ve Oğuzhan pencereden dışarıya baktığı anda, suratı buruştu. Yirmi kişilik salaklar ordusu, siyasilerin miting yaptığında toplanacak kadar çok zombiyi kendisine doğru çekiyordu. Bu kadar sayıda zombiyi ilk kez gören Oğuzhan’ın bacakları istemsizce titredi, bakışları Azra'ya doğru döndü. “Sanırım zorunlu olarak bir süre burada kalmamız gerekecek,” dedi.

Hayatta Kalmanın Altın YoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin