Bölüm 26: Bayiinin İçi

263 36 0
                                    

Oğuzhan arabasını, bayi önüne çevirdiğinde gördüğü manzara karşısında şaşkınlığa uğradı. Bayinin hemen önüne akın etmiş olan çok sayıda zombi bir okyanus gibi ilerliyordu.

Oğuzhan bu dalgalar gibi ilerleyen zombilere baktı. Kafasında kabaca saydı ve üç yüzden fazla olduğu sonucunu çıkardı. Ardından da, bu sayı üstüne direksiyon simidindeki elleri titredi. Bu esna da Azra'da, bu zombi topluluğunu gördü ve farkında olmadan bir ıslık bıraktı.

İkili birbirine baktı. Oğuzhan dişlerini sıktı, “İçlerine dalacağım sıkı dur,” diye mırıldandı. O an için kendisine mi söyledi yoksa Azra'ya mı söyledi pek belirgin değildi. Sıkıca tutunan Azra, dişlerini sıktı ve bir kaplan gibi hızlanan G63’ün zombi denizine girdiği ana baktı.

Ezilen çürük bedenler ve kırılan kemikler, aracın sert dış zırhına çarpıyordu. Kulak tırmalayıcı kırık kemiklerin ve keskin tırnaklar her çarpıştığında ufak sesler bırakıyorlar ve sesin sahibi de ya arkaya doğru fırlıyordu ya da; aracın altında kalıp tekerlekler tarafından ezilmeye mahkum oluyordu.

Oğuzhan hızı zamanla azalan aracı birden döndürdü ve etrafındaki zombilerin hepsini savurdu. El frenini sabitleyerek yaptığı bu dönüşe devam etti. Her dönüşünde zombiler sert metal yüzeye çarparak kafalarının ya da başka vücut bölümlerinin parçalanmasına neden oluyordu.

Arabanın lastiklerinden çıkan inatçı ve sinir bozucu sesler, tüm sokağı ve caddeyi etkisi altına aldı. Civar çevredeki zombiler de bu sese akın ediyordu, lakin G63’ün güçlü motoru ve Oğuzhan’ın sürüş becerileri sayesinde gelen zombilerin hepsi bir şekilde ekarte edildi.

Azra tüm bu zaman boyunca nefesini tuttu, yaşananların bir film karesinden olup olmadığını kendi kendine sorguladı. Korkuyla titreyen kaşları, her ölen ve kapası patlayan zombiyle birlikte daha normal bir duruma geldi.

Oğuzhan driftine devam ederken, ara sıra arka tekerleklerden birisinin sıkıştığını fark etti. Dişlerini sıktı ve araya sıkışmış olan zombi parçalarını bu işlem bittikten sonra çıkarması gerektiğini aklına kazıdı.

Yirmi dakika boyunca aracın içinde savaşmaya devam eden Oğuzhan, kendisini Megas XLR kullanır gibi hissediyordu. Görünürde ayakta hiç zombi kalmadığında derin bir nefes alan Oğuzhan aracı durdurdu. Nefesini tazelemek için bir süre dinlenen Oğuzhan, “Sunroofdan dışarıya çıkıp kapıların yakınında birisi var mı diye bakar mısın?”

Azra, bir süre ne demek istediğini idrak edemedi. Anladığı anda, kafasını cam panele doğru uzattı ve sunroof açıldığında bedenini dışarıya çıkardı ve etrafa bakındı.

Araba lastiklerinden birisinden uzanmaya ve hareket etmeye devam eden zombi dışında tek bir zombinin hareket etmediğini bulduğunda içinden Oğuzhan’ın aldığı araca ve sürüş becerilerine şükretti.

“Arka lastiklerden birisinde sıkışmış ancak hareket etmeye devam eden bir zombi dışında ortalıkta hiç hareket eden zombi yok.”

Hafif bir kıkırtıyla kafasını direksiyona yaslayan Oğuzhan, “Çok şükür...” diye mırıldandı. “Şerefsizler biraz daha fazla olsaydı benzin yetmiyordu.”

“Hadi kendini toparla da, araçtan inelim. Önce şu kurtarmamız gereken Başıbüyük elemanı var. Sonrasında benzin ve buradan araç için malzemeler toplamalıyız.”

Tam kapıyı açmıştı ki, bir kez daha kapattı. “Bu sırada, eğer Teoman şerefsizi bize saldırma gafletinde bulunursa o G3 ile onun kafasını dağıt. Çıkacak olan sesi düşünmeyi falan boş ver gitsin.”

Azra kafasını salladı, “Anladım, sıkıntı değil.”

Memnun bir ifadeyle Oğuzhan ve Azra kapıdan aşağıya indiğinde Teoman'da hurdaya çıkmış aracıyla yanlarına geldi. Kapıdan çıkmayı reddeden Teoman, olduğu yerde durdu. Ardından, eliyle telsizi işaret etti. Oğuzhan gösterdiği gibi yaparak telsizi kısık sesle açtı, ne söyleyeceğini merak ediyordu.

“Pekala, göreviniz bu adamı bulmak olduğu için siz ikiniz gidip onu arayın. Bende sizi burada bekliyor olacağım, anlaşıldı mı?”

Farklı bir şey söyleyeceğini düşünerek heyecanlanan Oğuzhan'ın ifadesi kısa süreli  de olsa bozuldu. Ardından kafasını salladı, “Aynen sende, bir fare gibi deliğinde kalmaya devam et.”

Oğuzhan’ın alayı etkili gibi görünüyordu, Teoman dişlerini sıktı ve elleri sinirden titriyordu. Oğuzhan daha fazla Teoman’a dikkat etmedi ancak Azra, bir süre daha Teoman’a baktı.

Bakışlarını önündeki devasa binaya çevirirken Teoman'da ikilinin arkasından hareket çekip, küfretti. Ancak bu sırada çok sessizdi, kırılan pencere hala aklındaydı.

Oğuzhan ve Azra, büyük bir araba parkına ve araziye sahip olan altı katlı yapıya baktı. Standart mimaride yapılan camla kaplanmış olan bina, sabah güneşini tüm ihtişamıyla yansıtıyordu.

Camların bir kısmı kırılmıştı, kırık kısımlarında beklemeye devam eden zombiler göze çarpıyordu. Oğuzhan ve Azra, Haydar’ın nerede olduğunu bilmediklerinden ötürü tüm katlardaki zombileri temizleyeceklerini anladılar. Oğuzhan’ın suratı bu konuda asılırken, Azra’nın suratı hafifçe korkuyla doluydu. Eline almış olduğu mızrağı sıkıca tuttu, Oğuzhan’ın ciddi ifadesine bir göz attı ve sonrasında ellerini havaya kaldırıp “Bunu yapabilirim!” dedi.

Oğuzhan, Azra’nın hareketlerine baktı ve hafifçe tebessüm etti. Az sonra neler yaşayacaklarını dahi bilmeden, bu kadar kendine emin olmanın pek de doğru bir davranış olmadığını düşünüyordu. Azra'ya bir kez daha baktı. Hal ve davranışları, mevcut çizgi romanlardaki ana karakter gibiydi. Kendisinden emin, ancak önünde ne olduğunu bile bilmeyecek kadar da aptal.

Binanın giriş katına geldiklerinde, kendilerini ölü bir sessizlik karşıladı. Attıkları adımların, parkelerden ötürü yankılanmasıyla ikisi de çok gergindi. Oğuzhan, çantasından baltasını çıkardı, her an kullanabileceği kompozit yayını ve okunu da hazır etti. Belinde bulunan tabanca, her an kullanmak için hazırdı, tüm silahlarının sessiz olmasına dikkat etmiş olan Oğuzhan olası bir savaş için kendisini tamamen hazırlamıştı.

Giriş holü büyüktü ve pek fazla odaya sahip değildi, genelde odalar da camla kaplıydı ve doğrudan içi görülebiliyordu. Oğuzhan yanındaki araç tanıtım ofisine doğru ilerledi, bol ofisin kapısı kilitliydi ancak Oğuzhan ve baltası için bu kilit pek de problem değildi.

Kapının altında bulunan kilidi, iki balta darbesiyle param parça eden Oğuzhan gelecek zombilere karşı temkinli olarak içeriye girdi. Çıkardığı gürültü, tüm katta yankılandığı için içeriye girdiğinde dahi olabildiğince sessiz kaldı.

Oda içerisinde standart ofis eşyaları vardı, kullanılamayan bilgisayar, ofis telefonu, unutulmuş bir cep telefonu boş kağıt kutuları ve halihazırda yazıcı. Tüm ofisteki eşyalar ve masa sandalyeyle bu kadardı.

Odanın sadece bir duvarı vardı, o duvar da büyük bir Ford amblemiyle işlenmişti. Duvarın geride kalan boş kısımları da gri renkle boyanmıştı.

Masa altı dolabına yönelen Oğuzhan, dolabın kapağının açık bırakıldığını gördüğünde kaşlarını çattı. Kısa süreliğine birisinin buraya girdiğini düşündü ancak; hemen sonrasında bunun imkansız olduğunu fark etti. Son zamanlarda içeriye giren birisi olmuş olsaydı bu panikle odanın kapısını kilitleyeceğinden şüpheliydi.

Dolabı açtığında boş bir dolap kendisini karşıladı, hafif bir somurtuyla daha fazla durmasının anlamı olmadığı için odayı terk etti.

Bu sırada Azra’da, çalışmayan bir bilgisayar, bir televizyon ve bir yarış oyunun içinde yüklü olduğu Play Station 3 oyun konsoluna bakıyordu.

Oğuzhan onun yakınına ilerlediğinde, “Çalışanlar da bunları kullanabiliyorsa, çalışma ortamı çok güzel olmuş olmalı,” diye mırıldandı.

Oğuzhan boş bir suratla durdu ve tüm bu malzemeleri inceledi. “Bana daha çok çalışanlardan ziyade, araba alacak insanların çocuklar için vs yapılmış gibi göründü.”

“Büyük ihtimalle, dünyanın hiç bir yerinde çalışanlar önemsenmez.”

Oğuzhan, Azra’nın bu sözleri üstüne sessiz kaldı. Koftei Büyük Elçiliği içinde çalışan bu kadının mesai saatleri sabah dokuz, akşam dört şeklindeydi. Hem Türkiye hem de Koftei içinde bulunan resmi tatillerde tatildi. Üstelik tüm ulaşım, yemek gibi masrafları Koftei Büyük Elçiliği tarafından karşılanıyordu, üstüne birde Türkiye'nin mali durumu göz önüne alındığında 2.000 dolardan daha fazla da maaş alıyordu.

Oğuzhan “Daha ne istiyorsun be kadın!” diye bağırmamak için kendisini zor tuttu.

Sonrasında bir düşündü, insanlar dünyanın en aç gözlü varlıklarıydı. Muhtemelen bu özelliği yüzünden de dünyanın en zeki ve en baskın ırkı olmuştu. Ancak, şimdilerde bu baskınlık toz olup gitmişti.

Azra, bu teknolojik ürünlere daha da yaklaştı. Oğuzhan bunu, kontrol etmek için yaptığını düşünüyordu.

Tam da bu sırada, dikkatli davranmayan Azra’nın ayağı bir kabloya takıldı ve kablonun sonunda televizyon da sallanmaya başladı.

Oğuzhan tüm bu yaşananlar ile birlikte yüreğinin ağzına geldiğini hissetti. Birden nefesi hızlandı ve Azra’nın donmuş vücuduna baktı. Azra, Oğuzhan'dan daha kötü durumdaydı. Nefes dahi alamayacak kadar korkmuş görünüyordu.

“Tamam, sıkıntı olmadı. Oradan ayrıl, üst katlara çıkalım. Burada zombilerden eser yok.”

Azra, Oğuzhan'ın sözlerini takip etti. Güvenli bir alana doğru ilerledi, hala arkasında bıraktığı televizyona doğru gözleri ilerliyordu. Televizyonda daha fazla hareket olmadığını gördüğünde Azra derin bir nefes aldı.

İkili ilk katın merdivenlerini çıktıklarında, zombilerin tanıdık hırıldamaları duyulmaya başladı, Oğuzhan elindeki yayı gerdirdi ve ilk gördüğü zombiyi öldürmek için hazırlandı.

Merdivenin ikinci yarısına ilerlediklerinde, birinci kat başında üç tane zombinin durduğunu gördüler. Zombiler, daha adımlarını merdivenin yarısına attıkları anda kafalarını ikiliye doğru çevirdi. Oğuzhan hali hazırda elinde gergin durumdaki yayı hemen nişanladı ve bıraktı.

Ok zombinin boğazına saplandığında zombi bir kükreme saldı. Boğazından aşağıya akmaya başlayan siyah renkli kan, kirli kıyafetlerine aktı ve leke bıraktı.

Oğuzhan kısık sesli bir küfür koyuverdi. Elindeki yayı sırtına bağlayıp hemen eline baltasını aldı. Bu sırada Azra’da elindeki mızrağını hazırladı ve zombilerin gelmesini bekledi.

Zombiler merdivene adım attıkları anda, dengelerini kaybetti ve merdivenin sonunda kadar yuvarlanmaya başladı.

Hızla kendisini geriye çeken Oğuzhan ve Azra, hali hazırda yere düşmüş olan üç zombinin tepesine çullandı. İkili üç basit hamlede zombileri öldürmüşdü.

Yerde yatmaya devam eden ölü zombilerin çevresinden dolanan Oğuzhan ve Azra, zombilerin kendilerine has, siyah renkli kanı ve çürük beyin maddelerinin kokusunu aldığında suratlarını buruşturdu.

İkili birinci kata geldiğindeyse, suratları renklerini kaybetmiş gibi görünüyordu.

Hayatta Kalmanın Altın YoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin