▪️◾ ◼️ ⬛ ◼️ ◾▪️
"Renkleri karıştırmak tehlikelidir. Siyahın dokunduğu kırmızı, kırmızıya bulanan siyah bir daha aynı olmaz. Ya birlikte var olurlar ya yok."
▪️◾ ◼️ ⬛ ◼️ ◾▪️
Jongin evden çıkıp gittikten sonra, Kyungsoo, yerleştirdiği kamerayı kontrol etti. Her şeyi açıkça kayıt altına almıştı. Tam da planladığı şekilde. Jongin'i kamera onu en iyi açı ile kaydetsin diye hususi olarak ilk tabureye oturtmuş, planında başarılı da olmuştu.
Görüntüleri bilgisayarında düzenlerken gerekli çıkarmaları yapıp bir CD'ye aktardı. Bir ay boyunca topladığı bilgi ve belgeleri, yazıcıdan çıkarıp dosyasını oluşturdu kırmızının. Üzerine büyük harflerle kırmızı yazdı. Şikayet dilekçe formunu en üste iliştirdi. Jongin'in de sonu böylece gelmişti işte. Kendi elleriyle, bile bile. Klasik imzasını atmayı unutmadı. Siyahkâr. Dolandırıcıların dolandırıcısı.
Üç gün sonra emniyete isimsiz bir posta geldiğinde, başkomiser, bu dosyanın yıllardır peşinde olduğu, yakalamak adına sayısız girişimde bulunduğu Kurosagi'den geldiğini çoktan biliyordu. İmza onun sıradışı imzasıydı. Tarz onun tarzı. Video kayıtları ve belgeler detaylı olarak incelendikten sonra yakalama kararı çıkarıldı ve emniyet güçleri kırmızı dolandırıcı Kim Jongin'i evine yaptıkları ani bir baskın sonucu gözaltına aldılar. Yargısı uzun sürmedi, deliller ortadaydı çünkü. Caydırıcı olması adına, emsal teşkil eden bir kararla beş yıl verdi hakim.
Abisinin nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm giymesi, Jonghee'yi sarsmıştı. Ellerini kelepçeli gördüğü o anı hafızasından silemiyordu. Birkaç gün aralıksız sürmüştü ağlaması. Bu zaman zarfında Kyungmin ile birlikte, Kyungsoo'nun evinde kaldı. Son senesi olduğundan sınavları önemliydi ama durumdan hayli kötü etkilendiği için başarısı gözle görülür biçimde düştü. Dedikodular hızla yayılıyor, genç kız okulda arkadaşları tarafından parmakla gösteriliyordu. Kyungmin onu teselli etse de pek bir şey değişmedi. Canı yanmış, gururu incinmişti. Abisini ihbar edenin kim olduğunu ise bilmiyordu. Ne ziyaretine gittiği vakit Jongin bunu ona söyledi ne de Kyungsoo'nun kendisi itiraf etti. Fakat bir kişi, bütün bu olanların arkasında kimin parmağı olduğunu çözmüştü. Kyungmin bir süredir abisinden şüpheleniyordu. Bir gün bunu ona da açıkladı.
"Neden yaptın?" demişti. "O benim arkadaşımın abisi. Senin de arkadaşın sayılırdı. Nasıl yapabildin?" onun bunlara bir cevabı yoktu. "O sensin değil mi?" demişti sonra. "Anlatılan şu efsane dolandırıcı. Siyahkâr sensin değil mi abi? O bizim hikayemiz." bu soruyu da yanıtsız bıraktı Kyungsoo. Fakat ikisi de artık biliyordu. Genç kız ailesinin basit bir trafik kazasında ölmediğini, abisinin yaşadığı travmayı, söz konusu siyah sahtekâr olduğunu...
Her şeye rağmen kabul etmedi Kyungmin. Abisinin yöntemini zalimce buldu. Canavarca. Kanunlar öylesine yaratılmış olamazdı. Kyungmin her şeye rağmen kanunların, hukukun gücüne, adaletin üstünlüğüne inanıyordu. Bu yüzden bir söz verdi kendine. Bir hakim olup abisini yenecek, ona bu konuda haksız olduğunu ispat edecekti. Ve diğer bütün dolandırıcılara hak ettikleri cezayı vererek seçtiği yolun doğruluğunu gösterecekti. Kadın hakim sık rastlanan bir şey olmadığından rehber öğretmeni bu kararını şaşkınlıkla karşıladı. Yine de zeki ve çalışkan bir öğrenci olduğundan dolayı kızın kararını onayladı ve öğrenci dosyasına not düşerken ona birkaç tavsiye verdi.
"Bu iş de tamam. Paranın senin kısmına düşeni burada." kasalı siyah çantayı tezgahın üzerinden barmene uzattı. Son vurgunu on yıllık tecrübeli bir beyazdı. Yaklaşık iki yüz bin dolar dolandırmıştı onu. Barmen çantayı alıp tezgahın altına koydu. Sonra bir bardak viski doldurdu.
"Bundan sonra seninle devam etmiyorum. Anlaşma bitti." bardağı kafasına dikip söyledi Kyungsoo. Son günlerde kendini pek iyi hissetmiyordu. Sigarayı arttırmıştı. Geceleri de sık sık içiyordu. "İstersen biraz ara ver." diye teklif etti barmen. "Bu işi bırakmayacağını - bırakamayacağını - ikimiz de biliyoruz. İpin ucunu görene dek durmayacağını. Biliyorsun." "Eğlenceli miydi?" dedi düz bir sesle. Sorusunda merak yoktu. Tonlaması öfkeli değildi. Suçluyor gibi bir hâli de bulunmuyordu. Sadece sormuştu işte. Neden sorduğunu bilmeden.
"Bir süre gelme." dedi barmen. "Kendini hazır hissettiğinde döneceksin zaten. Bekliyor olacağım. Biliyorsun, beni bitirmeden önce ölemezsin." beyaz bezini kullanarak güzelce sildi kadehleri. İyice parlattı. Kyungsoo ceketini alıp çıkmadan önce adamın dediklerini düşündü. Haklıydı, geri gelecekti, ait olduğu yer nefret ettiği bu yerdi. Burada hem acısını hatırlıyor, hem de kendini lanetleyebiliyordu.
Dolandırıcılardan ölümüne nefret eden birinin, azılı bir dolandırıcıya dönüştüğü yerdi burası. Babasının ölümüne sebep olan adama hizmet ettiği, intikam karşılığında ruhunu sattığı yerdi. "Haklısın geri geleceğim." dedi. Dışarı çıkarken kapının ağzında onu öptüğünü hatırladı. Kapının önünde bir sigara yaktı. Dudaklarının arasından çaldığı dalı kendi dudakları ile sardığı anı hatırladı. Bu sefer bedeli biraz ağır olmuştu ama dayanırdı. Üstesinden gelirdi öyle ya da böyle. Bir şekilde.
Üstesinden gelemediğini kendine itiraf ettiğinde hapishanenin yolunu tuttu. Ziyaretçi defterine adını yazdırdı. Jongin'in onunla görüşmek isteyip istemeyeceğini sorguluyordu içinde. Geleceğini biliyordu yine de. Aynılardı işte. Jongin elinde bir defter sayfası ile geldi görüşmeye. "Bana resimlerinden birini istiyorum demiştin." deyip elindekini uzatmıştı. Siyah ve kırmızı. Sadece iki renk vardı üzerinde. Başka hiçbir şeye gerek de yoktu sahi. Çizgiler iç içe geçiyor, birbirine karışıyor ve bir noktadan sonra yok oluyordu.
Kyungsoo hiçbir şey söylemedi. Resmi alıp güzelce katladı ve cebine koydu. Konuşmadan anlaşmak onlar için yeni bir şey değildi. Yüzlerine baktılar uzun uzun. Söylemeye, sormaya, tartışmaya gerek olmayan her şeyi konuştu bakışları. Dudaklarından söz, ağızlarından ses çıkmadı. Kimse de zaten duymadı. Tek, ziyaretçisi gitmeden önce "O nasıl?" diye sordu Jongin. "Bizimle kalıyor." dedi Kyungsoo. "Her gün biraz daha iyi oluyor."
Jongin'in yanından ayrıldıktan sonra sahil kenarında bir kafeye oturdu, özenle katlayıp koyduğu resmi cebinden çıkardı. Orada iken inceleme şansı çok olmamıştı. Sayfanın altına küçük harflerle bir yazı yazıldığını henüz fark ediyordu.
"Renkleri karıştırmak tehlikelidir. Siyahın dokunduğu kırmızı, kırmızıya bulanan siyah bir daha aynı olmaz. Ya birlikte var olurlar ya yok."
Kağıdı kat izlerinden kıvırıp yeniden cebine soktu. Kim Jongin, Doh Kyungsoo'ya açıkça meydan okuyordu. Bu defa kırmızı siyaha. Aslında bu şekilde değil. Onlar artık yalnızca kırmızı ve siyah değildi çünkü. Muhtemelen hiçbir zaman da olmayacaktı. Ya birlikte var ya yok olacaktı renkleri. Orta yolsuz. Gri bölgesiz. İfrat ve tefridin sınır çizgileri.
"Meydan okumanı kabul ediyorum Kim Jongin." dedi hayli keyif alarak. "Bu iş burada bitmedi."
Ellerini kot pantolonunun arka ceplerine sıkıştırıp belini sert bir hareketle arkaya büktü. Ciğerlerine akşam rüzgarı alabildiğine doluyordu. Bu bir savaş ilanı dedi kendi kendine, en günahkâr rengin en kirli renge açtığı bir savaş, bunun tam olarak böyle olduğunu biliyordu fakat bilmediği bir sebepten ötürü ruhunu günahlarından tümüyle arınmış hissediyordu. Saçmaydı belki. Pekala kesinlikle saçmalıktı ama ne önemi var Tanrı aşkına? Onun da farkındaydı işte, bunun da. Yine de pek umursamadan devam etti yaşamak denilen nefes egzersizlerine.
Kim Jongin hapisten çıktığında, kardeşi Kyungmin de hukuk fakültesinden mezun olmuş olacaktı. Kırmızı bela bir yana, pek çok konuda abisinin küçük bir kopyası olmayı layığıyla başaran genç kızın bu amansız mücadelede baş rolü üstleneceği de ortadaydı. İşte her şey asıl o zaman başlıyordu. Karşısına almak istemediği iki kisiyi tam karşısına alarak...
▪️◾ ◼️ SON ◼️ ◾▪️
Asıl hikaye kitabın bittiği yerden başlar derler. Sen bu kitabı okumayı bitirdiğinde onların öyküsü henüz başlıyor olacak. Merak etme, neler olacağını biliyorsun. Onlar senin kafanın içinde.
▪️◾ ◼️ ⬛ ◼️ ◾▪️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SiyahKâr
Fanfictionsiyahkâr (kurosagi) / dokai / gerilim, romantik, criminal / genel okuyucu / 14.7k