Hayatın kendine has büyüktür, küçüktürleri vardır.
Kendine özgü aralıkları, bölünmüşlükleri.
0.5 sayısı bile hem 0 ve 1 hem 0.4 ve 0.6 hem -100 ve 1000 arasında bir sayıdır.Peki siz bilebilir misiniz? Yaşamın sayı doğrusunda neredesiniz?
Imagine Dragons-Believer
KODES'E HOŞGELDİNİZ
Masayı yoklayarak bir kaç denemeden sonra bulduğum telefonumu elime aldım. Sadece tek gözüm açık olduğu için zorlanmış olsam da alarmı sonunda susturabilmiştim. Yatağım beni tekrar kollarına çağırsa bile doğrulup ince ayaklarımı kısa bir iç savaştan sonra yere sallandırabildim.
Buz gibi akan suyla duşumu alıp diş fırçalama gibi küçük rutinlerimi tamamlamamın ardından giysi dolabımın başına geçtim. File çorabımın üzerine siyah pileli eteğimi salladıktan sonra korseli siyah üstümü de giyerek ağır makyajımla görüntümü tamamladım. Saçlarımın ıslak olması umrumda değildi. Dışarıda kar yağıyor olması da öyle. Nedense soğuk, sıcak; acı, tatlı gibi kavramlar beni zerre etkilemiyordu.
Kısacası hissizdim...
18 Aralık 2079-Londra
Artık hayat daha erken başlıyordu. Yirmi birime girmeme iki gün kalmıştı ama ben okulu çoktan bitirmiş, bir işe başlamıştım bile. Özel bir şirketin baş tasarımcısı olarak görev yapıyordum. Nasıl baş tasarımcı olduğumsa biraz farklı bir hikayeydi. Şirketin sahibi tamamen davranışlarımdan dolayı konumumu yükseltmişti. Ben çoğunluğun aksine girişken ve sesi çıkan biriydim.
Apartmandan inip acı kahve alacağım minik dükkana girdim. Sıra olması canım sıksa da içerde çalan müzik ve buranın enerjisi çekilebilirliği artırıyordu. Sonunda sıram geldiğinde tanıdık yüz aydınlanıp beni selamladı.
"Saçlarını kurutmayı öğrenmelisin Sedna. Zaten hep açık giyiniyorsun. Sahi nasıl hasta olmuyorsun?"
"Sizin gibi sürekli hasta olmaya odaklanmıyorum. Vücudunu alıştırırsan zaten bir sorun kalmaz." Her zamanki gibi en ağırından buram buram kahve kokan bardağı önüme bırakıp paraları kasaya attı.
"Mantıklı ama insan sevdikleri için endişeleniyor yine de." Hissiz biri olsam da nankör değildim. Irene benim aksime tatlı bir kızdı ve bana çok yararı dokunmuştu. Ayrıca Türkçe konuşabildiğim tek kişi oydu burada.
"Sen güzel kafanı benimle yorma. Her şeyi bir şekilde halledeceğimi biliyorsun. Hadi kaçtım ben. Kolay gelsin." Bana el sallayıp hayali bir öpücük gönderdi. Gözlerimi devirsem de tebessüm ettim. Sanırım ne olursa olsun, kalpsiz birileriyle kendi kalbini paylaşabilenler yaşatıyordu hâlâ insanları. Olmayan ailem, olmayan arkadaşlarımın yerine tek o vardı. Gerçek bir dost.
Karton bardağı sıkıca tutup ışıkları beklemeye başladım. Acı bir fren sesiyle önümde duran araba kaşlarımı çatmama sebep oldu. Bir iki adım geri gidip yaya geçidi önüne ne sebeple park ettiğini izlemeye başladım. Eğer sebebi yetersiz gelirse orada kavga çıkarmaktan asla çekinmezdim. Filmli camlarının kapalı olduğu kapı hızla açıldı ve içinden iri yarı bir kaç kişi indi. Doğrudan yanıma gelip etrafımı sardıklarında istemsizce kendimi biraz daha geri çektim.
"Bizimle geliyorsunuz." Ağzımdan bir "Hah," döküldü. "Ne münasebet?"
"Zorluk çıkarmayın efendim. Kodes'ten bekleniyorsunuz." İşin garibi onların da Türkçe konuşmalarıydı.
"Ne diyorsun be sen? Hapse girecek bir şey yapmadım! Avukat istiyorum."
"Sandığınız gibi bir Kodes değil. Burada açıklayamayız. Biz bindirmeden lütfen kendiniz binin." Tam kaçmak için hamle yapacaktım ki iki kolum da sıkıca kavrandı. Irene'nin çığlıklarını duymamla teslim olup ona döndüm.
"Korkma! Bana bir şey olmaz! Beni azıcık tanıyorsan, biliyorsundur!" Ne korkusu ne endişesi dinmese de beni güçlü görmesi gerekiyordu. Kollarımı kurtarıp arabaya geçtim.
"Bana bakın! Kimsiniz, nesiniz derhal açıklamazsanız ortalığı ayağa kaldırırım." Bana bir şey demeden yanıma oturan adam cebinden çıkarttığı şeyi yüzüme doğru sıktı. Saniyeler içinde karanlık beni ele geçirmişti.
.°.°.°.°.°.°.
"Efendim, sizce de fazla uyumadı mı?" dedi hiç duymadığım bir erkek sesi.
"Ah Josh, onun yerinde kim olsa uyurdu. O derece yüksek bir bilinci bastırmak kolay olamazdı zaten, sıktıkları ilaç fazla kuvvetli." Ve ona cevap veren bir kadın.
Ellerimi yüzüme kapatıp gözlerimi açmaya çalıştım. Başta ışıklar kör edici düzeyde olsa da alışmam uzun sürmemişti.
"Uyandın demek?" diye yanıma yaklaştı adının Josh olduğunu öğrendiğim genç.
"Uyutulmamayı tercih ederdim. Şimdi bana biri her şeyi doğru dürüst anlatabilir mi?" Kesinlikle yüzündeki kırışıklar olmasa afet diyebileceğim bir kadın yattığım yere gelip konuşmaya başladı.
"Burası Kodes. Sadece bir şeylerin gerçekten farkında olan insanlar girebilir. Sen bu seviyenin bile üzerindesin."
"Daha açıklayıcı bir şeyler duyabileceğimi umuyorum?" Tatlı tebessümünü bozmadan sakince açıklmaya koyuldu.
"Bak Sedna. İlk seferde duymak çok zor gelecek ama nasıl anlatsam... Biz aslında var olmayan bir gerçeklikte doğuyoruz. Bir bilgisayar oyunu gibi düşünebilirsin bunu. Biz en başında böyle tasarlanmışız. Yaratılma sebebimiz bu. Tüm dinler tüm ahlak kuralları bunu istemiyor mu bizden? En iyisi olmamızı, en bilinçli düzeye ulaşıp kendimizi geliştirmemizi. Sadece bunun için bir sistem var sandığın gibi sadece Dünya'da 'çabala dur'dan ibaret değiliz."
"Benimle dalga mı geçiyorsunuz siz? Matrix mi çekiyoruz? Sofie'nin Dünyası falan okuyup etkilendiniz galiba. Durun tahmin edeyim, Büyük Birader'in gözü üstümde. Tüm hayatımı bir sözle yok saymaya çalışıyorsunuz. Size göre yirmi yıldır Sims karakteriyim öyle mi?"
"Aslında çok yerinde bir benzetme."
"Josh, kafasını bulandıracak yorumlardan kaçınmalısın şu an. Aslında bahsettiğin kitap ve filmler... Hepsini biliyorsun. Her zaman sorguladın gerçekliği. Etiğe ters, insanlığa, vicdana ters her şeyin karşısında durdun. Koyun olmadın. Her zaman yaşının çok üstünde bir bilincin vardı."
"O zaman bunu sorgulamamı haksız bulamazsınız. Neden size inanayım? Size inansam da ya sizin de bir üst seviyeniz varsa? Sonsuz bir döngü mü bu? Bana az da olsa kanıtlar verin lütfen."
"Vay canına! Bir üst seviye olayını ben hiç düşünmemiştim."
"Josh, Sedna bu zamana kadar görülen en yüksek algıya sahip. Senin yerine onun düşünmesi çok normal." Ellerimi tekrar yüzüme kapatıp içimden saymaya başladım.
1... 2... 3... 17... Yok, sakinleşemiyordum.
"Bana kanıt..." demek üzereyken elimi çeker çekmez yüzüme sıkılan şeyi gördüm.
"Yine mi?"
Ve insanı yutup fişi çekilen televizyon gibi bırakan o gaz ya da sıvı beni tekrar elimden tutup karanlığın uçurumuna çekmişti.
Evet herkese merhabalar. Biliyorum çok fazla betimleme var, biraz sıkıcı gelmiş olması muhtemel ama ilk bölüm olduğu için Sedna'yı daha iyi tanıyın istedim. İlerleyen bölümlerin böyle olmayacağına güvenebilirsiniz.
Bölümü beğendiyseniz ve devamını merak ediyorsanız oylamayı ve yorum yapmayı lütfen es geçmeyin. Ne kadar çok oy ve yorum o kadar hızlı gelen bölüm.
Bu arada;
~Sizce bir üst seviye de var mı?
~Eğer Sedna bir üst gerçekliğe çıkabildiyse alt katmandakiler oyun kahramanı mı olur sadece yoksa gerçek olsalar da yetersiz oluşumlar mı sadece?
Bu sorulara vereceğiniz yanıtları merak ediyorum açıkcası. Umarım cevaplarsınız. Herkese sevgiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kodes
Science FictionMatruşka denilince akla ilk ne gelir? İç içe geçen süslü, boyalı bebekler mi? Kodes'teki biri içinse her şeyin tek bir açıklaması vardır: Matruşka... Hayatı çok mu sorgularsınız? İçeride daha fazla sorgulamanıza sebep olacak şeyler var olabilir. Bir...