Yurda geldiğimde rahatlamıştım. Kendime yiyecek bir şeyler hazırlayıp mideye indirdikten sonra telefondan ingilizce çizgi romanlara baktım biraz. Hem ingilizceyi unutmamamı sağlıyordu bu çizgi romanlar hem de eğlenceliydi. Saat akşama doğru beşe yaklaşırken sıkılmıştım odada durmaktan. Eşofmanlarımı çıkarıp sabahki bluzumu ve kot şortumu giydikten sonra dışarıya çıktım.
Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra çarşıdaydım ve artık akşam kendisini yavaş yavaş hissettirmeye başlamıştı. Markete uğrayarak kendime bir çikolata aldım. Bir tane park bularak oturdum ve çikolatamı yemeye başladım.
Eskişehirden geldiğim için İstanbul'a çok fazla yabancılık çekmemiştim ama yine de oldukça büyük bir şehir olduğundan beni korkutuyordu. Takip edilme hissinden hala kurtulamamıştım. Etrafıma bakındım. Bir sürü insan zaten parkta gezindiğinden birisi beni izliyorsa bile bunu anlamam imkansıza yakındı. Melih'i aramayı düşündüm ama numarasını almamıştım. Sıkıla sıkıla parktan ayrıldım ve yurdun yoluna düştüm. Şehir akşam trafiğinde olduğundan çok kalabalıktı o yüzden karşıdan karşıya geçiyorken daha fazla çaba sarf etmem gerekiyordu. Bir sürü insanla çarpışıyor, birilerini ittiriyor ve birileri tarafından ittirilmek zorunda kalıyordum.
Yurdun ıssız yoluna çok az kalmıştı. Şu kalabalık caddeyide geçtikten sonra rahattım. Yayalara kırmızı yandığı için diğer insanlar gibi bekliyordum bende. Vızır vızır arabalar geçiyor yayaları pek umursamıyorlardı. Arabalar azaldığında ama hala yayalara kırmızı yanarken geçsem mi diye düşünmeden edemedim. Eskişehirde olsam normalde çoktan geçmiştim ama burası İstanbul'du ve akşam kalabalığı vardı caddelerde.
Ben bunları düşünürken omzumda bir baskı hissettim ve ileriye doğru tökezledim. Düşmemek için kendimi zor tuttuğumda yolun ortasında olduğumu farkettim ama artık çok geçti. Uzun bir düdük ve acı bir fren sesi duydum. Kafamı kaldırıp soluma baktığımda ise bir arabanın hızla üzerime doğru geldiğini gördüm. En son hissettiğim şey kafama saplanan acı olmuştu. Sonrasını hatırlamıyordum.
***
Kendime geldiğimde büyük bir kalabalığın etrafıma toplandığını farketmiştim. Uzanır pozisyonda yerde yatıyordum. Gökyüzünün kızıllığından anladığım kadarıyla dışardaydım ve çok bir zaman geçmemişti.
"İyi misin kızım?" Duyduğum sesle gökyüzünü izlemeyi bırakıp yüzümü sağ tarafıma çevirdim. Uzaktan yakına geçince görüşüm toparlanamamıştı ve bulanık görüyordum. "Birden fırladın kızım önüme. Frene bastım ama duramadım. İyi misin? Canın acıyor mu kızım?"
Görüşüm netleştiğinde solumda ton ton yaşlı bir amcanın durduğunu gördüm. Telaşlı görünüyor ve dikkatle beni izliyordu.
"İyiyim," dedim. "Yürüyebilirim sanırım," diyerek doğrulmaya çalıştığımda sol bacağıma saplanan acıyla olduğun yere geri yığıldım.
"Aman kızım napıyorsun," diye atıldı tonton amca direkt. "Sen yaralısın kalkılır mı bu halde? Olduğun yerde kal bakayım. Ambulans gelecek birazdan."
Amcayla birlikte etrafımda ki kalabalıktan da mırıltılar yükselmişti bir anda. Bir kaçı kulağıma net bir şekilde ulaşmayı başarmıştı bile.
"Kıza bak yav. Yaralı amma nasılda kalkmaya çalışıyor. Kırmış bacağı belli baksana kanıyor. Yat yattığın yerde değ mi?" Bacağımdan kan mı akıyordu? Hafiften kafamı kaldırıp bacağıma baktığımda derin bir kesik ve yere akan kanı gördüm. Birden kötü olmuştum. Görüşüm kararmış ve yattığım yerde başım dönmüştü. Elimi kafama götürerek ovalayacaktım ki elime bir bez parçası geldi. Kaldırıp ne olduğuna bakmak istedim fakat hareket ettirememiştim. Elim ıslanmıştı. Elimi göz hizasına getirdiğimde kıp kırmızı olduğunu gördüm. Midem yerinden çıkacak gibi hissediyordum. Başımın dönmesi dahada artmış ve gözlerim neredeyse hiç göremez olmuştu. Kulağıma saplanan uğultuyla birlikte her şey dayanılmaz bir hal almıştı. Bilincimi kaybettiğimi farkettim ve bu duruma kendimi bırakarak yavaşça kendimden geçmeyi bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sevgili
Teen FictionBenim burada ne işim vardı. Neden bu herifi takip ederek buralara gelmiştim ki. Onun derinliğinde kaybolmak üzereydim. Karanlığı gözlerimi kör etmişti. Sadece onu görebiliyordum. Siyahımın içindeki beyaz gibiydi. Tekrar sordum kendime. Benim bu yerd...