9 Nisan 1862, Çarşamba
Saat neredeyse on bir olmuş, perdelerin arasından sızan güneş tüm odayı aydınlatıyordu. Sokaktan gelen gürültüler dışında evin içi oldukça sessizdi. Dağılmış saçlarıyla başını yastığına gömmüş, saten nevresimin altında uyuyan melek, ağır ağır gözlerini açtı. Yorgun hissediyordu, hiçbir zaman uykuya ihtiyacı olmayışına rağmen şimdi bu kadar uyumasının sebebi de buydu. Önceki akşamı Crowley ile geçirmiş, dolayısıyla da bitkin düşmüştü. Onun doğasına aykırı ve alışık olmadığı eylemlerde bulunmak kendisini sıradan bir insan gibi hissettiriyordu. Giderek daha fazla insan alışkanlıkları ediniyor olması bir bakıma hoş olsa da, bir bakıma da ürkütücüydü. Huzursuzlukla yatağından çıktı, bunları düşünmenin sırası değildi.
Üzerine geçirdiği ekose sabahlığıyla esneyerek alt kata inmiş, dış kapıya ağır ağır yürümüştü. Saçlarının iyice kıvırcıklaşarak kabardığından, gözlerinin şiştiğinden ve dudakları ile boynunun mora çalan izlerle kaplı olduğundan habersizdi. Pirinç kapı kolunu indirip hemen önündeki tahta basamaklara bırakılmış kağıt tomarlarına bakındı. Gazeteler, önemli görünen mektuplar ve birkaç davet için yazılmış kısa pusulalar vardı. Hepsini kucağında toplayıp içeri geçmeden önce yoldan geçen komşularını selamladı ve tasasızca gülümseyerek içeri girdi. Holdeki aynanın önünden geçerken ise gözüne bir şey ilişmişti. Dağılmış görüntüsünde daha önce orada olmadığına emin olduğu tüm o izler; Crowley'nin ısırıkları.
"Aman Tanrım!"
Ne olduğunu algılayana kadar bir süre kendisine baktıktan sonra utanç içinde başını çevirdi. Bu hâlde insanların karşısına çıktığına inanamıyordu. Kim bilir neler söyleyeceklerdi arkasından! Yine de bir anlık içinde yükselen öfkeye rağmen yüzü ısınmaya başlamış, aklına bu izlerin bırakıldığı anlar doluşmuştu. Öfkesi çabucak dindi, yüzünde belirmeye başlamış utangaç gülümsemenin farkında olmadan hülyalı hülyalı salonuna ilerledi. Crowley ile yaptıkları şeyin doğru olmadığını biliyor lâkin bunun kendisini ne kadar iyi hissettirdiğini de inkâr edemiyordu. Rahat kanepesine yayılarak mektuplarını koltuğun üzerine yaydı, dalgın bir hâlde günlük davetlerini okumaya koyuldu.
Her zamanki gibi yemek davetleriyle doluydu. Birkaç müzik dinletisi ve tiyatro daveti dışında da bir şey yok gibi görünüyordu. Daha sonra altta kalmış bir kağıt parçası dikkatini çekti, ufacık bir parşömendi bu. Yamuk bir el yazısıyla hızlıca yazılmış gibi görünüyordu.
'On ikide yanına geleceğim ve endişelenme, kimse beni tanıyamayacak.'
Aziraphale altında isim yazmamasına rağmen bu notun kimden geldiğini biliyordu. Panikle ayağa fırladı, saat çoktan on bir buçuğu bulmuş olmalıydı. Hazırlanmak için çok az vakti vardı. Mektuplarını öylece bırakıp üst kattaki giysi odasına koştu. Büyük dolabında özenle asılmış çeşitli takımlarına bakındı. Hepsi sütlü kahve tonlarında olmasına rağmen her birinin farklı farklı detayları vardı. Sonunda en sevdiklerinden biri olan krem rengi takımını seçti. Beyaz gömleğin üzerine kiremit rengi, dikey şeritleri olan krem rengi bir yelek, yine krem rengi uzun bir ceket, altına da ceketle uyumlu yüksek bel pantolon. Boynuna tüm ısırık ve emme izlerini kapatacak kiremit rengi bir fular ve koyu kahve botlar. Basit bir mucizeyle üzerini değiştirmiş, saçlarını da düzeltmişti. Son olarak büyük, altın düğmeli yeleğinin yakalarını yukarı dikti. Artık hazır gibi görünüyordu, yüzü dışında. Dudaklarının çevresini saran morumsu kızıllıklar hâlâ oldukları yerdeydi. Aynadaki yeni görüntüsüne iç çekerek baktıktan sonra aşağıya indi. Belki de Crowley'i bu konuda azarlamalıydı.
Salona geri döndüğünde karşılaştığı manzarayla düşünceleri dağılmıştı. Camdan yapılma, arka bahçeye açılan kapının önünde büyükçe bir yılan duruyordu. Sapsarı gözlerini kısmış, başıyla hafifçe cama vurup duruyordu. Aziraphale'i fark ettiğinde durup tısladı. Ne kadar zamandır orada bekleyip de içeri giremediğini merak etmişti, melek. Gülerek kapıyı araladı ve yılanın içeri geçmesine müsaade etti. Yeşil yılan sürünerek salona ilerledikten sonra yavaşça biçim değiştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
immoral desires | good omens
Fanfiction"Ne diyeceğini biliyorum; sen bir meleksin, ben de bir iblisim. Ama geçen sefer bu bir engel değildi, şimdi de olmasına gerek yok." ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀ Victorian Era, Aziraphale & Crowley. - 13.11.2019 & 31.12.2019