4.BÖLÜM

36 6 0
                                    

Multimedia da Rüzgar var :)

Bir söz vermiştim aileme, arkadaşlarıma. Kendimi hayattan soyutlamayacaktım. O yüzden sabah kalkınca üzerime değiştirip aşağıya indim. Beni görünce yüzleri gülen ailem hemen kahvaltı için hazırlığı başladı. İlk adımımı atıp kahvaltıyı hazırlamayı teklif ettim ve onlara birşey bırakmadan herşeyi hazırladım. Gerçekten güzel bi sofra olmuştu. Elimden geldiğince muhabbetlerine katılmaya çalıştım. Gülümsemek gelmiyordu içimden, sanki ihanet edicekmişim gibi hissediyordum. Kahvaltıyı elbirliğiyle topladıktan sonra kulaklığımı ve paramı alıp yürüyüşe çıktım. Sahilde yürümek bana herzaman huzur vermiştir. Dalga sesleri, martılar...

Göztepe den Alsanacağa doğru yürümek eskiden hobilerimin arasındaydı bunu uzun zamandır yapmadığımı fark ettim balıkçıları görünce. En Son Aliyle gelmiştim buraya. Sanırım iki ay falan olmuştu. Ali...

Gözlerime hücum eden yaşlara meydan okumadım. Engel olmadım. Buna ihtiyacım vardı. Artık evdede rahatlıkla ağlayabileceğimi sanmıyorum.

Sahildeki tahta çakılmış betonların üstüne oturdum ayaklarımı aşağıya saldım. Deniz kokusunu içime çektim. Ağlarken bunu yapmak ne kadar zor olsada denedim. Burnum akmaya başlayınca peçete aradım tam o sıra bir el mendil paketi uzattı. Kafamı çevirdiğimde küçük bir kız çocuğunu gördüm. Mendil satan bir kız çocuğu. Gülümsedim.

"Teşekkür ederim. Ne kadar? "

"Yok abla. Abi ödedi"

"Abi mi? Abi kim? Nerde abi? "

Diye sordum meraklıca. İşaret parmağıyla gösterdiği yere baktım. Banka yayılmış bir halde oturan kişiye baktım. Mavi gözlere, Rüzgar'a. Ben bakınca gülümseyerek ayağa kalktı ve yanıma oturdu. Bense şaşkınlıkla bakıyordum. Ne alakaydı ki şimdi?

" Selam baygın sulu göz" dedi ukalaca gülümseyerek. Bende gözlerimi kaçırarak

"Selam"

"Hava süper di mi? "

"... " Sana bakmamaya çalışıyorum.

"Ne tesadüf di mi "

"... " Ağlamama müsade edermisin? .

"Anladım konuşmama kararı aldın. Pekala ben görünce selam vermek istedim sadece. Pek iyi görünmüyordun"

Başımı ona doğru çevirdim. Gözlerimdeki yaşı silerek konuşmaya çalıştım.

"Özür dilerim yani şey seninle bir ilgisi yok. Vee mendil içinde teşekkür ederim "

"Önemsiz."

"Akşam içinde tekrar özür dilerim. Zaten en başından oraya gelmemeliydim . Herkesin gecesini mahvettim "

"Benden yana bi sıkıntı yok. Hatta o cadıyı başımdan atmamda çok yardımcı oldun ben sana teşekkür ederim"

Gülerek konuşurken bende gülümsedim ama aynı anda ağlamaya devam ediyordum. Boğazımdan istemsizce kopan hıçkırığa içimden bir kez daha küfrettim. O sırada Rüzgarın telefonu çaldı. O telefonla konuşurken onu izleme fırsatını kaçırmadan incelemeye başladım. Burun akıntım gitgide artarken elimdeki peçete hamura dönmüştü. Dikkatimi ona çevirdim. Evet ukalaydı , hemde fazlasıyla. Bakışları genellikle sertti. Az önce gülümsedikten sonra hemen o donuk haline geri bütün bürünmüştü.  Sanki gülümsemek suçmuş gibiydi. Bende öyle hissediyordum ama benim bir nedenim vardı. Ama o sanki hep öyleydi.

"Benim şimdi gitmem lazım. Ama sonra bu ağlamalarının ve içmelerinin sebebini öğrenmek istiyorum tamam mı? " Sonra?

" Sonra görüşeceğimizi sanmıyorum ama öyle olsun"

"Ben buralardayım. Eğer beni bulmak istersen akşamki bar benim. Yani babamın. Ben hep ordayım beklerim. "

"Birdaha bara gideceğimi düşünmüyorum ama sağol. "

"Sen bilirsin, gelicek olusan bol bol ağla. Benim yanımda ağlanılmasından hoşlanmam. "

Evet gerçekten ukalaydı. Tamam kabul kimse yanında birisinin ağlamasından zevk almazdı ama biraz kibarlık yapabilirdi değil mi? Yanımdan kalkıp uzaklaşırken bakışlarımı denize çevirdim. Başıma ağrı girmişti. Ciğerlerimi bir kez daha deniz havasıyla doldurduktan sonra oturduğum yerden kalktım ve geldiğim yoldan geri dönmeye başladım. Dönüşüm gidişimdeki gibi çabuk gelmemişti bana.

Uzun yolun ardından evin önüne gelince duraksadım. Kapının önündeki araba Alinin babasının arabasıydı . Faruk amcamın arabasıydı. Tereddütle anahtarı deliğe sokup kitli olmayan kapıyı açtım. İçeri girip sessizce kapattım. Bir kaç dakika bekledikten sonra salona seslerin geldiği yöne yürüdüm. Beni görünce abim hemen kalkmış yanıma gelmişti. Birşeyler dönüyordu ama ben gelince susmuşlardı. Ela Teyze gelip sarıldığında ağladığını farkettim. Evet kesin birşeyler dönüyordu.

"Birşey oldu. Ne oldu söyleyin? Bulundu mu? Yapanı mı buldular söylesene! "

"Biz sana söylememiştik kızım ama-"

"Baba neyi söylemediniz sadede gelin"

"Bir şüpheli vardı. Aranıyordu ve sonunda bulmuşlar"

"Nerde şimdi hangi şubede gidelim hemen. Sormam gereken cevaplarını almam gereken şeyler var. "

"İntihar etmiş ve ölmüş "

"Ne? Anlamadım ki-kim ölmüş? "

"Şüpheli "

"Nasıl ölür ya nasıl ölür. Allahın belası nasıl kurtulur hemen! Kimmiş o pislik? "

"Buğra Yeşilkanat "

"Buğra mı? Ne yani tüm bunları Buğra mı yapmış. "

"Başta öyle sanıyorduk ama tek başına yapabileceği şeyler değil. Tek suçuda bu değilmiş zaten. "

"Buğra kendi halinde bi çocuktu nerden çıktı anlamadım ki. Neden yapsın ki böyle birşeyi. " Evet gerçekten de öyleydi. Buğra sessiz sakin tek takılan tiplerdendi. Ailesiyle ailelerimiz yakın değildi ama babası babamın taktir ettiği çok başarılı bir iş adamıydı.

"Bizde anlamadık. Herneyse diğer çocuklarada söyleyeceğiz. Bundan sonra kafanıza göre tek dışarı çıkmak yok. Daha konunun ne olduğunu bile bilmiyoruz. Korumaları ayarladık. Dikkatli olmalısınız. "

Babam bunları söylerken diğerleride onaylayan sesler çıkarırken bende yavaştan odama kaçtım.

Ben dün gece monotonluktan mı bahsetmiştim?

MelodiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin