Bölüm 3: Yok Hayır

501 59 8
                                    

Not: Bu bölüm için uygun en iyi şarkı bu olabilir, iyi okumalar.

Oğuzhan bir baş ağrısı içindeydi. Spor mağazasının dış kısmı kepenkler tarafından kapatılmıştı ve kepenklerin arkasında çığlıklarla birlikte, zombiler metalden yapılma kepenge tokatlar atıyorlardı.

Hala kendisini takip eden garip kadına doğru ufak bir bakış atan Oğuzhan, kafasında biriken soruları hangi zamanda sorması gerektiğini düşünüyordu.

Bu sırada spor mağazasını turlayarak ihtiyacı olabilecek şeyleri yavaş yavaş toplamaya başladı. İlk görmüş olduğu şey kompozit bir yay oldu, daha önce hiç yay kullanmamış olan Oğuzhan kullanabileceğinden pek emin olmasa da ileride deneyerek öğrenebileceğini bildiği için aldı. Onunla birlikte elli tane de ok aldı ve bunları bir sadakla destekledi.

Sadağı, el koruyucusunu, 50 oku ve Kompozit yayı çantasına ve sırtına bağlayan Oğuzhan bundan sonrasında kendisine uygun bir saldırı silahı aramak için dükkanı dolaşmaya başladı.

“Neden dükkanı soyuyorsun?”

Hala ara ara çığlık atmaya devam eden bebeğini yatıştırmanın arasında kadın bu soruyu sordu ve Oğuzhan ona doğru dönerek “Dükkan kapalı olduğu halde nasıl burada kalabiliyorsun?” diyerek sorusuna soruyla cevap verdi.

Kadın bu soru üstüne sessiz kaldı, bir süre daha kadın çocuğunu susturmaya çalıştı, “Az önce öldürdüğün adam, yani kocam burada bir mağaza müdürüydü. Yeni evimize taşınmadan önce bir gece burada kalmaya karar verdik.”

“Sonrasında kocam birden tanıyamadığım birisine dönüştü, bana saldırdı ve neden bilmiyorum ama beni ısırmak istedi. Sonrasında da çocuğumuzu ısırmaya çalıştı, ondan kaçarken bir iki çizik alsam da kaçabildim. Daha sonrasında ne olduğunu çok iyi biliyorsun...” kederli bir surat ifadesi veren kadın bundan sonrasında sessiz kaldı. Oğuzhan kadına kafasını salladı ve kadına karşı daha tedbirli olmaya başladı. Bu sırada kendisine uygun bir silah aramaya daha da öncelik verdi, gözleri raflar arasında dolaşırken birden bir baltanın üstüne düştü. Tek elli bir balta olmasına rağmen oldukça kaliteli bir görünümü vardı, Oğuzhan bu baltayı gördüğü gibi hemen eline aldı ve elinde bir iki kez savurdu.

Oldukça iyi bir dengeye ve ele oturmaya sahip olan baltanın ağırlığı da düşündüğünden biraz ağırdı. Bir elinde baltayı sabit olarak tutan Oğuzhan tekrardan kadının yanına doğru yürüdü.

“Adın ne?” Basit bir soruydu, Oğuzhan kadınla fazla muhabbet kurmak istemedi. Aslında kimse yürüyen bir zombi çekerin yanında fazla kalmak istemezdi, böyle bir ortamda insanların ne zaman bir zombi tarafından yenileceği garanti değilken bebekli bir annenin yanında durması olası hayatta kalma şansını en aşağıya çekecekti.

“Sinem Yurttaş, ya senin adın?”

“Oğuzhan Kayra”

İkisi de bir süre boyunca sessizliğini sürdürdü. Bu sırada Oğuzhan göğsüne asabileceği ve sadece elini sıkıp bırakarak şarj edebileceği bir el feneri buldu. Göğsüne bağladı ve ardından çalıştığını kontrol etmek için bir iki sefer sıkıp bıraktı. Başarıyla ışığın yandığını gördüğünde tatminkar bir gülümseme ortaya çıkardı, ardından da daha rahat bir görüşle birlikte sırt çantalarına bakmaya başladı.

Sırtına tamamen yapışan ve koşmasına bir problem teşkil etmeyen bir sırt çantası buldu ve hemen tüm eşyalarını yeni sırt çantasının içine boşalttı, bu sırada görmüş olduğu büyük boy bir su şişesini, dört kutu enerji içeceğini ve yüksek kalorili atıştırmalıkları da  çantasına ekledi.

Hayatta Kalmanın Altın YoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin